Türk Milleti tarih sahnesinde birçok devlet kurdu. Bu devletlerin kuruluş temeline bakarsak milli ve manevi değerlerin zirve yaptığını görürüz. Aynı şekilde kurduğumuz devletlerin yıkılış sebeplerinin temelinde de milli ve manevi değerlerden uzaklaşmanın asıl sebep olduğunu görürüz.
Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş temeli de milli ve manevi değerler üzerinedir. Bu genç devlet daha kurulma aşamasında bile milli ve manevi değerler kullanılarak yok edilmek istendi.
Ama milletimiz ve bu milletin lideri Mustafa Kemal, İngiliz, Yunan, Ermeni destekli iç isyanları bastırdı. Dünyanın süper güçlerini hem sahada, hem de masada boyun eğdirdi. Ekonomik, sosyal, siyasi ve askeri olarak, Türkiye Cumhuriyeti'nin tam bağımsız devlet olduğunu kabul ettirdi.
Atatürk'ün ölümüyle birlikte bu devlet, tarihteki badireleri yaşamaya başladı. ABD'ye yaslandı, AB'ye yalvardı. İktidar sahipleri sırf koltuk için her gün tavizler vermeye başladı.
Milletin de kimliği zedelendi. Sağ-sol, ülkücü-akıncı diye kamplaştırıldı. Sünni-Alevi, Kürt-Türk diye bölüştürüldü. Darbeler gördü. Üç haneli enflasyonlara, üç, beş aylık hükümetlere şahit oldu.
Sendeledi, eğildi, büküldü, yavaşladı, ağladı, sızladı ama yıkılmadı. Bu hallerde iken bile bölünmek, parçalanmak kavramları dile alınmaz, beka sorunumuz var, diye devletin başı, hükümetler, siyasi parti liderleri, medya bu kavramı kullanmazdı. Ne hazindir ki bugün devlet yöneticileri, muhalefet liderleri, stratejistler, emekli komutanlar, özellikle yandaş yazarlar, 'Türkiye Cumhuriyeti beka sorunuyla karşı karşıya' açıklamalarını yapıyor.
Tabi bu açıklamaların altına kendilerince onlarca sebep yazıyorlar, anlatıyorlar. En ilginci ise 31 Mart yerel seçim sonuçları.
Türkiye nasıl bir noktaya getirildi ki (!) bir yerel seçim sonuçları, bu devletin geleceği için beka sorunu olarak değerlendiriliyor?
Kabul etmek lazım ki, Türkiye'yi çok büyük sorun ve tehlikeler bekliyor. Ama tehlike yerel seçim sonuçlarından çıkacak sorun değildir. Türkiye'nin geldiği, getirildiği noktadır.
Bu noktayı kısaca özetlersek; 70 yıldır ülkemiz iktidarlarının, emperyalistlerin yanında yer almaları, onların çizgisinde hareket etmeleridir.
Liberal ekonomi anlayışının iktidarlar tarafından sahiplenilmesiyle bir tarafta zengin mutlu azınlık tabakaları oluşurken diğer tarafta da ne kadar çalışırsa çalışsın hayatta kalabilecek kadar bir ücrete mahkûm işçi, memur, köylü kesimi oluşmuştur. Yani mutlu azınlığın karşısında mahkûm çoğunluk…
Bu sistemle birlikte bir taraftan insanımızın emeği çalınırken diğer taraftan da asıl sahibi millet olan devletimizin başta altın, bakır, bor, toryum, mermer, petrol gibi madenlerimiz özelleştirme yolu ile global şirketlere verilmiştir.
Yine aynı mantık üzerine stratejik önem ve konumu olan devasa devlet kurumlarımız satılmış; mülk edinme yasası ile senin, benim rüyada göremeyeceğimiz verimli tarım arazileri, villalar, rezidanslar, yalılar, tatil beldeleri vs. yabancılara verilmişti.
'Her fabrika bir kaledir' gerçeği bilerek veya bilmeyerek bir tarafa atılıp bütün fabrikalar ya satılmış ya da kapatılmıştır. Bunun neticesi olarak sadece işçiler değil, bu fabrikalara mal tedarik eden şirketler, nakliyeciler, köylüler vs. işsiz kalmışlar ve bu insanlar özel sektöre mahkûm edildikleri gibi bankaların da kucağına bırakılmışlardır.
Liberal-Kapitalist anlayışıyla insan gerçeği ikinci, üçüncü sıraya atılırken 'her şey para' mantığı öne çıkmış ve bu mantık ile paran varsa okursun, paran kadar tedavi olursun, gerçeği ortaya çıkmış.
Haliyle bu anlayış ile sağlam nesiller yetiştirilemediği gibi sağlıklı toplum da oluşturulamamıştır. Milli ve manevi değerler siyasi ve ideolojik çıkarlara alet edildiği ve millete bu yönde kabullendirildiği için hem kimliksiz, hem ahlaki zafiyetler içerisinde, hem de kindar bir toplum ortaya çıkmıştır.
Bu tablo üzerine içerde siyasi, milli ve manevi olarak kamplaştırılmış bir toplum, dışarıda ekonomik kıskaç, bölgesel olaylar, dostsuz bir Türkiye, müttefiklerin ihaneti ve siyasilerin çaresizliğine bakarak ülkemizin büyük bir beka sorunu olduğunu görmek hiç de zor değil.
Beka tehdidini nasıl yok ederiz? (yarın)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -1- / 05.04.2025
- Boykotun babasını yaptılar, yapıyorlar / 04.04.2025
- Erdoğan’ın ‘Filistin’ nöbeti / 03.04.2025
- İktidar sanki hiç sandık gelmeyecekmiş gibi hareket ediyor / 01.04.2025
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -1- / 05.04.2025
- Boykotun babasını yaptılar, yapıyorlar / 04.04.2025
- Erdoğan’ın ‘Filistin’ nöbeti / 03.04.2025
- İktidar sanki hiç sandık gelmeyecekmiş gibi hareket ediyor / 01.04.2025