Topyekûn İslam coğrafyasını masaya yatıranlar Suriye engellini aşamıyor.
Bu yüzdendir en büyük telaş bizde.
Başta Başbakan ve geride kalan ne kadar Bakan, ama maalesef sadece bakan, bir türlü görmeyen varsa hepsi telaş içinde.
Üstlendikleri haçlı misyonunu yerine getirememe telaşı.
Bir an önce Suriye’nin işi bitmeli ki, sıradaki gelsin.
Yani Türkiye.
İnsancıllığı zirve yapmış iktidar kendi insanından çok Suriye insanının derdine düşmüş, düşürülmüş.
Gaziantep Valisi’ne yerel medya mensupları meydana gelen patlamanın mültecilerle bir ilgisinin olup olmadığını soruyorlar.
Mülteci; iltica eden, yani sığınmacı. Elinden bir şey gelmeyen aciz insanların canlarını korumak için başvurdukları yol.
Altmış-yetmiş bin insanın kaçı aciz?
Kaçı çoluk-çocuk?
Kaçı kadın, yaşlı.
Ekranlarda gördüğümüz kadarıyla, halk tabiriyle “domuzu kuyruğundan zabt-ü rapt edecek kıvamda, güç ve kuvvette tipler.
Bunlar mı mülteci?
Teröre bulaşmış kaç insan var bu yetmiş bin insanın içinde?
Bilmiyoruz.
Devletlülerimiz, “düşmanımın düşmanı dostum, delinse de benim postum” anlayışıyla mı hareket ediyorlar?
Esed’e (eski ismiyle Esad’a) düşman olsun yeter, gelsin maaşını alsın, cebine koysun, akşam karanlığında dönsün, birkaç Suriyeli daha öldürsün, gelsin, yorgunsa mayınlı araziyi geçmesin, barındığı vilayette yada bitişik vilayette eylem yapsın.
İstanbul’da yaşayanlar tanıktır, Kaddafi’yi linç edenlerin bu şehirde nasıl en ehven tabirle ukalaca ve şımarıkça, hatta züppece hareketler ettiklerine.
Çünkü biz onları kahramanca bağrımıza bastık.
Biz değil, iktidar.
Beş yıldızlı otellerde barındırdık.
Yedirdik, içirdik, giydirdik.
Bütün ihtiyaçlarını karşıladık.
Haine bu denli hiç sahip çıkmadık.
Niye?
Çünkü AKP iktidarının Ortadoğu’nun yeniden yapılandırılması ödevine yardımcı oldukları için.
Ama hesap Suriye’de tutmadı.
Peki, Türkiye’nin Suriye’den farkı ne?
Hiiiiç.
Suriye’de ülke genelinde devam eden karışıklıklar Türkiye’de şimdilik lokal olarak sürüyor.
Suriye’nin teröristi ile Türkiye’nin teröristi eylem açısından, netice yönünden farklı bir şey mi?
Suriye’yi sürekli kaynar halde tutanlar, Türkiye’yi de belli sıcaklıkta tutuyor, soğutmuyor.
İktidar ne yapıyor?
Ağlıyor.
Analar ağlıyor.
Babalar ağlıyor.
Yavuklular ağlıyor.
Eşler, çocuklar ağlıyor.
Ateş onların bağrına düşmüş çünkü.
Ama Başbakan ağlayamaz.
Bakan ağlayamaz.
Genelkurmay Başkanı ağlayamaz.
Bir şehit anasının; “teröristler sevinmesin diye ağlamayacağım” sözünü de mi duymadılar?
Devlet ağlamaz, gerektiği yerde gerektiği şekilde hak edeni ağlatır.
Ülkesini düşmanlara teslim eden Sultan Abdullah bir tepeden Gırnata’ya son kez bakıp derinden bir ah çekerken gözleri dolar.
Yanında bulunan annesi, kaç asırdır bir darb-i mesel misali hiç unutulmadan, yeri gelince tekrarlanan şu sözü söyler: “Ağla oğlum ağla! Erkeler gibi koruyamadığın vatanın için kadınlar gibi ağla.”
Allah böylesi bir akıbetten bizi korusun ama bu fakir çok kez yazdı, çok ortamda söyledi şu sözü: Endülüs tarihini okuyan herkesin Türkiye’nin de aynı sürece doğru sürüklendiğini görecektir. Çünkü 800 yıllık Endülüs İslam Devleti, tıpkı ahır zamanın en büyük fitnesi “Dinlerarası Diyalog” ile birebir benzer bir süreçle yok edildi, tarih oldu.
Bilgiye ulaşmak çok kolay!
Alın, okuyun Endülüs tarihini.
Bu yüzdendir en büyük telaş bizde.
Başta Başbakan ve geride kalan ne kadar Bakan, ama maalesef sadece bakan, bir türlü görmeyen varsa hepsi telaş içinde.
Üstlendikleri haçlı misyonunu yerine getirememe telaşı.
Bir an önce Suriye’nin işi bitmeli ki, sıradaki gelsin.
Yani Türkiye.
İnsancıllığı zirve yapmış iktidar kendi insanından çok Suriye insanının derdine düşmüş, düşürülmüş.
Gaziantep Valisi’ne yerel medya mensupları meydana gelen patlamanın mültecilerle bir ilgisinin olup olmadığını soruyorlar.
Mülteci; iltica eden, yani sığınmacı. Elinden bir şey gelmeyen aciz insanların canlarını korumak için başvurdukları yol.
Altmış-yetmiş bin insanın kaçı aciz?
Kaçı çoluk-çocuk?
Kaçı kadın, yaşlı.
Ekranlarda gördüğümüz kadarıyla, halk tabiriyle “domuzu kuyruğundan zabt-ü rapt edecek kıvamda, güç ve kuvvette tipler.
Bunlar mı mülteci?
Teröre bulaşmış kaç insan var bu yetmiş bin insanın içinde?
Bilmiyoruz.
Devletlülerimiz, “düşmanımın düşmanı dostum, delinse de benim postum” anlayışıyla mı hareket ediyorlar?
Esed’e (eski ismiyle Esad’a) düşman olsun yeter, gelsin maaşını alsın, cebine koysun, akşam karanlığında dönsün, birkaç Suriyeli daha öldürsün, gelsin, yorgunsa mayınlı araziyi geçmesin, barındığı vilayette yada bitişik vilayette eylem yapsın.
İstanbul’da yaşayanlar tanıktır, Kaddafi’yi linç edenlerin bu şehirde nasıl en ehven tabirle ukalaca ve şımarıkça, hatta züppece hareketler ettiklerine.
Çünkü biz onları kahramanca bağrımıza bastık.
Biz değil, iktidar.
Beş yıldızlı otellerde barındırdık.
Yedirdik, içirdik, giydirdik.
Bütün ihtiyaçlarını karşıladık.
Haine bu denli hiç sahip çıkmadık.
Niye?
Çünkü AKP iktidarının Ortadoğu’nun yeniden yapılandırılması ödevine yardımcı oldukları için.
Ama hesap Suriye’de tutmadı.
Peki, Türkiye’nin Suriye’den farkı ne?
Hiiiiç.
Suriye’de ülke genelinde devam eden karışıklıklar Türkiye’de şimdilik lokal olarak sürüyor.
Suriye’nin teröristi ile Türkiye’nin teröristi eylem açısından, netice yönünden farklı bir şey mi?
Suriye’yi sürekli kaynar halde tutanlar, Türkiye’yi de belli sıcaklıkta tutuyor, soğutmuyor.
İktidar ne yapıyor?
Ağlıyor.
Analar ağlıyor.
Babalar ağlıyor.
Yavuklular ağlıyor.
Eşler, çocuklar ağlıyor.
Ateş onların bağrına düşmüş çünkü.
Ama Başbakan ağlayamaz.
Bakan ağlayamaz.
Genelkurmay Başkanı ağlayamaz.
Bir şehit anasının; “teröristler sevinmesin diye ağlamayacağım” sözünü de mi duymadılar?
Devlet ağlamaz, gerektiği yerde gerektiği şekilde hak edeni ağlatır.
Ülkesini düşmanlara teslim eden Sultan Abdullah bir tepeden Gırnata’ya son kez bakıp derinden bir ah çekerken gözleri dolar.
Yanında bulunan annesi, kaç asırdır bir darb-i mesel misali hiç unutulmadan, yeri gelince tekrarlanan şu sözü söyler: “Ağla oğlum ağla! Erkeler gibi koruyamadığın vatanın için kadınlar gibi ağla.”
Allah böylesi bir akıbetten bizi korusun ama bu fakir çok kez yazdı, çok ortamda söyledi şu sözü: Endülüs tarihini okuyan herkesin Türkiye’nin de aynı sürece doğru sürüklendiğini görecektir. Çünkü 800 yıllık Endülüs İslam Devleti, tıpkı ahır zamanın en büyük fitnesi “Dinlerarası Diyalog” ile birebir benzer bir süreçle yok edildi, tarih oldu.
Bilgiye ulaşmak çok kolay!
Alın, okuyun Endülüs tarihini.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Müslim Karabacak / diğer yazıları
- Ana-baba hakları-2 / 30.04.2024
- Ana-baba hakları -1 / 25.04.2024
- Müşriklerle hicv / 21.04.2024
- Kıyas önemlidir.... / 14.04.2024
- Kur'anı doğru anlamak / 13.04.2024
- Şimdi sırada "Dinsel Dönüşüm" var / 07.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -5 / 03.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -4 / 27.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -3 / 26.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -2 / 21.03.2024
- Ana-baba hakları -1 / 25.04.2024
- Müşriklerle hicv / 21.04.2024
- Kıyas önemlidir.... / 14.04.2024
- Kur'anı doğru anlamak / 13.04.2024
- Şimdi sırada "Dinsel Dönüşüm" var / 07.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -5 / 03.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -4 / 27.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -3 / 26.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -2 / 21.03.2024