İslam'ın "Mü'minler ancak kardeştirler" emri her zaman ortadayken dünün yere göğe sığdırılamayan Hocaefendisi, bugünün terör örgütü FETÖ'nün elebaşı Fetullah Gülen, iftar sofralarında kol kola girdiği papazlara dua ettiriyordu.
15 Temmuz'dan sonra korkudan zoraki de olsa hidayete erip FETÖ karşıtı kesilenler, o günlerde FETÖ'cülere yaranmak için papazların yaptığı dualara her bir ağızdan 'amen' diyorlardı.
Kelime-i Tevhid'den 'Muhammedurresulullah' kısmını FETÖ'cü Gülen, 'kemal ifadesidir' diyerek çıkarırken, papazlara 'amen' diyenler yine susup üç maymunu oynuyorlardı.
Türkiye'de toplanan himmet paralarından 2 milyon dolarcık kısmını Fetullah Gülen'in yeğeni Ali Bayram, 2006 yılında Amerika'daki 230 Hıristiyan misyoner okullarından en eskisi olan Hartford Seminary'e bağışladığında da diyalog sofralarında 'amen' diyenlerin yine gıkı çıkmıyordu.
Bütün bu cürümleri herkese duyuran ve her halükarda doğruları müdellel bir şekilde iman ölçüleriyle birlikte ortaya koyan tek lider Prof. Dr. Haydar Baş, tek kadro ise Bağımsız Türkiye Partisi kadrolarıydı.
20 yıldan bu yana gazete, dergi, televizyon ekranları ve konferanslarla Fetullah Gülen'in kime hizmet ettiğini ve hangi misyonun adamı olduğunu ortaya koyan Prof. Dr. Haydar Baş, bu gerçeği herkes görsün diye cansiperane mücadele verdi. Gözünü budaktan sakınmadı. Kınayıcıların kınamasından, 'kıskanıyorsunuz' diyenlere kulak asmadı. Kimin elinden çıkarsa çıksın Cenab-ı Hakk'ın (cc) ölçülerine ters olan her adımın karşısında 'yıkılmaz iman kalesi' gibi durdu.
Bugün Haydar Hoca'nın hakkını vermesi gerekenler, bir taraftan günah çıkarıyorlar, bir taraftan da sanki kimse FETÖ gerçeğini söylememiş gibi yine hakkı söyleyen Haydar Hoca'yı gizleme yolunu seçiyorlar.
Çünkü 'Haydar Hoca bizi uyarmıştı' demek, hem hata yaptıklarını kabul etmek, hem de Haydar Hoca'nın büyüklüğünü itiraf anlamına geliyor.
Dün nasıl dünyevi çıkarları için dinlerarası diyalog kapsamındaki faaliyetlerinde Fetullah Gülen'in yediği nanelere alkış tuttularsa şimdi de yalnızca kendilerini kurtarma peşindeler.
Bunlardan biri de İlahiyatçı Hayrettin Karaman.
4 Ağustos'taki yazısında Karaman şunları söylüyor:
"2012 yılına kadar paralel yapı kendini mükemmel gizledi, nihai amacını açığa vermedi, herkes onun milletini memleketini seven, kaliteli, millet hizmetine adanmış insan yetiştirmekten öte bir amaçlarının olmadığına inandı. Yöneticiler de böyle inandıkları içindir ki 'her istediklerini' verdiler."
Sayın Karaman, FETÖ kendini gizlemekte mahir doğru, göz boyamakta da üstlerine yok, bu da doğru. Ama bunlar kendi art niyetlerini gizlemek için onların söyledikleri yalanlar.
Anlaşılan o ki; sizin kulaklarınız hep onların cinayet mertebesindeki kötülüklerini gizlemek için seslendirdikleri yalanları duymuş ve bu yalanlara sorgusuz sualsiz inanmışsınız.
Prof. Dr. Haydar Baş'ın hakkı, gerçeği ortaya koyan sözlerine ise kulaklarınız tıkanmış.
'Yöneticiler de böyle inandı' demeniz belki sizi bugünkü dünyamızda sorumluluktan kurtarabilir, ama sizin de çok iyi bildiğiniz gibi Allah indinde başkaları aynı yanlışı yaptı diye siz kurtulamazsınız. Kurtulmak şöyle dursun bir ilahiyat profesörü olmanız hasebiyle sorumluluğunuz kat be kat fazladır.
15 Temmuz'dan sonra korkudan zoraki de olsa hidayete erip FETÖ karşıtı kesilenler, o günlerde FETÖ'cülere yaranmak için papazların yaptığı dualara her bir ağızdan 'amen' diyorlardı.
Kelime-i Tevhid'den 'Muhammedurresulullah' kısmını FETÖ'cü Gülen, 'kemal ifadesidir' diyerek çıkarırken, papazlara 'amen' diyenler yine susup üç maymunu oynuyorlardı.
Türkiye'de toplanan himmet paralarından 2 milyon dolarcık kısmını Fetullah Gülen'in yeğeni Ali Bayram, 2006 yılında Amerika'daki 230 Hıristiyan misyoner okullarından en eskisi olan Hartford Seminary'e bağışladığında da diyalog sofralarında 'amen' diyenlerin yine gıkı çıkmıyordu.
Bütün bu cürümleri herkese duyuran ve her halükarda doğruları müdellel bir şekilde iman ölçüleriyle birlikte ortaya koyan tek lider Prof. Dr. Haydar Baş, tek kadro ise Bağımsız Türkiye Partisi kadrolarıydı.
20 yıldan bu yana gazete, dergi, televizyon ekranları ve konferanslarla Fetullah Gülen'in kime hizmet ettiğini ve hangi misyonun adamı olduğunu ortaya koyan Prof. Dr. Haydar Baş, bu gerçeği herkes görsün diye cansiperane mücadele verdi. Gözünü budaktan sakınmadı. Kınayıcıların kınamasından, 'kıskanıyorsunuz' diyenlere kulak asmadı. Kimin elinden çıkarsa çıksın Cenab-ı Hakk'ın (cc) ölçülerine ters olan her adımın karşısında 'yıkılmaz iman kalesi' gibi durdu.
Bugün Haydar Hoca'nın hakkını vermesi gerekenler, bir taraftan günah çıkarıyorlar, bir taraftan da sanki kimse FETÖ gerçeğini söylememiş gibi yine hakkı söyleyen Haydar Hoca'yı gizleme yolunu seçiyorlar.
Çünkü 'Haydar Hoca bizi uyarmıştı' demek, hem hata yaptıklarını kabul etmek, hem de Haydar Hoca'nın büyüklüğünü itiraf anlamına geliyor.
Dün nasıl dünyevi çıkarları için dinlerarası diyalog kapsamındaki faaliyetlerinde Fetullah Gülen'in yediği nanelere alkış tuttularsa şimdi de yalnızca kendilerini kurtarma peşindeler.
Bunlardan biri de İlahiyatçı Hayrettin Karaman.
4 Ağustos'taki yazısında Karaman şunları söylüyor:
"2012 yılına kadar paralel yapı kendini mükemmel gizledi, nihai amacını açığa vermedi, herkes onun milletini memleketini seven, kaliteli, millet hizmetine adanmış insan yetiştirmekten öte bir amaçlarının olmadığına inandı. Yöneticiler de böyle inandıkları içindir ki 'her istediklerini' verdiler."
Sayın Karaman, FETÖ kendini gizlemekte mahir doğru, göz boyamakta da üstlerine yok, bu da doğru. Ama bunlar kendi art niyetlerini gizlemek için onların söyledikleri yalanlar.
Anlaşılan o ki; sizin kulaklarınız hep onların cinayet mertebesindeki kötülüklerini gizlemek için seslendirdikleri yalanları duymuş ve bu yalanlara sorgusuz sualsiz inanmışsınız.
Prof. Dr. Haydar Baş'ın hakkı, gerçeği ortaya koyan sözlerine ise kulaklarınız tıkanmış.
'Yöneticiler de böyle inandı' demeniz belki sizi bugünkü dünyamızda sorumluluktan kurtarabilir, ama sizin de çok iyi bildiğiniz gibi Allah indinde başkaları aynı yanlışı yaptı diye siz kurtulamazsınız. Kurtulmak şöyle dursun bir ilahiyat profesörü olmanız hasebiyle sorumluluğunuz kat be kat fazladır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Orhan Dede / diğer yazıları
- Çağdaş Nemrutların ateşinden hiç korkmadı! / 13.04.2025
- Ya Öcalan cumhurbaşkanı olursa... / 10.04.2025
- DEM Parti’ye mağdur rolü mü biçildi? / 05.11.2024
- Bin tane Öcalan’ın çağrısı terörü bitirir mi? / 29.10.2024
- Türkiye’nin refleksleri yok edildi / 24.10.2024
- Vatikan çok üzüldü… / 22.10.2024
- Bir savcı çok şeyi değiştirir / 20.10.2024
- Kaç Erdoğan var? / 19.10.2024
- Kürecik’teki üs İsrail’in hizmetinde / 18.10.2024
- Neçirvan Barzani neden geldi? / 17.10.2024
- Ya Öcalan cumhurbaşkanı olursa... / 10.04.2025
- DEM Parti’ye mağdur rolü mü biçildi? / 05.11.2024
- Bin tane Öcalan’ın çağrısı terörü bitirir mi? / 29.10.2024
- Türkiye’nin refleksleri yok edildi / 24.10.2024
- Vatikan çok üzüldü… / 22.10.2024
- Bir savcı çok şeyi değiştirir / 20.10.2024
- Kaç Erdoğan var? / 19.10.2024
- Kürecik’teki üs İsrail’in hizmetinde / 18.10.2024
- Neçirvan Barzani neden geldi? / 17.10.2024