Mevlâna'nın Fîhi Mâ Fih ve Mesnevî'sindeki bitki, hayvan, insan ve melek dönemleri, insanın biyolojik yapısının veya anatomisinin dış tabiatta geçirdiği evrimleri anlatmak yerine, biyoloji anatomisinin anne karnında geçirdiği safhaları ve de iç âleminde mânâ olarak mevcut etini, varlığını ifade ederek Allah'tan nefha olarak üflenen ruhun insanın iç tabiatındaki en düşük mertebesinden doruk noktasına kadar yapacağı seyrin halleri ve makamları anlatılır.
Son devrin âriflerinden Mustafa Hayri Öğüt Efendi (k.s) şöyle buyurmuştur: "İnsan tabiatında, âlemde bulunan her varlık mevcuttur. Kimi insan ot gibi, kimi taş gibi, kimi hayvan gibi, kimi kedi, köpek gibi, kimi hava, kimi su, güneş gibi... Hülasa onda bütün bu âlemler ve tabiatlar vardır. İnsan, hangi hayvanın hayatını yaşıyorsa, hangi varlığın hayatını yaşıyorsa, onun varlığı, şahsiyeti odur. Buna insan denmez, buna beşer denir. İçindeki cevhere kavuşmak isteyip, bu varlıkları geçip yolculuk yaparak hakikate vasıl olana ise insan denir." Bundan da anlaşılacağı üzere Hz. Mevlâna'nın eserlerinde ifade ettiği hakikatler, seyr ü sülûkte olan haller ya da insanın tekamülündeki kısa dönemlerdir. Bize göre Mevlâna'nın böyle anlatılışının sebepleri şunlardır:
1. Son dönemlerde İslâm'ı savunma iddiasıyla ortaya çıktığı halde bazı komplekslerin esiri olarak, "Biz de Batılılar gibi düşünüyoruz.", "Bakın biz de sizin gibi inanıyoruz." havasını veren sınıfın basiretsizliği.
2. İslâm'ı ve tasavvufu bilmediği halde, İslâm'ı ve tasavvufî meseleleri ele alanların vukufiyetsizliği.
3. Tarihin her döneminde haçlı dünyası gerek sıcak, gerekse soğuk harplerle bilhassa Türk milletinin üzerine yürmüştür. Bunun soğuk harpler programının uzantısından olacak ki, Mevlâna, Hacı Bektaş-ı Veli, Yunus Emre... gibi büyük veliler istismar edilegelmiştir.
Bütün bunlarda biz ya kasıt, ya cehalet veya aşağılık duygusu görüyoruz. Şimdi olaya bir başka açıdan bakalım:
Ahmed el Bedevî'yi ele alalım. Mevlâna gibi aşkı ve insanı konu olarak ele almıştır. Hattâ Ahmed el Bedevî için "Her pirin bir kerameti vardır, onun kerameti aşktır. O, bir aşk piridir." denmiştir. Buna rağmen, o, Mevlâna, Yunus, Hacı Bektaş gibi istismar edilmemiştir. Hem Ahmed el Bedevî, Mevlâna'dan aşağı bir veli değildir. Zamanının kutuplarındandır. Tasavvuf vadisinde kendi devrinin dört büyük pîrinden biri olarak zikredilir. Abdulkadir Geylanî, Ahmed er Rüfaî, İbrahim Düssûkî ve Ahmed el Bedevî. Ne var ki, Ahmed el Bedevî, Türk değildir. Ahmed el Bedevî Türk olmadığından onun saptırılması bize ciddi bir zarar getiremeyecektir. Halbuki hesaplar Türk milletinin üzerine yapıldığı için, üzerinde oynanan kişilerin Türk olması da gerekmekteydi. Onun için de Mevlâna seçilmiştir.
Prof. Dr. Haydar Baş'ın kaleminden Hz. Mevlana
Son devrin âriflerinden Mustafa Hayri Öğüt Efendi (k.s) şöyle buyurmuştur: "İnsan tabiatında, âlemde bulunan her varlık mevcuttur. Kimi insan ot gibi, kimi taş gibi, kimi hayvan gibi, kimi kedi, köpek gibi, kimi hava, kimi su, güneş gibi... Hülasa onda bütün bu âlemler ve tabiatlar vardır. İnsan, hangi hayvanın hayatını yaşıyorsa, hangi varlığın hayatını yaşıyorsa, onun varlığı, şahsiyeti odur. Buna insan denmez, buna beşer denir. İçindeki cevhere kavuşmak isteyip, bu varlıkları geçip yolculuk yaparak hakikate vasıl olana ise insan denir." Bundan da anlaşılacağı üzere Hz. Mevlâna'nın eserlerinde ifade ettiği hakikatler, seyr ü sülûkte olan haller ya da insanın tekamülündeki kısa dönemlerdir. Bize göre Mevlâna'nın böyle anlatılışının sebepleri şunlardır:
1. Son dönemlerde İslâm'ı savunma iddiasıyla ortaya çıktığı halde bazı komplekslerin esiri olarak, "Biz de Batılılar gibi düşünüyoruz.", "Bakın biz de sizin gibi inanıyoruz." havasını veren sınıfın basiretsizliği.
2. İslâm'ı ve tasavvufu bilmediği halde, İslâm'ı ve tasavvufî meseleleri ele alanların vukufiyetsizliği.
3. Tarihin her döneminde haçlı dünyası gerek sıcak, gerekse soğuk harplerle bilhassa Türk milletinin üzerine yürmüştür. Bunun soğuk harpler programının uzantısından olacak ki, Mevlâna, Hacı Bektaş-ı Veli, Yunus Emre... gibi büyük veliler istismar edilegelmiştir.
Bütün bunlarda biz ya kasıt, ya cehalet veya aşağılık duygusu görüyoruz. Şimdi olaya bir başka açıdan bakalım:
Ahmed el Bedevî'yi ele alalım. Mevlâna gibi aşkı ve insanı konu olarak ele almıştır. Hattâ Ahmed el Bedevî için "Her pirin bir kerameti vardır, onun kerameti aşktır. O, bir aşk piridir." denmiştir. Buna rağmen, o, Mevlâna, Yunus, Hacı Bektaş gibi istismar edilmemiştir. Hem Ahmed el Bedevî, Mevlâna'dan aşağı bir veli değildir. Zamanının kutuplarındandır. Tasavvuf vadisinde kendi devrinin dört büyük pîrinden biri olarak zikredilir. Abdulkadir Geylanî, Ahmed er Rüfaî, İbrahim Düssûkî ve Ahmed el Bedevî. Ne var ki, Ahmed el Bedevî, Türk değildir. Ahmed el Bedevî Türk olmadığından onun saptırılması bize ciddi bir zarar getiremeyecektir. Halbuki hesaplar Türk milletinin üzerine yapıldığı için, üzerinde oynanan kişilerin Türk olması da gerekmekteydi. Onun için de Mevlâna seçilmiştir.
Prof. Dr. Haydar Baş'ın kaleminden Hz. Mevlana
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.