Gaziantep’te, “Şubat’ta atama bekliyoruz, atama yoksa oy da yok’’ diyen öğretmene, “Al oyunu kendine sakla’’ şeklinde cevap veren Erdoğan’ın bu cevabı dinleyenleri hiç de şaşırtmadı. Zira Erdoğan bundan birkaç yıl önce de kendisine, “Anamız ağladı başbakanım’’ diyerek serzenişte bulunan bir çiftçiye, “Ananı da al git!” diyerek tarihin kara sayfaları arasında yerini çoktan almıştı.
Mezun olmak için nice uğraşlar veren, KPSS’yi kazanıp atanmak umuduyla yıllarca bekleyen öğretmenlerimizi başbakanın bu tavrı bir kez daha hayal kırıklığına uğrattı. Hükümetin bu umursamaz tavrı şu mühim soruyu tekrar gündeme taşıdı: Türk Milli (!) Eğitimi nereye gidiyor?
Ak Parti hükümetiyle derin sarsıntılar geçiren, içi boşaltılan alanlardan biri de şüphesiz eğitim. Günümüzde milli bir eğitimden bahsetmek çok güç, hatta imkansız. Zaten eğitimdeki en büyük eksiğimiz de milli bir hedefimizin olmayışı. Türk milli eğitimi nasıl bir genç yetiştirmeyi hedefliyor? İşte bu kritik sorunun cevabı tam bir muamma. Türk evladı tarihini ne kadar biliyor? Geçmişinden ders alıyor mu? Ülkesinin içinde bulunduğu vahim tablonun farkında mı?
Bugün kalkınmak için ille de taviz verilmesinin gerektiğini düşünenlere Japonya en güzel örnektir. Japonya’da çocuklar daha yedi yaşına gelmeden Hiroşima’ya götürülüp, çocuklara tarihlerinden ders çıkarmaları gerektiği öğütleniyor. “Ey Japon evlatları! Sakın gaflete düşmeyin, ayık olun! Eğer siz uyursanız düşman yine aynı akıbeti size reva görür’” denilerek çocuklara milli bir şuur ve hedef aşılanıyor.
Bizde ise Japonlardan çok daha vahim, bir Kurtuluş Savaşı vermiş, Çanakkale’de destan yazmış, bayrağının rengini kanıyla boyamış bir millete adeta tarihi unutturulmaya çalışılıyor. Hatta gelinen son noktada milli bayramlar bile gereksiz gösterilmeye çalışılıyor. Milli duyguların galeyana geldiği, milli bir duruş sergilendiği bu bayramlar yavaş yavaş yok edilmeye çalışılıyor.
Ak Parti dış siyasetteki “one minute” tavrını eğitimde de gösteriyor. Bütün bu tahribatlar olurkan okullarda bir yandan Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamberin Hayatı dersleriyle milleti gözü boyanmaya çalışılıyor. Milletimiz bedava kitaplara sevinedursun, kitapların içindeki “Diyalog ve Hoşgörü’’ masallarıyla uyutulmaya çalışılıyor. “Allah katında tek din İslam’dır’’ ayetine muhalefet eden sayısız ibarenin yer aldığı bu kitaplarla çocuklarımızın itikatları tehlikeye atılıyor.
Çocuklarımıza örnek olarak ortaya sürülen dizi ve magazin kahramanları sayesinde de gözü dönmüş, ölçüsü sapmış genç profilleri karşımıza çıkıyor. Geçtiğimiz günlerde yurdun çeşitli illerinden gelen öğrenciler tarafından öğretmenlere uygulanan şiddet haberleri maalesef bunu doğruluyor. Güç bela görevini ifa eden ve bu uğurda tamamen yalnız bırakılan öğretmenleri bir de can korkusu alıyor.
Türk milli eğitiminin en büyük çıkmazlarından biri de üniversite giriş sınavları. Öğrenciler hiçbir konuyu özümsemeden, adeta bir yarış atı gibi talim yaptırılarak, maddi ve manevi bir çok donanımdan yoksun mezun oluyorlar.
Başarısızlık korkusu ve özgüven sorunuyla karşı karşıya kalan öğrencilerimize Prof. Dr. Haydar Baş’ın eğitimde çığır açan sınavsız üniversite projesi bir umut ışığı oluyor. Yıllarını insan yetiştirmeye adamış, en büyük meselemizin iman ve insan davası olduğunu savunan Prof. Dr. Haydar Baş, her fırsatta “İnsanın yine kendi yararına kazanılması’’ gerektiğinin altını çizmiştir. Milli bir eğitim politikasının olmazsa olmaz olduğunu savunan ve sınavsız üniversite teziyle eğitimde de bir çığır açan Prof. Dr. Haydar Baş’a kulak verme zamanı artık gelmedi mi? Bizce geldi de geçiyor bile…
Mezun olmak için nice uğraşlar veren, KPSS’yi kazanıp atanmak umuduyla yıllarca bekleyen öğretmenlerimizi başbakanın bu tavrı bir kez daha hayal kırıklığına uğrattı. Hükümetin bu umursamaz tavrı şu mühim soruyu tekrar gündeme taşıdı: Türk Milli (!) Eğitimi nereye gidiyor?
Ak Parti hükümetiyle derin sarsıntılar geçiren, içi boşaltılan alanlardan biri de şüphesiz eğitim. Günümüzde milli bir eğitimden bahsetmek çok güç, hatta imkansız. Zaten eğitimdeki en büyük eksiğimiz de milli bir hedefimizin olmayışı. Türk milli eğitimi nasıl bir genç yetiştirmeyi hedefliyor? İşte bu kritik sorunun cevabı tam bir muamma. Türk evladı tarihini ne kadar biliyor? Geçmişinden ders alıyor mu? Ülkesinin içinde bulunduğu vahim tablonun farkında mı?
Bugün kalkınmak için ille de taviz verilmesinin gerektiğini düşünenlere Japonya en güzel örnektir. Japonya’da çocuklar daha yedi yaşına gelmeden Hiroşima’ya götürülüp, çocuklara tarihlerinden ders çıkarmaları gerektiği öğütleniyor. “Ey Japon evlatları! Sakın gaflete düşmeyin, ayık olun! Eğer siz uyursanız düşman yine aynı akıbeti size reva görür’” denilerek çocuklara milli bir şuur ve hedef aşılanıyor.
Bizde ise Japonlardan çok daha vahim, bir Kurtuluş Savaşı vermiş, Çanakkale’de destan yazmış, bayrağının rengini kanıyla boyamış bir millete adeta tarihi unutturulmaya çalışılıyor. Hatta gelinen son noktada milli bayramlar bile gereksiz gösterilmeye çalışılıyor. Milli duyguların galeyana geldiği, milli bir duruş sergilendiği bu bayramlar yavaş yavaş yok edilmeye çalışılıyor.
Ak Parti dış siyasetteki “one minute” tavrını eğitimde de gösteriyor. Bütün bu tahribatlar olurkan okullarda bir yandan Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamberin Hayatı dersleriyle milleti gözü boyanmaya çalışılıyor. Milletimiz bedava kitaplara sevinedursun, kitapların içindeki “Diyalog ve Hoşgörü’’ masallarıyla uyutulmaya çalışılıyor. “Allah katında tek din İslam’dır’’ ayetine muhalefet eden sayısız ibarenin yer aldığı bu kitaplarla çocuklarımızın itikatları tehlikeye atılıyor.
Çocuklarımıza örnek olarak ortaya sürülen dizi ve magazin kahramanları sayesinde de gözü dönmüş, ölçüsü sapmış genç profilleri karşımıza çıkıyor. Geçtiğimiz günlerde yurdun çeşitli illerinden gelen öğrenciler tarafından öğretmenlere uygulanan şiddet haberleri maalesef bunu doğruluyor. Güç bela görevini ifa eden ve bu uğurda tamamen yalnız bırakılan öğretmenleri bir de can korkusu alıyor.
Türk milli eğitiminin en büyük çıkmazlarından biri de üniversite giriş sınavları. Öğrenciler hiçbir konuyu özümsemeden, adeta bir yarış atı gibi talim yaptırılarak, maddi ve manevi bir çok donanımdan yoksun mezun oluyorlar.
Başarısızlık korkusu ve özgüven sorunuyla karşı karşıya kalan öğrencilerimize Prof. Dr. Haydar Baş’ın eğitimde çığır açan sınavsız üniversite projesi bir umut ışığı oluyor. Yıllarını insan yetiştirmeye adamış, en büyük meselemizin iman ve insan davası olduğunu savunan Prof. Dr. Haydar Baş, her fırsatta “İnsanın yine kendi yararına kazanılması’’ gerektiğinin altını çizmiştir. Milli bir eğitim politikasının olmazsa olmaz olduğunu savunan ve sınavsız üniversite teziyle eğitimde de bir çığır açan Prof. Dr. Haydar Baş’a kulak verme zamanı artık gelmedi mi? Bizce geldi de geçiyor bile…
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hatice Yavuz / diğer yazıları
- Milletin meclisi mi? / 30.03.2014
- Haydi hanımlar! / 27.03.2014
- Türk Milli(!) Eğitimi(!) / 23.01.2013
- Haydi hanımlar! / 27.03.2014
- Türk Milli(!) Eğitimi(!) / 23.01.2013