Aydın tipimizin en genel özelliği taklitçilik, papağan gibi ezberletilen kelime ve kavramları, yerli yersiz tekrar etmektir. Türkiye'nin politikasında, ekonomisinde, sanat ve edebiyatında maalesef bu aydın tipleri etkili oldu. Etkili olmaktan da öte, yıllardır Türkiye'yi bunlar yönettiler, yönetiyorlar. Cemil Meriç'in dediği gibi, "Türk aydını insanından kopmuş, kendini de tanımıyor, dünyayı da". Eğer tanısaydı, İslami tarikatlardan başka bütün tarikatların serbest olduğu bu ülkede, "tarikat" diyerek olmayan İslami tarikatlara yani meçhule hücum eder miydi ? Eğer kendi kafasıyla düşünen, kendi gönlüyle hissetseydi şöyle derdi. "Türkiye'de tekke ve zaviyeler kapatıldı. Nerede bir tekke, nerede bir postnişin, nerede tekkede eğitim gören öğrenciler var ki, ben onlara saldırıyorum?".
Bu girişten sonra, isterseniz Türkiye'deki tarikatları biraz irdeleyelim. Türkiye'de 1925 yılına kadar İslami tarikatlar mevcuttu. Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde meydana gelen isyan ve bu isyanın başında bir şeyhin bulunması nedeniyle tekke ve zaviyelerin, "güvenlik tedbiri" olarak "geçici bir süre" için kapatılması gündeme getirildi. Bunu gündeme getirenler daha bu kurumların başka bir yönden zararlı ve sakıncalı olduğunu söylememişlerdir. (Bkz. Ord. Prof. Dr. Sıddık Sami onar, İdari Hukukun temel Esasları, s. 565). Bu "geçici süre"günümüze kadar devam etmiştir, halen de etmektedir. İslami tarikatların durumu bu.
Gelelim diğer tarikatlara: Mesela masonluk tarikatına. Türkiye'de herkes bilir ki, Atatürk, bu tarikatı bizzat emir vererek kapattırmıştır.
Söz konusu tarikatın kapatılması sürecine kısaca değinelim. Atatürk, zamanın Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt'a masonlar hakkında bir kitap verir ve şöyle der: "Bunu güzelce mütalaa et, bir takrirle şiddetli bir hücum yap ve grupça mason tekkelerinin kapanmasına delalet et. Senin de bu büyük şerefte payın olsun." Bu emri alan Adalet Bakanı gereğini yapar ve TBMM'de CHP grubunda milletvekillerine şöyle hitap eder: "Bizim atalarımızın mensup bulunduğu tarikatları kapattık. Masonluk da kökü dışarıda olan bir Yahudi tarikatından başka bir şey değildir. Memleketimizde bunun ne işi vardır?" Velhasıl masonluk tarikatının kapatılmasına karar verilir.
Bundan sonraki gelişmeleri İbrahim Arvas, "Tarihi Hakikatler" adlı kitabında şöyle anlatıyor ;Meclis'teki masonlar topluca Reis'i Cumhur'a yani Mustafa Kemal'in yanına gittiler. Dediler ki: Efendimiz, biz zaten maiyyeti-i devletindeyiz, fakat siz meşrik-i azamımız (en büyük mason üstadı) olursanız bir pervane gibi etrafınızda dönüp dolaşırız". Reisicumhur: "Peki siz Avrupa'da hangi locaya bağlısınız ve metbuunuzun (tabi olduğunuzun) ismi nedir?". Masonları sözcüsü Mim Kemel şöyle cevap verir: "Biz Cenova'ya tabiiyiz ve reisimiz de Borca Mişor cenaplarıdır." Bunun üzerine küplere binin M. Kemal onlara hitaben: "Haydi defolun burudan, cehennem olun gidin. Yahudi uşakları"der. Mustafa Kemal, sadece kovmakla kalmaz, ardından şunları da söyler: "Bu gece sabaha kadar Türkiye'de bütün localarınızı kapatmadığınız takdirde, yarın teşkil edeceğim Divan-ı Harb örfiye (sıkı yönetim) hepinizi verir ve astırırım, haydi defolun karşımdan". İşte Atatürk'ün yasakladığı bu tarikat, ne yazık ki bugün serbest.
Muharrem Bayraktar, Yeni Mesaj Gazetesinde 30 Ağustos 2003 tarihli yazısında şöyle diyordu: "Paşaların gündeme getirdiği tarikatlar tehdidi arasında Moon Tarikatı, Transandantal Meditasyon amaçlı Yogo tarikatları Türk insanını ur gibi kuşatan bir takım Hıristiyan tarikatlar bulunmuyor.
İslami kimlikli tarikatlar bugün zaten hukuken de fiilen de yok". Biz de bunu anlatmaya çalışıyor ve sebebini soruyoruz. Neden Türkiye'de İslami kimlikli tarikatların dışındaki tarikatların resmi ve gayri resmi faaliyetlerine göz yumuluyor da, hedef tahtasını kapatılan İslami tarikatlar konuluyor?
Milli sınırları, milli duyguları tanımayan, bayrağı, sancağı reddeden. Yahova şahitliği tarikatı Türkiye'de cirit atıyor. Kimsenin sesi sedası çıkmıyor. Bu tarikatın ve diğerlerinin çalışmalarını tehlike görmemek neyin sonucudur?
Türk aydını olmanın mı yoksa olmamanın mı?
Karar sizin...
Bu girişten sonra, isterseniz Türkiye'deki tarikatları biraz irdeleyelim. Türkiye'de 1925 yılına kadar İslami tarikatlar mevcuttu. Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde meydana gelen isyan ve bu isyanın başında bir şeyhin bulunması nedeniyle tekke ve zaviyelerin, "güvenlik tedbiri" olarak "geçici bir süre" için kapatılması gündeme getirildi. Bunu gündeme getirenler daha bu kurumların başka bir yönden zararlı ve sakıncalı olduğunu söylememişlerdir. (Bkz. Ord. Prof. Dr. Sıddık Sami onar, İdari Hukukun temel Esasları, s. 565). Bu "geçici süre"günümüze kadar devam etmiştir, halen de etmektedir. İslami tarikatların durumu bu.
Gelelim diğer tarikatlara: Mesela masonluk tarikatına. Türkiye'de herkes bilir ki, Atatürk, bu tarikatı bizzat emir vererek kapattırmıştır.
Söz konusu tarikatın kapatılması sürecine kısaca değinelim. Atatürk, zamanın Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt'a masonlar hakkında bir kitap verir ve şöyle der: "Bunu güzelce mütalaa et, bir takrirle şiddetli bir hücum yap ve grupça mason tekkelerinin kapanmasına delalet et. Senin de bu büyük şerefte payın olsun." Bu emri alan Adalet Bakanı gereğini yapar ve TBMM'de CHP grubunda milletvekillerine şöyle hitap eder: "Bizim atalarımızın mensup bulunduğu tarikatları kapattık. Masonluk da kökü dışarıda olan bir Yahudi tarikatından başka bir şey değildir. Memleketimizde bunun ne işi vardır?" Velhasıl masonluk tarikatının kapatılmasına karar verilir.
Bundan sonraki gelişmeleri İbrahim Arvas, "Tarihi Hakikatler" adlı kitabında şöyle anlatıyor ;Meclis'teki masonlar topluca Reis'i Cumhur'a yani Mustafa Kemal'in yanına gittiler. Dediler ki: Efendimiz, biz zaten maiyyeti-i devletindeyiz, fakat siz meşrik-i azamımız (en büyük mason üstadı) olursanız bir pervane gibi etrafınızda dönüp dolaşırız". Reisicumhur: "Peki siz Avrupa'da hangi locaya bağlısınız ve metbuunuzun (tabi olduğunuzun) ismi nedir?". Masonları sözcüsü Mim Kemel şöyle cevap verir: "Biz Cenova'ya tabiiyiz ve reisimiz de Borca Mişor cenaplarıdır." Bunun üzerine küplere binin M. Kemal onlara hitaben: "Haydi defolun burudan, cehennem olun gidin. Yahudi uşakları"der. Mustafa Kemal, sadece kovmakla kalmaz, ardından şunları da söyler: "Bu gece sabaha kadar Türkiye'de bütün localarınızı kapatmadığınız takdirde, yarın teşkil edeceğim Divan-ı Harb örfiye (sıkı yönetim) hepinizi verir ve astırırım, haydi defolun karşımdan". İşte Atatürk'ün yasakladığı bu tarikat, ne yazık ki bugün serbest.
Muharrem Bayraktar, Yeni Mesaj Gazetesinde 30 Ağustos 2003 tarihli yazısında şöyle diyordu: "Paşaların gündeme getirdiği tarikatlar tehdidi arasında Moon Tarikatı, Transandantal Meditasyon amaçlı Yogo tarikatları Türk insanını ur gibi kuşatan bir takım Hıristiyan tarikatlar bulunmuyor.
İslami kimlikli tarikatlar bugün zaten hukuken de fiilen de yok". Biz de bunu anlatmaya çalışıyor ve sebebini soruyoruz. Neden Türkiye'de İslami kimlikli tarikatların dışındaki tarikatların resmi ve gayri resmi faaliyetlerine göz yumuluyor da, hedef tahtasını kapatılan İslami tarikatlar konuluyor?
Milli sınırları, milli duyguları tanımayan, bayrağı, sancağı reddeden. Yahova şahitliği tarikatı Türkiye'de cirit atıyor. Kimsenin sesi sedası çıkmıyor. Bu tarikatın ve diğerlerinin çalışmalarını tehlike görmemek neyin sonucudur?
Türk aydını olmanın mı yoksa olmamanın mı?
Karar sizin...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018