‘Tevhit nurdur; şirk karanlıktır’
Ey evlâdl Kalbin ne zaman temiz olur ve sırrın ne zaman safa âlemine geçer ki, hâlâ halkı Hakk'a ortak koşmaktasın
09.04.2023 09:39:00
Ey evlâdl Kalbin ne zaman temiz olur ve sırrın ne zaman safa âlemine geçer ki, hâlâ halkı Hakk'a ortak koşmaktasın.
Sen nasıl felah bulabilirsin ki, her gece sabah olunca, kimi şikâyet edecek, kime dert yanacak ve kimden dünyalık koparacaksın onları hesap edersin.
Ve kalbinde tevhidin zerresi bile olmadığını bilirsin. Bu hâlinle kalp güzelliğini nasıl arzularsın?
Tevhit nurdur; şirk karanlıktır. Sen nasıl iflah olursun ki, kalbinde takvadan zerre dahi yok...
Ve sen, Hakk'ı halkla perdeledin. Sebepleri gördün, onların sahibine kapalı kaldın. Halka dayanmakta ve halka güvenmektesin. Bu hâlinle mücerret bir dâvadan ibaretsin...
Üzerinden yararı alınan ot köküsün. Şahit, ispat getirmeden yalnız kuru dâva ile bir şey olacağını sanma.
Hakikî tevhid ve safa âlemine geçmek iki şekilde olur: Birincisi, mücahede, zor işlere katlanıp riyazet yolunu tutmak, nefse ağır gelen birçok güç ibâdetlere katlanmaktır ki, bu, salih kullar arasında ma'ruf ve meşhur bir yoldur.
İkincisine gelince... O İlâhî bir vergi olarak gelir. Bu, nadir olan bir vakıadır. Hak Teâlâ istediği kulun kalbine sevgisini ve marifetini verir. Ehlini alır, san'atını bıraktırır ve o kulunda, kuvvetini, kudretini gösterir.
Bir zamanlar yol kesip eşkıya olan zâtı, az zaman sonra bir mabede müdavim kılabilir. Yakınlık kapısını o kula açar, bulunduğu yaramaz hâllerden onu beri eder. Önce, dünyanın tümü eline girse doyması kabil olmayan bu zât Hakk'ın bir tecellisi sayesinde azla yetinmeye başlar.
Hak, bu kuluna anlayış, hikmet, izzet ihsan eder. Gördüğü her şeyden ibret, işittiği her şeyden öğüt alır. Yaptığı işler, yalnız Hak yakınlığına ileten olur.
Bu hâli benliğinde bulduktan sonra hidayet yolunu gösterir, kullara yardım eder. Bu sebeple bir an bile ondan ayrıldığı olmaz. Hak, onu bütün kötülükten korur.
Nasıl ki, Hz. Yusuf hakkında: "Biz, ondan böylece kötülükleri beri aldık; çünkü o, bizim hâlis, kullarımızdandı." (Yusuf/24) buyrulur.
İşte bunun gibi o kuldan da bütün kötülükler alınır. Ve bütün işlerinde başarı verilir. İlâhî sevgiye eren ve O'na arif olan kimseden herkes öğüt alır.
Her şeyden ve her ilim dalından o zât herkese bilgi dağıtır. O zât, öğüdü ve verdiği bilgileri bazen sözle, bazen hareketleriyle yapar. Bazen de manevî bir himmetle yapar. Kullar onun verdiği öğüdün yönünü bazen tâyin edebilir, bazen de tâyin edemez.
Ey evlâd! İman yönünden zayıfladığını duyduğun an, nefsini sigaya çek. Onun iyiliğini bulmaya bak.
İmanın tehlikede olduğu an, komşunu, akrabanı, beldeni ve iklimini bir yana at.
Çünkü onlar seni kurtaramaz, iman kuvvetini bulunca da durma, ehline git. Halka koş, onlara doğruyu ve gerçeği anlat.
Takva zırhına bürünmeden halka karışma. Ayrıca iman kalkanı ile de kalbini koru. Elinde daima tevhid kılıcı bulunsun. Yayında, duâ icabetine ait oklar hazır olmalı.
Başarı kalesine gir. Kement atmayı, kaçmayı, dövmeyi, vurmayı öğren... Bundan sonra Allah düşmanlarına karşı çık.
Bunları öğrendikten sonradır ki, her yerden sana yardım eli uzanır. Bu yardım sayesinde halkı şeytandan alır, Hak kapısına götürürsün.
Onlara cennet ehlinin yaptığı işleri tarif eder, cehennem ehline has işleri yapmaktan alıkoyarsın. Bu işleri yapman için nereden engel çıksın, çünkü her şeyi öğrendin. Cenneti tanıdın, cehennemi tanıdın, ayrıca onlara has işleri de anladın.
Bu makama çıkanların kalbinden perdeler kalkar. Altı yönden hangisine yönelse, bakışı etrafı deler ve ötelerde cereyan eden işleri görür.
Kalp başını kaldırdığı zaman, arş ve semâlara bakar. Aşağı eğilince de yerin dibini görür. Ve oralarda yerleştirilmiş olan cin tayfalarını seyreder. Bunların hepsi iman ve marifet yolu ile olur. İman sahibi, marifet hâline tam erer, hükümlerle amel ederse, bu hâlleri bulur.
Anlatılan makama erince, halkı Hak kapısına davet et. Bu makamı bulmadan yapılan davete icabet olmaz. Halkı davet ederken manevî bir vazifen yoksa, sana vebal olur, büyük bir hata yapabilirsin. Her yaptığın harekette batar ve her yükselme talebinde inersin.
Senin yanında salih kullardan haber yok. Sadece gürültüsün. Dilin var, kalbin yok. Dışın var, için yok. Zahirde bir işler yaparsın, yalnız kaldığında hatalara dalarsın.
Kılıcın kuru ottan, okun kibrit çöpünden ibaret. Korkaksın, cesaretin yok. En ufak bir fiske, seni yere serebilir. Bir kurbağa, senin kıyametini kopartabilir.
Allah'ım, dinimize, imanımıza ve vücudumuza kuvvet ver. Yakınlığın hakkı için dileğimizi yerine getir.
"Bize dünyada iyilik ver. Âhirette iyilik ver ve bizi ateş azabından koru." (Bakara/201) Âmin! (Abdülkadir Geylani Hazretleri Fethu'r Rabbani eserinden)
Sen nasıl felah bulabilirsin ki, her gece sabah olunca, kimi şikâyet edecek, kime dert yanacak ve kimden dünyalık koparacaksın onları hesap edersin.
Ve kalbinde tevhidin zerresi bile olmadığını bilirsin. Bu hâlinle kalp güzelliğini nasıl arzularsın?
Tevhit nurdur; şirk karanlıktır. Sen nasıl iflah olursun ki, kalbinde takvadan zerre dahi yok...
Ve sen, Hakk'ı halkla perdeledin. Sebepleri gördün, onların sahibine kapalı kaldın. Halka dayanmakta ve halka güvenmektesin. Bu hâlinle mücerret bir dâvadan ibaretsin...
Üzerinden yararı alınan ot köküsün. Şahit, ispat getirmeden yalnız kuru dâva ile bir şey olacağını sanma.
Hakikî tevhid ve safa âlemine geçmek iki şekilde olur: Birincisi, mücahede, zor işlere katlanıp riyazet yolunu tutmak, nefse ağır gelen birçok güç ibâdetlere katlanmaktır ki, bu, salih kullar arasında ma'ruf ve meşhur bir yoldur.
İkincisine gelince... O İlâhî bir vergi olarak gelir. Bu, nadir olan bir vakıadır. Hak Teâlâ istediği kulun kalbine sevgisini ve marifetini verir. Ehlini alır, san'atını bıraktırır ve o kulunda, kuvvetini, kudretini gösterir.
Bir zamanlar yol kesip eşkıya olan zâtı, az zaman sonra bir mabede müdavim kılabilir. Yakınlık kapısını o kula açar, bulunduğu yaramaz hâllerden onu beri eder. Önce, dünyanın tümü eline girse doyması kabil olmayan bu zât Hakk'ın bir tecellisi sayesinde azla yetinmeye başlar.
Hak, bu kuluna anlayış, hikmet, izzet ihsan eder. Gördüğü her şeyden ibret, işittiği her şeyden öğüt alır. Yaptığı işler, yalnız Hak yakınlığına ileten olur.
Bu hâli benliğinde bulduktan sonra hidayet yolunu gösterir, kullara yardım eder. Bu sebeple bir an bile ondan ayrıldığı olmaz. Hak, onu bütün kötülükten korur.
Nasıl ki, Hz. Yusuf hakkında: "Biz, ondan böylece kötülükleri beri aldık; çünkü o, bizim hâlis, kullarımızdandı." (Yusuf/24) buyrulur.
İşte bunun gibi o kuldan da bütün kötülükler alınır. Ve bütün işlerinde başarı verilir. İlâhî sevgiye eren ve O'na arif olan kimseden herkes öğüt alır.
Her şeyden ve her ilim dalından o zât herkese bilgi dağıtır. O zât, öğüdü ve verdiği bilgileri bazen sözle, bazen hareketleriyle yapar. Bazen de manevî bir himmetle yapar. Kullar onun verdiği öğüdün yönünü bazen tâyin edebilir, bazen de tâyin edemez.
Ey evlâd! İman yönünden zayıfladığını duyduğun an, nefsini sigaya çek. Onun iyiliğini bulmaya bak.
İmanın tehlikede olduğu an, komşunu, akrabanı, beldeni ve iklimini bir yana at.
Çünkü onlar seni kurtaramaz, iman kuvvetini bulunca da durma, ehline git. Halka koş, onlara doğruyu ve gerçeği anlat.
Takva zırhına bürünmeden halka karışma. Ayrıca iman kalkanı ile de kalbini koru. Elinde daima tevhid kılıcı bulunsun. Yayında, duâ icabetine ait oklar hazır olmalı.
Başarı kalesine gir. Kement atmayı, kaçmayı, dövmeyi, vurmayı öğren... Bundan sonra Allah düşmanlarına karşı çık.
Bunları öğrendikten sonradır ki, her yerden sana yardım eli uzanır. Bu yardım sayesinde halkı şeytandan alır, Hak kapısına götürürsün.
Onlara cennet ehlinin yaptığı işleri tarif eder, cehennem ehline has işleri yapmaktan alıkoyarsın. Bu işleri yapman için nereden engel çıksın, çünkü her şeyi öğrendin. Cenneti tanıdın, cehennemi tanıdın, ayrıca onlara has işleri de anladın.
Bu makama çıkanların kalbinden perdeler kalkar. Altı yönden hangisine yönelse, bakışı etrafı deler ve ötelerde cereyan eden işleri görür.
Kalp başını kaldırdığı zaman, arş ve semâlara bakar. Aşağı eğilince de yerin dibini görür. Ve oralarda yerleştirilmiş olan cin tayfalarını seyreder. Bunların hepsi iman ve marifet yolu ile olur. İman sahibi, marifet hâline tam erer, hükümlerle amel ederse, bu hâlleri bulur.
Anlatılan makama erince, halkı Hak kapısına davet et. Bu makamı bulmadan yapılan davete icabet olmaz. Halkı davet ederken manevî bir vazifen yoksa, sana vebal olur, büyük bir hata yapabilirsin. Her yaptığın harekette batar ve her yükselme talebinde inersin.
Senin yanında salih kullardan haber yok. Sadece gürültüsün. Dilin var, kalbin yok. Dışın var, için yok. Zahirde bir işler yaparsın, yalnız kaldığında hatalara dalarsın.
Kılıcın kuru ottan, okun kibrit çöpünden ibaret. Korkaksın, cesaretin yok. En ufak bir fiske, seni yere serebilir. Bir kurbağa, senin kıyametini kopartabilir.
Allah'ım, dinimize, imanımıza ve vücudumuza kuvvet ver. Yakınlığın hakkı için dileğimizi yerine getir.
"Bize dünyada iyilik ver. Âhirette iyilik ver ve bizi ateş azabından koru." (Bakara/201) Âmin! (Abdülkadir Geylani Hazretleri Fethu'r Rabbani eserinden)