AB taraftarları, tarımda iştigal eden nüfusu dillerine doladılar. Diyorlar ki: "AB nüfusunun yüzde 6'sı, Türkiye'de ise yüzde 34'ü tarım kesiminde. Duyan da zanneder ki, AB'ye üyeliğimizin önündeki tek engel, tarım nüfusudur. AB'cilerin tarımdaki nüfusu azaltmak için ileri sürdükleri görüşlere gelince, tam bir komedi. Temelsiz ve mesnetsiz görüşler. Daha doğrusu, söylenenler, ekonomik gelişme düzeyi yükseldikçe, aktif nüfus, önce tarım sektöründen sanayi sektörüne, sonra da tarım ve sanayi sektöründen hizmet sektörüne transfer olur. Ekonomik gelişme olmadan, tarımdaki aktif nüfusu azaltmaya çalışmak, sosyal patlamaya davetiye çıkarmıştır. AB'ciler acaba bunun farkında mı? Bilemiyoruz.
Tarımda çalışan nüfus azaltılmalı, ama böyle zorlamayla değil. Diğer kalkınan ülkelerde olduğu gibi, transfer kendiliğinden gerçekleşmelidir. Bu şekilde bir azalma olumludur. Tarımdaki verimsizliği, sanayideki gelir ve refahı gören nüfusun, tarımı terk etmesi normaldir. Bütün dünyada süreç böyle işlemiştir. AB'ciler ise şaşkın ördek gibi tersten göle dalıyorlar.
Tarımdaki nüfusun azalması, fakirleşmeden, üretim düşüsünden, maliyetlerin yükselmesinden kaynaklanıyorsa, işte o bir felakettir. Maalesef Türkiye'de durum bu merkezde. Bir kısım çiftçimiz tarımı terk ediyor, bir kısmı da artık pazar için üretmiyor. Kendi üretiyor, kendi tüketiyor. Yani çiftçilik geçim kaynağı olmaktan çıkmış, zevk için yapılan bir iş haline dönüşmüştür.
Son yıllara kadar tarım ürünü ihraç eden ülkelerin başında gelen Türkiye'nin, 2004 yılında tarım ithalatı, ihracatını 5 milyar dolar aştı. Ne yazık ki, hükümet, bu tehlikeli gidişe seyirci kalmaktadır. Türkiye Ziraat Odaları Birliği Başkanı Şemsi Bayraktar, Türk tarımının içinde bulunduğu bu vahim durumu şöyle özetliyor: "Tarım sektörü 2003 yılında yüzde 2,5 oranında küçülmüştür. 2004 yılında ormancılık ve balıkçılık alt sektöründeki gerileme hariç tutulursa, çiftçilik ve hayvancılık sektöründeki gerileme yüzde % 2'dir. Yıllık programa göre 2005 yılında da tarımda yüzde 1.7 gerileme olacağı tahmin ediliyor. Bu tahmin gerçekleşirse, İkinci Dünya Savaşı yıllarından bu yana son 60 yılda ilk defa aralıksız 3 yıl üst üste tarım sektörü gerilemiş olacaktır".
İşte Türkiye'nin tarım gerçeği bu. Bunun konuşulması gerekirken, AB'ciler kalkmış, tarımdaki nüfusun azaltılmasını, hem de hiçbir şey yapmadan azaltılmasını, tartışıyorlar. Tabiri caizse, havanda su dövüyorlar. AB ülkeleri ile Türkiye arasındaki tarım nüfusu karşılaştırılırken, şu gerçeğin gözden uzak tutulmaması şarttır. O da şudur: AB ülkelerinde ortalama tarım işletmelerinin büyüklüğü 500-2000 dönüm arasındadır. Türkiye'de ise en büyük tarım işletmesi 60 dönümü geçmez. Tarımdaki nüfusun azaltılmasını isteyenlerin ileri sürdüğü gerekçelerden biri de, köylülüğün kırılmasıdır. Aslında kırılması gereken sosyolojik anlamdaki köylülüktür. Türkiye'de köylülüğün kırılmasındaki amaç, şehirleşme olamaz. Zira Türkiye, dünyadaki şehirleşme oranının üzerine çıkmıştır. Sonra şehirleşmek, köyleri şehirlere taşıyarak değil, köyleri şehirleştirerek olur. Tabii seyir böyle işler.
AB'ciler bütün bu gerçekleri görmezden gelerek, kendilerine ezberletileni tekar ediyorlar. Güya tarım nüfusunu azaltarak AB'ye uyum sağlayacaklar. Halbuki bu şartlarda Türkiye'nin AB'ye uyum sağlaması imkansızdır. Zaten AB'de uyum değil, Türkiye'nin tarımı terk etmesini istiyor. ODTÜ öğretim üyelerince yapılan bir araştırma bu gerçeği ortaya koymaktadır. Söz konusu araştırmaya göre, AB'ye üyelik, Türk çiftçisinin refahında yüzde 15 azalma getirecektir. Ayrıca Türkiye, birçok tarım ürününde kesin ithalatçı konuma düşecektir.
Türkiye'yi idare edenler, tarımı sadece tarımla iştigal edenleri ilgilendiren bir sorun olarak gördüklerinden, şimdilik çiftçilerin feryatlarına kulaklarını tıkayarak gidiyorlar. Ama bu ihmal, bu vurdumduymazlık böyle devam ederse, yakında herkes tarım sorunlarıyla ilgilenmek zorunda kalacaktır. Çünkü bunun sonu açlığa dayanmaktadır.
Tarımda çalışan nüfus azaltılmalı, ama böyle zorlamayla değil. Diğer kalkınan ülkelerde olduğu gibi, transfer kendiliğinden gerçekleşmelidir. Bu şekilde bir azalma olumludur. Tarımdaki verimsizliği, sanayideki gelir ve refahı gören nüfusun, tarımı terk etmesi normaldir. Bütün dünyada süreç böyle işlemiştir. AB'ciler ise şaşkın ördek gibi tersten göle dalıyorlar.
Tarımdaki nüfusun azalması, fakirleşmeden, üretim düşüsünden, maliyetlerin yükselmesinden kaynaklanıyorsa, işte o bir felakettir. Maalesef Türkiye'de durum bu merkezde. Bir kısım çiftçimiz tarımı terk ediyor, bir kısmı da artık pazar için üretmiyor. Kendi üretiyor, kendi tüketiyor. Yani çiftçilik geçim kaynağı olmaktan çıkmış, zevk için yapılan bir iş haline dönüşmüştür.
Son yıllara kadar tarım ürünü ihraç eden ülkelerin başında gelen Türkiye'nin, 2004 yılında tarım ithalatı, ihracatını 5 milyar dolar aştı. Ne yazık ki, hükümet, bu tehlikeli gidişe seyirci kalmaktadır. Türkiye Ziraat Odaları Birliği Başkanı Şemsi Bayraktar, Türk tarımının içinde bulunduğu bu vahim durumu şöyle özetliyor: "Tarım sektörü 2003 yılında yüzde 2,5 oranında küçülmüştür. 2004 yılında ormancılık ve balıkçılık alt sektöründeki gerileme hariç tutulursa, çiftçilik ve hayvancılık sektöründeki gerileme yüzde % 2'dir. Yıllık programa göre 2005 yılında da tarımda yüzde 1.7 gerileme olacağı tahmin ediliyor. Bu tahmin gerçekleşirse, İkinci Dünya Savaşı yıllarından bu yana son 60 yılda ilk defa aralıksız 3 yıl üst üste tarım sektörü gerilemiş olacaktır".
İşte Türkiye'nin tarım gerçeği bu. Bunun konuşulması gerekirken, AB'ciler kalkmış, tarımdaki nüfusun azaltılmasını, hem de hiçbir şey yapmadan azaltılmasını, tartışıyorlar. Tabiri caizse, havanda su dövüyorlar. AB ülkeleri ile Türkiye arasındaki tarım nüfusu karşılaştırılırken, şu gerçeğin gözden uzak tutulmaması şarttır. O da şudur: AB ülkelerinde ortalama tarım işletmelerinin büyüklüğü 500-2000 dönüm arasındadır. Türkiye'de ise en büyük tarım işletmesi 60 dönümü geçmez. Tarımdaki nüfusun azaltılmasını isteyenlerin ileri sürdüğü gerekçelerden biri de, köylülüğün kırılmasıdır. Aslında kırılması gereken sosyolojik anlamdaki köylülüktür. Türkiye'de köylülüğün kırılmasındaki amaç, şehirleşme olamaz. Zira Türkiye, dünyadaki şehirleşme oranının üzerine çıkmıştır. Sonra şehirleşmek, köyleri şehirlere taşıyarak değil, köyleri şehirleştirerek olur. Tabii seyir böyle işler.
AB'ciler bütün bu gerçekleri görmezden gelerek, kendilerine ezberletileni tekar ediyorlar. Güya tarım nüfusunu azaltarak AB'ye uyum sağlayacaklar. Halbuki bu şartlarda Türkiye'nin AB'ye uyum sağlaması imkansızdır. Zaten AB'de uyum değil, Türkiye'nin tarımı terk etmesini istiyor. ODTÜ öğretim üyelerince yapılan bir araştırma bu gerçeği ortaya koymaktadır. Söz konusu araştırmaya göre, AB'ye üyelik, Türk çiftçisinin refahında yüzde 15 azalma getirecektir. Ayrıca Türkiye, birçok tarım ürününde kesin ithalatçı konuma düşecektir.
Türkiye'yi idare edenler, tarımı sadece tarımla iştigal edenleri ilgilendiren bir sorun olarak gördüklerinden, şimdilik çiftçilerin feryatlarına kulaklarını tıkayarak gidiyorlar. Ama bu ihmal, bu vurdumduymazlık böyle devam ederse, yakında herkes tarım sorunlarıyla ilgilenmek zorunda kalacaktır. Çünkü bunun sonu açlığa dayanmaktadır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018