Kısa bir aradan sonra tekrar siz değerli okuyucularımızla beraberiz.İstanbul'un yorucu temposundan, karışık trafiğinden uzaklaşarak biraz memleket havası alalım ve doğduğumuz yere bir ziyaret yapalım dedik.Ne de olsa memleketin havası, suyu, toprağı ile yoğrulmuşuz, insanı çekiyor.Gerçi işlerimizin yoğunluğu sebebiyle orada fazla duramıyoruz, ama hiç değilse bir nebze de olsa hasret gidermeye çalışıyoruz.Memleketim Manisa'nın Kırkağaç ilçesi'ne yakın şirin bir kasaba. Kasaba dağın kenarına kurulmuş. Dağın yamacından baktığınız zaman kasabanın bittiği yerden ufka doğru geniş, yemyeşil, bereketli bir ovanın uzandığını görürsünüz.Öyle bir ova ki, hemen hemen her şey yetiştirilebiliyor: Tütün, zeytin, kavun, karpuz, mısır, üzüm, şeftali, elma, kiraz, erik, buğday, nohut ve daha neler neler. Basın mensubu olmamız hasebiyle, biraz hasret giderdikten sonra yine rahat duramıyoruz ve köylünün, çiftçinin, esnafın halini soruyoruz.Köylü dertli, çiftçi dertli, esnaf dertli. Bir diyorsun bin işitiyorsun.Bundan 4-5 sene öncesine kadar çiftçi tütün, kavun ve zeytinden para kazanabiliyordu, ama şimdi tütün ekmesi yasak, ekse de satamıyor. Kavunu satamıyor, zeytin ise şimdilik bir şeyler kazandırıyor, ama hükümetin çiftçiyi tüccarın eline mahkum etme politikası zeytinde de görülüyor.Özellikle hükümete yakınlığı ile bilinen bazı çevreler güç birliği yaparak zeytin alımında fiyat düşürme politikası uyguluyorlar. Zaten hükümetten yeterli desteği alamayan çiftçiler, koruma kalkanı da olmayınca emeğinin karşılığına kavuşamıyor.Memleketimdeki çiftçiler Türkiye'nin genelinde olduğu gibi tam bir kararsızlık içinde.Onu ekmiş, para kazanamamış, bunu ekmiş olmamış, şunu ekmiş tarladan toplayamamış. Neticede önümüzdeki yıla ve yıllara oldukça karamsar bakıyor. Akıl veren yok, destek olan yok. Çiftçi tamamen kendi kaderine terkedilmiş durumda, kara kara düşünüyor.Kasabanın meydanında yan yana kahvehaneler var. Memleketimin kahvehaneleri bir istişare meclisi gibi. İnsanlar buralarda toplanıyorlar, bir taraftan çaylarını kahvelerini yudumlarlarken, bir taraftan da geçmişi ve geleceği değerlendiriyorlar. Ezan vakti olunca da çoğunluk camiye doğru koşuyor.Bütün bunlar güzel ama dikkatimi çeken nokta, eskiden yaz aylarında işlerin yoğunluğu sebebiyle gündüz vakti bu kahvehanelerde kimse olmazken, şimdi dolu ve hatta gençlere bile rastlıyorsunuz. Eskiden ovada harıl harıl çalışan insanlara rastlarken, şimdi ovalar derin bir sessizliğe bürünmüş.İşte benim korktuğum nokta da burası. Atatürk çalışan, üreten, dinamik, borçlanmayan, borçları ödeyen, kendi ayakları üzerinde duran, kimsenin kölesi olmayan bir nesil bırakmıştı; şimdi ise insanımız üretimden soğuyor, çalışarak zarar edeceğine çalışmamayı tercih ediyordu. Çalışma ve üretme kabiliyetini kaybeden bir neslin bu ülkeye vereceği zararı düşünebiliyor musunuz? Yanlış hükümet politikalarıyla milleti üretmekten soğutarak bu ülkeye en büyük zararın verildiğinin farkında değil misiniz?Siz farkındasınız veya değilsiniz ama kırsalda millet durumun farkına varmaya başladı. Çözümü bekliyor ve çözümü dinliyor. Köylü Cumhuriyetin hiçbir döneminde bu kadar yalnız kalmamıştı, bu sebeple artık kuru sıkı laflara karnı tok.Köylü artık eskisi gibi ekonomiye uzak durmuyor, dinliyor, tartıyor, hatta şehir merkezlerindeki esnaftan çok daha fazla durumun vahametine hakim.Kriz dalgası köylüyü ciddi bir şekilde vurdu, şimdi bu dalga hızlı bir şekilde şehir merkezlerine doğru gidiyor.Köylü feryat ediyor, şehirli ise birikimini eritiyor. Köylü hiç değilse tarlasındaki domatesini biberini yiyor, peki, bu dalga şehirleri kasıp kavurduğu zaman şehirli ne yapacak, ne yiyecek, ne içecek?Zamanında dünyada kendi kendine yeten ülkelerinden biri olan Somali'nin bugünkü halinden ibret almıyor muyuz? Somali'yi dünden bugüne taşıyan istikamette hızla yürümeye devam ediyoruz. Köylü çözümü dinliyor dedik, evet şu günlerde vatandaş çözüm konusunda bir zattan bahsediyor. "O zat bugüne kadar ne dediyse haklı çıktı, biz onu zamanında anlayamamışız" diyorlar. İşte o zat Milli Ekonomi Modeli ile dünyanın akademik çevrelerini hayran bırakan ve Nobel'e aday gösterilen Prof. Dr. Haydar Baş.Şimdi çiftçi onu konuşuyor, onun çözümlerini birbirine anlatıyor, onu başbakan olarak görmek istiyor.Hatta kasabamda bir mobilya işiyle uğraşan esnaf şu ifadeleri söyledi:"Seçimlerde mevcut iktidar partisine oy verdik. Yaptıkları ortada. Şimdi pişmanız ve kefaret olarak da Prof. Dr. Haydar Baş'ı iktidara getirmeliyiz."Oldukça zor bir dönemden geçiyoruz. Ama güzel olan milletin yavaş yavaş ayıkması, umuduna yeniden kavuşması, çözümü fark edebilmesi ve çözümün etrafında kenetleşmesi.Ne diyelim, memleketimin güzide insanları inşallah daha fazla bedel ödemek zorunda kalmadan gerçek çözüme ve çözene kavuşur.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025