Günümüzde kendilerine liberal denilen, bilmem kaçıncı cumhuriyetçi denilen, aydın denilen bir takım kişiler, şunlar bunlar, emperyalist batının yerli işbirlikçileri, onların sözcüleri, onlardan fonlanarak semiren birtakım kişiler, Türk milletinden hesap sorma, bu milleti, hâliyle, tarihiyle, istikbâliyle sürekli yargılama, suçlama vazifesini deruhde etmiş bulunanlar, milletimizden intikam alma misyonunu yüklenmiş olanlar, ikide birde, orada burada Türk tarihini karalamak, suçlamak, Türk milletini atalarından utanç duyan zavallı yaratıklar hâline dönüştürmek için "tarihimizle yüzleşmeliyiz, kendimizle yüzleşmeliyiz, geçmişte ve şimdi yaptığımız katliamlardan utanmalıyız, özür dilememiz lazım" gibi ifadelerle Ermenicilik, Rumculuk, şuculuk buculuk yapıyorlar. Türk tarihine, atalarımıza olmadık iftiralarla hakaret ediyorlar. Türk düşmanlığını Türk tarihi üzerinden de sergilemekten geri kalmıyorlar. Kültür emperyalizminin bir boyutu da Türk tarihi düşmanlığı yaparak bizde eziklik, küçüklük, suçluluk duygusu uyandırarak özgüven kaybına yol açmak ve bizi şahsiyeti iğdiş edilmiş bir sürüye dönüştürmektir.
Bu tavır, yani "kendimizle, tarihimizle yüzleşmeliyiz" lafı, yeni bir laf değildir. Bu lafı bugün söyleyen kişilerin atası, ağababası olan Abdullah Cevdet, yıllar önce neredeyse kelimesi kelimesine aynen söylemişti. Nitekim Abdullah Cevdet, İslam'a, Hz. Muhammed'e hakaretlerle dolu olan Dr. Dozy'nin 100 yıldan fazla zaman önce Tarih-i İslamiyet adıyla tercüme ettiği eserinin mukaddimesinde (önsözünde) şöyle diyor:
"Ne kadar anîf (sert ve kaba) olursa olsun mu'tekidât (inanılan şeyler) ve hissiyât-ı evvelimize (ilk duygularımıza) ne kadar mugâyir (aykırı) bulunursa bulunsun hakikat ile yüz yüze gelebilmek cesaretine mâlik (sahip) olmalıyız. Yiğitlik, yalnız düşman karşısında göğüs germek değildir. Hakikat ve hakkın saltanat hamlesi önünde nefs-i cahilimizin (cahil kişiliğimizin) izzet (değer, kıymet, kuvvet, saygınlık) ve gayretini alıp, hakikatın zahm-ı ulviyet (yücelik, üstünlük yarası) nişâniyle nişanlanmaya kudret göstermeliyiz. Ve asıl böyle bir şecâat-ı ruhâniye (ruhsal yiğitlik) ile bahâdır (kahraman) olduğumuzu isbât etmeliyiz."
Demek ki neymiş? Avrupalı efendi ve onun içerdeki mütercimi, bizim dinimizi, tarihimizi, kimliğimizi, atalarımızı, devletimizi, her şeyimizi suçlarsa, aşağılarsa o her zaman haklıdır ve doğru söylüyordur. Bize düşen de suçlu olduğumuzu kabul ederek hakikat ile yüzleşmek cesaretini gösterip cesur olduğumuzu ispat etmektir.
Avrupalı efendi, bizim burnumuzu sürterse bizi terbiye ediyor demektir. Biz kendi başımıza adam olmayız. Avrupa Birliği gelip bizi adam edecek. Biz de aldığımız eğitim ve terbiye için ona teşekkür edeceğiz. Avrupalı efendi bana, atalarıma katliamcı, soykırımcı, katil, bilmem ne diyorsa ben hakikati görmüş oluyorum. Bunun için ona minnettar olup beni vahşi atalarımla gurur duymaktan kurtarıp medenileştirdiği için ona teşekkür edeceğim. Ama bu Avrupalı efendiye zinhar, "sen Amerika'da çok kısa sürede yüz milyondan fazla yerliyi yok ettin. Afrika'nın, Asya'nın değişik yerlerinde, Balkanlarda, Cezayir'de, Bosna'da, Filistin'de, Azerbaycan'da, Irak'ta milyonlarca müslümanı yok ettin, soykırım yaptın" deme edepsizliğini göstermeyeceğim. Medenî efendi öyle şeyler yapmaz. Yaptıysa o medeniyet götürmek için yapmıştır. Dünyayı vahşilerden, barbarlardan temizlemiştir. Zira tanrıları Darwin öyle diyordu: "Doğal seleksiyona dayalı kavganın, medeniyetin ilerleyişine sizin zannettiğinizden daha fazla yarar sağladığını ve hâlen de sağlamakta olduğunu ispatlayabilirim. Düşünün ki, çok değil birkaç yüzyıl önce Avrupa, Türkler tarafından işgal edildiğinde, Avrupa milletleri ne kadar büyük risk altında kalmıştı; ama artık bugün bu fikir bize ne kadar gülünç geliyor. Avrupa ırkları olarak bilinen daha medenî ırklar, yaşam mücadelesinde Türkleri tam bir yenilgiye uğratmışlardır. Dünyanın çok da uzak olmayan bir geleceğine baktığımda, çok sayıdaki daha aşağı ırkların çoğunun medenîleşmiş daha yüksek ırklar tarafından elimine edileceğini (yok edileceğini) görüyorum."
Bu tavır, yani "kendimizle, tarihimizle yüzleşmeliyiz" lafı, yeni bir laf değildir. Bu lafı bugün söyleyen kişilerin atası, ağababası olan Abdullah Cevdet, yıllar önce neredeyse kelimesi kelimesine aynen söylemişti. Nitekim Abdullah Cevdet, İslam'a, Hz. Muhammed'e hakaretlerle dolu olan Dr. Dozy'nin 100 yıldan fazla zaman önce Tarih-i İslamiyet adıyla tercüme ettiği eserinin mukaddimesinde (önsözünde) şöyle diyor:
"Ne kadar anîf (sert ve kaba) olursa olsun mu'tekidât (inanılan şeyler) ve hissiyât-ı evvelimize (ilk duygularımıza) ne kadar mugâyir (aykırı) bulunursa bulunsun hakikat ile yüz yüze gelebilmek cesaretine mâlik (sahip) olmalıyız. Yiğitlik, yalnız düşman karşısında göğüs germek değildir. Hakikat ve hakkın saltanat hamlesi önünde nefs-i cahilimizin (cahil kişiliğimizin) izzet (değer, kıymet, kuvvet, saygınlık) ve gayretini alıp, hakikatın zahm-ı ulviyet (yücelik, üstünlük yarası) nişâniyle nişanlanmaya kudret göstermeliyiz. Ve asıl böyle bir şecâat-ı ruhâniye (ruhsal yiğitlik) ile bahâdır (kahraman) olduğumuzu isbât etmeliyiz."
Demek ki neymiş? Avrupalı efendi ve onun içerdeki mütercimi, bizim dinimizi, tarihimizi, kimliğimizi, atalarımızı, devletimizi, her şeyimizi suçlarsa, aşağılarsa o her zaman haklıdır ve doğru söylüyordur. Bize düşen de suçlu olduğumuzu kabul ederek hakikat ile yüzleşmek cesaretini gösterip cesur olduğumuzu ispat etmektir.
Avrupalı efendi, bizim burnumuzu sürterse bizi terbiye ediyor demektir. Biz kendi başımıza adam olmayız. Avrupa Birliği gelip bizi adam edecek. Biz de aldığımız eğitim ve terbiye için ona teşekkür edeceğiz. Avrupalı efendi bana, atalarıma katliamcı, soykırımcı, katil, bilmem ne diyorsa ben hakikati görmüş oluyorum. Bunun için ona minnettar olup beni vahşi atalarımla gurur duymaktan kurtarıp medenileştirdiği için ona teşekkür edeceğim. Ama bu Avrupalı efendiye zinhar, "sen Amerika'da çok kısa sürede yüz milyondan fazla yerliyi yok ettin. Afrika'nın, Asya'nın değişik yerlerinde, Balkanlarda, Cezayir'de, Bosna'da, Filistin'de, Azerbaycan'da, Irak'ta milyonlarca müslümanı yok ettin, soykırım yaptın" deme edepsizliğini göstermeyeceğim. Medenî efendi öyle şeyler yapmaz. Yaptıysa o medeniyet götürmek için yapmıştır. Dünyayı vahşilerden, barbarlardan temizlemiştir. Zira tanrıları Darwin öyle diyordu: "Doğal seleksiyona dayalı kavganın, medeniyetin ilerleyişine sizin zannettiğinizden daha fazla yarar sağladığını ve hâlen de sağlamakta olduğunu ispatlayabilirim. Düşünün ki, çok değil birkaç yüzyıl önce Avrupa, Türkler tarafından işgal edildiğinde, Avrupa milletleri ne kadar büyük risk altında kalmıştı; ama artık bugün bu fikir bize ne kadar gülünç geliyor. Avrupa ırkları olarak bilinen daha medenî ırklar, yaşam mücadelesinde Türkleri tam bir yenilgiye uğratmışlardır. Dünyanın çok da uzak olmayan bir geleceğine baktığımda, çok sayıdaki daha aşağı ırkların çoğunun medenîleşmiş daha yüksek ırklar tarafından elimine edileceğini (yok edileceğini) görüyorum."
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Prof. Dr. Nurullah Çetin / diğer yazıları
- Dayatılan kapitalist stil / 26.12.2015
- "Karıştır barıştır"a karşı "birleştir savuştur" / 30.11.2015
- Öğretmenler Günü'nü kutlamak / 26.11.2015
- İşin sırrı dengede / 20.11.2015
- IŞİD terörist peki Fransa nedir? / 18.11.2015
- Anaları ağlamasın diye Fransa'ya çözüm süreci desteği / 17.11.2015
- Bir 10 Kasım yazısı / 12.11.2015
- Ölmek ve köle olmak dışında üçüncü bir seçenek / 11.11.2015
- Türk sosyalistlerini marabalıktan kurtulmaya davet / 09.11.2015
- Yandakların istilası / 05.11.2015
- "Karıştır barıştır"a karşı "birleştir savuştur" / 30.11.2015
- Öğretmenler Günü'nü kutlamak / 26.11.2015
- İşin sırrı dengede / 20.11.2015
- IŞİD terörist peki Fransa nedir? / 18.11.2015
- Anaları ağlamasın diye Fransa'ya çözüm süreci desteği / 17.11.2015
- Bir 10 Kasım yazısı / 12.11.2015
- Ölmek ve köle olmak dışında üçüncü bir seçenek / 11.11.2015
- Türk sosyalistlerini marabalıktan kurtulmaya davet / 09.11.2015
- Yandakların istilası / 05.11.2015