Bugün İstanbul Başarılı Koleji Konferans Salonu'nda saat 20.30'da Prof. Dr. Haydar Baş'ın onur konuğu olarak katılacağı Gazi Mustafa Kemal Atatürk Sempozyumu var. Yazıma başlamadan önce tüm okurlarımızı davet ediyorum.
Atatürk'ün hem anne hem de baba tarafından soyunun Ehl-i Beyt soyuna dayandığını, yani Hz. Peygamber'in, Hz. Ali'nin torunu olduğunu Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş Bey'den delilleriyle beraber öğrendik.
Zaten üzerimize çullanan dünyanın en güçlü ülkelerini ülkemizden kovup çıkarmak ancak bir Ehl-i Beyt evladının yapabileceği bir şeydi, öyle de oldu. Şimdi yıllardır Atatürk'e dinsiz iftirası atanlar, milletin yüzüne hangi yüzle bakacaklar merak konusu?
Fitne gözlüğüyle değil de, Prof. Dr. Baş'ın açığa çıkardığı gerçeklerle Atatürk'e yeniden baktığımızda birçok konuda cevher olduğunu görüyoruz.
Atatürk'ün liderliği, siyasi kişiliği, askeri dehalığı, milli iktisat duruşu, her konuda ortaya koyduğu atılımlar, Türk milletine verdiği değer, bağımsızlık karakteri, mücadele ruhu, aidiyet duygusu ve birçok mükemmel özelliği dillere destan. Prof. Dr. Baş'ın yazım aşamasında olan eserinde bütün bunları etraflıca göreceğiz.
Bugün özellikle İslam dini ve Hz. Peygamber'le ilgili görüşlerine, dini siyasetlerine kullanmak isteyenlere verdiği tokat gibi cevaplara yer vereceğim.
"Türk milleti daha dindar olmalıdır, yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır demek istiyorum. Dinime, bizzat gerçeğe nasıl inanıyorsam, buna da öyle inanıyorum. Bilince aykırı, ilerlemeye engel hiçbir şey içermiyor. Halbuki Türkiye`ye bağımsızlığını veren bu Asya milletinin içinde daha karışık, yapay, bâtıl inançlardan ibaret bir din daha vardır. Fakat bu konuda yeterli bilgisi olmayanlar, bu âcizler sırası gelince, aydınlanacaklardır. Onlar ışığa yaklaşamazlarsa, kendilerini yitirmiş ve mahkûm etmişler demektir; onları kurtaracağız." 1923 (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, III, s. 70)
Atatürk burada İslam dininin Hz. Peygamberin indirdiği şekliyle yaşanması gerektiğini, Osmanlı'yı çöküşe götüren tüm bidatlerden dinin arındırılması gerektiğini vurguluyor.
"Milletimiz din ve dil gibi kuvvetli iki erdeme sahiptir. Bu erdemleri hiçbir kuvvet, milletimizin kalp ve vicdanından çekip alamamıştır ve alamaz." 1922 (Atatürk'ün S.D.II, s. 66-67)
"Bir fikri daha düzeltmek isterim. Milletimizin içinde gerçek din bilginleri, bilginlerimiz içinde milletimizin gerçekten övünebileceği din bilginlerimiz vardır. Fakat bunlara karşılık, ilmî kıyafet altında bilim gerçeğinden uzak, gereği kadar okuyup öğrenmemiş, bilim yolunda yeteri kadar ilerleyememiş hoca kıyafetli cahiller de vardır. Bunların ikisini birbirine karıştırmamalıyız." 1923 (Atatürk'ün S.D.II, s. 144)
Günümüzde sakalıyla, cübbesiyle, şalvarıyla milletin karşısına çıkıp, "Müslüman'ın ölüm fetvasını veren" hoca müsveddelerini ne güzel tanımlıyor.
"Muhammed Mustafa, peygamber olmadan evvel kavminin sevgisine, saygısına, güvenine erişti. Ondan sonra ancak kırk yaşında nübüvvet ve kırk üç yaşında risâlet geldi. Fahri âlem Efendimiz, sonsuz tehlikeler içinde, tükenmez sıkıntılar ve zorluklar karşısında yirmi sene çalıştı ve İslâm dinini kurmaya ait peygamberlik görevini yapmayı başardıktan sonra gökyüzünün ve cennetin en yüksek katına erişti." 1922 (Atatürk'ün S.D.l, s. 262-263)
1923 yılında Balıkesir Zağnos Paşa Camii'nde minberden söylemiştir:
"Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri, Cenab-ı Hak tarafından insanlara dinî gerçekleri bildirmeye memur ve elçi olmuştur. Ana yasası, hepimizce bilinir ki, şanı büyük olan yüce Kur'an'daki naslardır. İnsanlara gelişme ve aydınlanma ışığı vermiş olan dinimiz, son dindir, en eksiksiz dindir; çünkü dinimiz akla, mantığa, gerçeğe tamamen uyuyor ve uygun düşüyor. Eğer akla, mantığa ve gerçeğe uymasaydı, bununla diğer ilâhî doğa yasaları arasında karşıtlık olması gerekirdi; çünkü bütün evren yasalarını yapan Cenab-ı Haktır." 1923 (Atatürk'ün S.D.11, s. 94)
Böyle bir mükemmel imana sahip olan Atatürk'e yıllarca dinsiz iftirası atanlar acaba kendileri bu imana sahip mi?
Kur'an hakkında görüşlerine bakar mısınız:
"Allah kendisine uymaya mecbur tuttuğu insanların esasen kalp ve vicdanındaki gerçek gereksinimleri tamamen bilir. Bu nedenle gönderdiği kitap, tamamen o gereksinime uygun hükümler içeren bir kitaptır." 1921 (Atatürk'ün S.D.l, s. 203)
Milletin karşısına Müslüman kimliğiyle çıkıp, "Akılla vahiy çelişirse akıl tercih edilir" safsatasını bizlere yutturmaya çalışanlar, böyle bir Kur'an ve vahiy inancına sahip Atatürk'e nasıl dinsiz diyebilirler?
"Bizim dinimiz, milletimize değersiz, miskin ve aşağı olmayı öğütlemez. Aksine Allah da, Peygamber de insanların ve milletlerin değer ve şerefini korumalarını emrediyor." 1923 (Atatürk'ün S.D.1I, s. 92)
"ABD müsaade etmezse yapamayız" acziyetiyle uşaklığı, piyonluğu, taşeronluğu, kısaca aşağılık olmayı tercih eden siyasilerimiz dindar, bu mükemmel sözü söyleyen ve yaşayan Atatürk dinsiz, öyle mi?
Prof. Dr. Baş, "Atatürk demek vatan demektir" derken, bu kadar mübarek bir soya ve mükemmel bir imana sahip olan Atatürk'e yapılan saldırıların amacının "vatan" olduğunun altını çizmektedir.
Atatürk'ün hem anne hem de baba tarafından soyunun Ehl-i Beyt soyuna dayandığını, yani Hz. Peygamber'in, Hz. Ali'nin torunu olduğunu Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş Bey'den delilleriyle beraber öğrendik.
Zaten üzerimize çullanan dünyanın en güçlü ülkelerini ülkemizden kovup çıkarmak ancak bir Ehl-i Beyt evladının yapabileceği bir şeydi, öyle de oldu. Şimdi yıllardır Atatürk'e dinsiz iftirası atanlar, milletin yüzüne hangi yüzle bakacaklar merak konusu?
Fitne gözlüğüyle değil de, Prof. Dr. Baş'ın açığa çıkardığı gerçeklerle Atatürk'e yeniden baktığımızda birçok konuda cevher olduğunu görüyoruz.
Atatürk'ün liderliği, siyasi kişiliği, askeri dehalığı, milli iktisat duruşu, her konuda ortaya koyduğu atılımlar, Türk milletine verdiği değer, bağımsızlık karakteri, mücadele ruhu, aidiyet duygusu ve birçok mükemmel özelliği dillere destan. Prof. Dr. Baş'ın yazım aşamasında olan eserinde bütün bunları etraflıca göreceğiz.
Bugün özellikle İslam dini ve Hz. Peygamber'le ilgili görüşlerine, dini siyasetlerine kullanmak isteyenlere verdiği tokat gibi cevaplara yer vereceğim.
"Türk milleti daha dindar olmalıdır, yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır demek istiyorum. Dinime, bizzat gerçeğe nasıl inanıyorsam, buna da öyle inanıyorum. Bilince aykırı, ilerlemeye engel hiçbir şey içermiyor. Halbuki Türkiye`ye bağımsızlığını veren bu Asya milletinin içinde daha karışık, yapay, bâtıl inançlardan ibaret bir din daha vardır. Fakat bu konuda yeterli bilgisi olmayanlar, bu âcizler sırası gelince, aydınlanacaklardır. Onlar ışığa yaklaşamazlarsa, kendilerini yitirmiş ve mahkûm etmişler demektir; onları kurtaracağız." 1923 (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, III, s. 70)
Atatürk burada İslam dininin Hz. Peygamberin indirdiği şekliyle yaşanması gerektiğini, Osmanlı'yı çöküşe götüren tüm bidatlerden dinin arındırılması gerektiğini vurguluyor.
"Milletimiz din ve dil gibi kuvvetli iki erdeme sahiptir. Bu erdemleri hiçbir kuvvet, milletimizin kalp ve vicdanından çekip alamamıştır ve alamaz." 1922 (Atatürk'ün S.D.II, s. 66-67)
"Bir fikri daha düzeltmek isterim. Milletimizin içinde gerçek din bilginleri, bilginlerimiz içinde milletimizin gerçekten övünebileceği din bilginlerimiz vardır. Fakat bunlara karşılık, ilmî kıyafet altında bilim gerçeğinden uzak, gereği kadar okuyup öğrenmemiş, bilim yolunda yeteri kadar ilerleyememiş hoca kıyafetli cahiller de vardır. Bunların ikisini birbirine karıştırmamalıyız." 1923 (Atatürk'ün S.D.II, s. 144)
Günümüzde sakalıyla, cübbesiyle, şalvarıyla milletin karşısına çıkıp, "Müslüman'ın ölüm fetvasını veren" hoca müsveddelerini ne güzel tanımlıyor.
"Muhammed Mustafa, peygamber olmadan evvel kavminin sevgisine, saygısına, güvenine erişti. Ondan sonra ancak kırk yaşında nübüvvet ve kırk üç yaşında risâlet geldi. Fahri âlem Efendimiz, sonsuz tehlikeler içinde, tükenmez sıkıntılar ve zorluklar karşısında yirmi sene çalıştı ve İslâm dinini kurmaya ait peygamberlik görevini yapmayı başardıktan sonra gökyüzünün ve cennetin en yüksek katına erişti." 1922 (Atatürk'ün S.D.l, s. 262-263)
1923 yılında Balıkesir Zağnos Paşa Camii'nde minberden söylemiştir:
"Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri, Cenab-ı Hak tarafından insanlara dinî gerçekleri bildirmeye memur ve elçi olmuştur. Ana yasası, hepimizce bilinir ki, şanı büyük olan yüce Kur'an'daki naslardır. İnsanlara gelişme ve aydınlanma ışığı vermiş olan dinimiz, son dindir, en eksiksiz dindir; çünkü dinimiz akla, mantığa, gerçeğe tamamen uyuyor ve uygun düşüyor. Eğer akla, mantığa ve gerçeğe uymasaydı, bununla diğer ilâhî doğa yasaları arasında karşıtlık olması gerekirdi; çünkü bütün evren yasalarını yapan Cenab-ı Haktır." 1923 (Atatürk'ün S.D.11, s. 94)
Böyle bir mükemmel imana sahip olan Atatürk'e yıllarca dinsiz iftirası atanlar acaba kendileri bu imana sahip mi?
Kur'an hakkında görüşlerine bakar mısınız:
"Allah kendisine uymaya mecbur tuttuğu insanların esasen kalp ve vicdanındaki gerçek gereksinimleri tamamen bilir. Bu nedenle gönderdiği kitap, tamamen o gereksinime uygun hükümler içeren bir kitaptır." 1921 (Atatürk'ün S.D.l, s. 203)
Milletin karşısına Müslüman kimliğiyle çıkıp, "Akılla vahiy çelişirse akıl tercih edilir" safsatasını bizlere yutturmaya çalışanlar, böyle bir Kur'an ve vahiy inancına sahip Atatürk'e nasıl dinsiz diyebilirler?
"Bizim dinimiz, milletimize değersiz, miskin ve aşağı olmayı öğütlemez. Aksine Allah da, Peygamber de insanların ve milletlerin değer ve şerefini korumalarını emrediyor." 1923 (Atatürk'ün S.D.1I, s. 92)
"ABD müsaade etmezse yapamayız" acziyetiyle uşaklığı, piyonluğu, taşeronluğu, kısaca aşağılık olmayı tercih eden siyasilerimiz dindar, bu mükemmel sözü söyleyen ve yaşayan Atatürk dinsiz, öyle mi?
Prof. Dr. Baş, "Atatürk demek vatan demektir" derken, bu kadar mübarek bir soya ve mükemmel bir imana sahip olan Atatürk'e yapılan saldırıların amacının "vatan" olduğunun altını çizmektedir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- 23 Nisan neden çocuklara armağan edildi? / 23.04.2025
- Türki cumhuriyetlerin 'Kıbrıs' kararı, dış politikadaki zafiyetimizdir / 22.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Türki cumhuriyetlerin 'Kıbrıs' kararı, dış politikadaki zafiyetimizdir / 22.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025