Tam bağımsızlık ve S-400 turnusolü

Son yaşadığımız S-400 süreci bilinen bir gerçeği bir kez daha gözler önüne serdi: "Ülke olarak herhangi bir konuda milli çıkarlar doğrultusunda bağımsız kararlar verip, bağımsız adımlar atabilmek için her şeyden önce ekonominin bağımsız olması gerekmektedir."

Ekonomik bağımsızlık olmadan hiçbir konuda bağımsız olunamaz. Ekonomik bağımsızlığın en temel şartı da paranın "milli" olmasıdır. Nedir "Milli Para"? Bu ifadenin patentli sahibi olan Prof. Dr. Haydar Baş'ın bizzat ifadeleriyle cevaplandıralım: "Milli Para; milletlerin ürettikleri katma değer ve sahip oldukları kaynaklar karşılığı basılan paradır."

Yani bir paranın gerçekten "milli" olabilmesi için emek ve üretim karşılığı ya da sahip olunan yer altı ve yerüstü zenginlikleri, kaynakları karşılığı basılması gerekmektedir.

Paranın üzerinde TL yazıyorsa milli midir?

Elbette ki hayır… Paranın milliliğini üzerinde yazanlar değil, neyin karşılığı basıldığı belirler.

Bir para emek ve üretim karşılığı basılıyorsa millidir, madenler karşılığı basılıyorsa millidir ama dışarıdan borç alınan doların karşılığı, Prof. Dr. Baş'ın meşhur ifadesiyle "doların tercümesi" olarak basılıyorsa asla milli olamaz.

Milli Para en güçlü paradır, değeri o milletin emek ve üretimine, sahip olduğu kaynaklara bağlıdır. Dışarıda esen fırtınalardan, tsunamilerden asla etkilenmez.

Dolayısıyla Milli Para'ya sahip olan ekonomi en güçlü ekonomidir, zaten bu ekonominin adı da Prof. Dr. Haydar Baş'a ait olan "Milli Ekonomi Modeli"dir. Milli Para ve Milli Ekonomi Modeli ile ekonomisini kırılganlıktan tamamen kurtaran, ekonomik güvenliğini maksimum düzeyde sağlayan bir ülke, bu aşamadan sonra her sahada bağımsız ve milli çıkarları doğrultusunda sağlıklı adımlar atabilir.

Diğer bir deyişle, ekonomik güvenlik olmadan, askeri güvenlik asla sağlanamaz, siyasi, hukuki, sosyal, kültürel, ahlaki güvenlik hiçbir şekilde sağlanamaz.

Bakın, her gün S-400 konusu gündeme getiriliyor. Parasının bir kısmı verilmiş, bitmiş, teslimat tarihi aşağı yukarı kesinleşmiş bir anlaşma ama hala belirsizliğini koruyor. Yaşanan süreç bir endişe kaynağı olmaya devam ediyor.

Trump'ın G-20 Zirvesi'nde S-400 konusunda oldukça olumlu mesajlar verdiği ifade edilse de, sonrasında ABD'li yetkililerden gelen açıklamalar, basın ve medyaya yansıyan değerlendirmeler bu mesajları yalanlıyor.

ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü yaptığı açıklamada, "ABD, S-400'ü satın alması halinde CAATSA kanunu dolayısıyla yaptırımlara maruz kalacağını, F-35 programının satın alma ve sanayi paylaşımı unsurlarına katılımının askıya alınması dahil son derece ciddi ve olumsuz sonuçlarla karşılaşacağını Türkiye'ye tutarlı ve net şekilde belirtti" dedi.

ABD Savunma Bakanlığı Sözcüsü Hava Yarbay Mike Andrews, "Değişen bir şey yok... Türkiye'nin Rus yapımı hava ve füze savunma sistemi F-35 programıyla uyumsuzdur. Türkiye'nin iki sisteme birden sahip olmasına izin verilemez" dedi.

ABD'li senatör Lindsey Graham, Trump'ın Erdoğan'a S-400'lerin alımının tamamlanması durumunda yaptırım uygulanmayacağını söylediği bir konuşmanın yapıldığına dair şüpheleri olduğunu söyledi. Graham, "Böyle bir konuşmanın yapıldığına dair şüphelerim var. Bizim kanunlarımıza göre bu imkansız. Türkiye Rusya'dan S-400 füze bataryalarını alır ve aktive ederse, kanunlarımızca yaptırım uygulanır. Ayrıca birkaç gün önce Türkiye'nin Rus S-400 füze bataryalarını aktive etmesi durumunda F-35'lerin Türkiye'ye satışını yasaklayan bir düzenlemeyi geçirdik Senato'dan. Aynı anda F-35 teknolojisini Türkiye'ye transfer etmemiz ve Rus füze bataryalarını almalarına izin vermemizin hiçbir yolu yok. Bu bizim platformumuzu tehlikeye atar" dedi.

ABD Senatosu Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Eliot L. Engel, "Türkiye gelişmiş bir Rus hava savunma sisteminin yanında hassas NATO ve Amerikan sistemlerini işletemez, nokta. Başkan Erdoğan bunun sonuçları olacağını bilmeli. Eğer Türkiye S-400'ü alırsa, joint strike fighter (F-35) alamamalı; F-35 programından çıkarılmalıdır. Türkiye yaptırımlarla karşılaşacaktır. Eğer Türkiye S-400 ve F-35'i işletirse, gelecekteki tüm Amerikan ve müttefik F-35 pilotlarının hayatı tehlike altına girer" dedi.

ABD Kongresi, S-400 alması durumunda Türkiye'ye yaptırım uygulanması konusunda tam bir ittifak halinde; hem Cumhuriyetçiler hem de Demokratlar, Türkiye'nin her iki sistemi birlikte almasına izin verilmesine karşı çıkıyorlar.

İngiliz Financial Times'ın (FT) bu konudaki yorumu oldukça dikkat çekiciydi. Gazete konuyu başyazısıyla masaya yatırdı ve şu ifadeleri kullandı: "Türkiye S-400 hava savunma sistemi konusunda ABD Başkanı Donald Trump'tan ılımlı mesajlar aldı ancak konu ABD ile Türkiye arasında yavaş çekim ilerleyen bir çarpışmadan bir trez enkazına dönüşebilir… Erdoğan'ın Trump'ın hafta sonu ettiği samimi sözlere çok fazla güvenmesi pek de akıllıca olmaz."

"Kongrenin yaptırımlar konusunda Trump kadar iyimser olması pek mümkün değil. Washington birkaç kez Türkiye'nin hem F-35 savaş uçaklarını, hem de S-400 füze savunma sistemini aynı anda alamayacağını belirtti. Erdoğan'a, NATO üyesi Türkiye'ye, Rusya'nın yanında durması halinde ABD'nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Yasası (CAATSA) kapsamında yaptırım uygulanabileceği uyarısı yapıldı."

Evet, FT'nin değerlendirmesinin bir kısmı böyle…

Sonuç olarak şunu diyebiliriz ki; ihtiyaç duyduğumuz S-400 gibi teknoloji harikası bir hava güvenlik sistemine bile sahip olmak istediğimizde her türlü ekonomik ve siyasi baskıya maruz kalıyoruz. Peki, bizler de Çin ve Rusya başta olmak üzere BRICS devletleri gibi Milli Ekonomi Modeli'ni uygulasaydık, Milli Para'mızı devreye koysaydık, dolara ve borca bağımlılıktan kurtulabilseydik, S-400 konusu bu kadar mesele olabilir miydi?

Şimdi, alsak sorun, almasak sorun; alıp aktif etseniz finansal yaptırımlara maruz kalacaksınız, alıp aktif etmeseniz bu yoklukta milyarlarca dolar çöpe gidecek, almasanız reel sektörümüz ve turizm sektörü büyük darbe yiyecek… 

İşin içinden çıkabilirseniz, çıkın bakalım.