Taat, mağfiret, şan ve şeref
“Öyle ise siz Beni (ibâdetle) anın ki, Ben de sizi anayım. Bana şükredin; sakın Bana nankörlük etmeyin” âyet-i kerimesi için der ki: “Bunun daha açık mânâsı şu demeye gelir: Beni taat ve ibâdee ederek hatırlayınız ki, Ben de sizi mağfiretimle anayım
09.11.2024 18:38:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Abdulkadir Geylani Hazretleri "Gunyetü't-Tâlibîn" adlı eserinde zikrin, Kur'ân-ı Kerim'de "taat ve mağfiret" mânâsında da kullanıldığını beyan etmiştir.
"Öyle ise siz Beni (ibâdetle) anın ki, Ben de sizi anayım. Bana şükredin; sakın Bana nankörlük etmeyin" âyet-i kerimesi için der ki: "Bunun daha açık mânâsı şu demeye gelir: Beni taat ve ibâdee ederek hatırlayınız ki, Ben de sizi mağfiretimle anayım."
Şân ve şeref
Allah-u Teâlâ şân ve şeref için de zikir lafzını kullanmıştır: "Senin şânını ve ününü yüceltmedik mi?"
Abdulkadir Geylani Hazretlerinin "Geylani Tefsiri" adlı eserinde, bu âyetin tefsirinde şu izahat verilir:
"Senin ismini, ismimizle birlikte anmak sûretiyle ve Seni hilafet makamı için seçerek halifemiz yapmak sâretiyle Senin adını ve zikrini yücelttik; buna binâen Senin hakkında şu âyeti indirdik: 'Kim Resûlullaha itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur.'
'Sana biat edenler, gerçekte Allah'a biat etmektedirler.' Bu mealde birçok âyet bulunmaktadır. Bundan daha yüce bir konum ve şeref olabilir mi? Tabii ki, olamaz."
"Eğer Hakk, onların kötü arzu ve isteklerine uysaydı, mutlaka gökler ve yer ile bunlarda bulunanlar bozulur giderdi. Hayır, Biz onlara şân ve şereflerini getirdik fakat onlar kendi şereflerine sırt çevirdiler."
Müfessirlerin geneli bu âyette geçen "şân ve şereflerini" kelimesinde kasıtın, kelâmullah, yani Kur'ân-ı Kerim olduğu konusunda hemfikirdir.
Uyarı, ikaz
Zikir lafzı, bazı âyet-i kerimelerde "uyarı ve ikaz" mânâlarında kullanılmıştır. Şöyle ki: "Asla (düşündükleri gibi değil)! Bilsinler ki bu, gerçekten bir ikazdır!"
"Takvâ sahiplerine, inanmayanların hesabından herhangi bir sorumluluk yoktur. Fakat belki korunurlar diye ikaz etmek gerekir."
"Peygamberlerin haberlerinden Senin kalbini (tatmin ve) teskin edeceğimiz her haberi Sana anlatıyoruz. Bunda Sana gerçeğin bilgisi, mü'minlere de bir öğüt ve bir uyarı gelmiştir."
"(Bu bir) İkazdır. Biz asla zâlim değiliz."
Levh-i mahfuz
Bazı müfessirler ve Abdulkadir Geylani Hazretleri, "Gunyetü'tTâlibîn" adlı eserinde der ki: "And olsun Zikir'den sonra Zebur'da da, 'Yeryüzüne iyi kullarım vâris olacaktır' diye yazmıştık" âyetinde geçen "Zikir" tâbiri, "Levh-i Mahfuz" mânâsında söylenmiştir.
Öğüt, ibret
Kur'ân-ı Kerim'in birçok yerinde zikir kelimesi, öğüt ibret almak anlamlarında da kullanılmıştır: "Gündüzün iki ucunda, gecenin de ilk saatlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri (günahları) giderir. Bu, öğüt almak isteyenlere bir hatırlatmadır."
"O hâlde (Resûlüm), öğüt ver. Çünkü Sen ancak öğüt vericisin."
"Sonra bir öğüt bırakanlara..."
"Bununla beraber, Allah dilemeksizin onlar öğüt alamazlar. Sakınılmaya lâyık olan da O'dur, mağfiret sahibi de O'dur."
"Kendilerine öğüt verildiği vakit öğüt almazlar."
"Bunun üzerine Biz, tarafımızdan bir rahmet ve kulluk edenler için bir ibret olmak üzere onun duasını kabul ettik; kendisinde dert ve sıkıntı olarak ne varsa giderdik ve ona, aile efradını, ayrıca bunlarla birlikte bir mislini daha verdik."
"Bizden bir rahmet ve olgun akıl sahipleri için de bir ibret olmak üzere ona hem ailesini, hem de onlarla beraber bir mislini bağışladık."
"Görmedin mi? Allah gökten bir su indirdi, onu yerdeki kaynaklara yerleştirdi, sonra onunla türlü türlü renklerde ekinler yetiştiriyor. Sonra onlar kurur da sapsarı olduklarını görürsün. Sonra da onu kuru bir kırıntı yapar. Şüphesiz bunlarda akıl sahipleri için bir öğüt vardır."
"And olsun ki biz Mûsâ'ya hidâyeti verdik ve İsrailoğullarına, akıl sahipleri için bir öğüt ve doğruluk rehberi olan Kitab'ı miras bıraktık."
"Nerede onlarda öğüt almak? Oysa kendilerine gerçeği açıklayan bir elçi gelmişti."
"Biz Cehennem'in işlerine bakmakla ancak melekleri görevlendirmişizdir. Onların sayısını da inkârcılar için sadece bir imtihan (vesilesi) yaptık ki, böylelikle, kendilerine kitap verilenler iyiden iyiye öğrensin, iman edenlerin imanını arttırsın; hem kendilerine kitap verilenler, hem mü'minler şüpheye düşmesinler.
Kalplerinde hastalık bulunanlar ve kâfirler de, 'Allah bu misalle ne demek istemiştir ki?' desinler. İşte Allah böylece, dilediğini sapıklıkta bırakır, dilediğini doğru yola eriştirir. Rabb'inin ordularını, Kendisinden başkası bilmez. Bu ise, insanlık için ancak bir öğüttür."
"Onlar, Kıyâmet Günü'nün ansızın gelip çatmasını mı bekliyorlar? Şüphesiz onun alâmetleri belirmiştir. Kendilerine gelip çatınca ibret almaları neye yarar!?"
"Yahut öğüt alacak da o öğüt ona fayda verecek."
"Böyle iken onlara ne oluyor ki (hâlâ) öğütten yüz çeviriyorlar?!"
"O hâlde eğer öğüt fayda verirse, öğüt ver."
"Asla (düşündükleri gibi değil)! Bilsinler ki bu, gerçekten bir ikazdır!"
"Biz onu bir ibret ve çölden gelip geçenlerin istifadesi için yarattık."
"Onu sizin için bir ibret ve öğüt yapalım ve belleyici kulaklar onu bellesin diye."
"Sen yine de öğüt ver. Çünkü öğüt mü'minlere fayda verir."
"Şüphesiz ki bunda aklı olan veya hazır bulunup kulak veren kimseler için bir öğüt vardır."
"Allah'a yönelen her kula gönül gözünü açmak ve ibret vermek için (bütün bunları yaptık)."
"Şüphesiz ki bu bir öğüttür. Artık dileyen Rabb'ine bir yol tutar."
"İşte bu (anlatılanlar), şüphesiz bir öğüttür. Artık kim dilerse Rabb'ine (varan) bir yol tutar."
Kur'ân-ı Kerim ve Hakk tarafından gönderilen diğer kutsal kitapların bozulmamış aslı öğüt olduğu anlatılırken; yine âyet-i kerimelerde "zikir" lafzı kullanılmıştır.
Zâten kutsal kitapların peygamberlere inmiş hâli olan asılları da zikirdir. Zikir için gönderilmiştir. Bu âyet-i kerimelerden bazıları şöyledir:
"And olsun Biz, Mûsâ ve Hârun'a, takvâ sahipleri için bir ışık, bir öğüt ve Furkan'ı verdik."
"İşte o peygamberler Allah'ın hidâyet ettiği kimselerdir. Sen de onların yoluna uy. De ki: Ben buna (peygamberlik görevime) karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Bu (Kur'ân-ı Kerim) âlemler için ancak bir öğüttür."
"Doğrusu Kur'ân-ı Kerim, Sana ve kavmine bir öğüttür. İleride ondan sorumlu tutulacaksınız".
"And olsun, size içinde sizin için öğüt bulunan bir kitap indirdik. Hâla akıllanmaz mısınız?"
"(Bu), kendisiyle insanları uyarman, inananlara öğüt vermen için Sana indirilen bir kitaptır. Artık bu hususta kalbinde bir şüphe olmasın."
"Gündüzün iki ucunda, gecenin de ilk saatlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri (günahları) giderir. Bu, öğüt almak isteyenlere bir hatırlatmadır."
"And olsun Biz Kur'ân-ı Kerim'i öğüt alınsın diye kolaylaştırdık. (Ondan) öğüt alan yok mu?"
"(Resûlüm!) Biz onu böylece Arapça bir Kur'ân-ı Kerim olarak indirdik ve onda ikazları tekrar tekrar açıkladık. Umulur ki onlar (bu sâyede günahtan) korunurlar yahut da o (Kur'ân-ı Kerim) kendileri için bir ibret ortaya koyar (öğüt olur)."
"And olsun Biz Kur'ân-ı Kerim'i düşünüp öğüt alınsın diye kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mu?"
"And olsun Biz Kur'ân-ı Kerim'i, anlaşılıp öğüt alınması için kolaylaştırdık. O hâlde düşünüp öğüt alan yok mu?"
"O, bütün âlemler için bir öğüttür."
"Oysa o (Kur'ân-ı Kerim), âlemler için ancak bir öğüttür."
"Dileyen ondan (düşünüp) öğüt alır."
"Kendilerine okunmakta olan Kitab'ı Sana indirmemiz onlara yetmemiş mi? Elbette iman eden bir kavim için onda rahmet ve ibret vardır."
"Biz, Kur'ân-ı Kerim'i Sana, güçlük çekesin diye değil, ancak Allah'tan korkanlara bir öğüt olsun diye indirdik."
"Hayır! Şüphesiz bunlar (âyetler), mukaddes sahifelerde (yazılı) bir öğüttür; dileyen ondan (Kur'ân-ı Kerim'den) öğüt alır."
"Doğrusu o (Kur'ân-ı Kerim), muttakiler (takvâ sahipleri) için bir öğüttür." (Prof. Dr. Haydar Baş Dua ve Zikir eserinden)
"Öyle ise siz Beni (ibâdetle) anın ki, Ben de sizi anayım. Bana şükredin; sakın Bana nankörlük etmeyin" âyet-i kerimesi için der ki: "Bunun daha açık mânâsı şu demeye gelir: Beni taat ve ibâdee ederek hatırlayınız ki, Ben de sizi mağfiretimle anayım."
Şân ve şeref
Allah-u Teâlâ şân ve şeref için de zikir lafzını kullanmıştır: "Senin şânını ve ününü yüceltmedik mi?"
Abdulkadir Geylani Hazretlerinin "Geylani Tefsiri" adlı eserinde, bu âyetin tefsirinde şu izahat verilir:
"Senin ismini, ismimizle birlikte anmak sûretiyle ve Seni hilafet makamı için seçerek halifemiz yapmak sâretiyle Senin adını ve zikrini yücelttik; buna binâen Senin hakkında şu âyeti indirdik: 'Kim Resûlullaha itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur.'
'Sana biat edenler, gerçekte Allah'a biat etmektedirler.' Bu mealde birçok âyet bulunmaktadır. Bundan daha yüce bir konum ve şeref olabilir mi? Tabii ki, olamaz."
"Eğer Hakk, onların kötü arzu ve isteklerine uysaydı, mutlaka gökler ve yer ile bunlarda bulunanlar bozulur giderdi. Hayır, Biz onlara şân ve şereflerini getirdik fakat onlar kendi şereflerine sırt çevirdiler."
Müfessirlerin geneli bu âyette geçen "şân ve şereflerini" kelimesinde kasıtın, kelâmullah, yani Kur'ân-ı Kerim olduğu konusunda hemfikirdir.
Uyarı, ikaz
Zikir lafzı, bazı âyet-i kerimelerde "uyarı ve ikaz" mânâlarında kullanılmıştır. Şöyle ki: "Asla (düşündükleri gibi değil)! Bilsinler ki bu, gerçekten bir ikazdır!"
"Takvâ sahiplerine, inanmayanların hesabından herhangi bir sorumluluk yoktur. Fakat belki korunurlar diye ikaz etmek gerekir."
"Peygamberlerin haberlerinden Senin kalbini (tatmin ve) teskin edeceğimiz her haberi Sana anlatıyoruz. Bunda Sana gerçeğin bilgisi, mü'minlere de bir öğüt ve bir uyarı gelmiştir."
"(Bu bir) İkazdır. Biz asla zâlim değiliz."
Levh-i mahfuz
Bazı müfessirler ve Abdulkadir Geylani Hazretleri, "Gunyetü'tTâlibîn" adlı eserinde der ki: "And olsun Zikir'den sonra Zebur'da da, 'Yeryüzüne iyi kullarım vâris olacaktır' diye yazmıştık" âyetinde geçen "Zikir" tâbiri, "Levh-i Mahfuz" mânâsında söylenmiştir.
Öğüt, ibret
Kur'ân-ı Kerim'in birçok yerinde zikir kelimesi, öğüt ibret almak anlamlarında da kullanılmıştır: "Gündüzün iki ucunda, gecenin de ilk saatlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri (günahları) giderir. Bu, öğüt almak isteyenlere bir hatırlatmadır."
"O hâlde (Resûlüm), öğüt ver. Çünkü Sen ancak öğüt vericisin."
"Sonra bir öğüt bırakanlara..."
"Bununla beraber, Allah dilemeksizin onlar öğüt alamazlar. Sakınılmaya lâyık olan da O'dur, mağfiret sahibi de O'dur."
"Kendilerine öğüt verildiği vakit öğüt almazlar."
"Bunun üzerine Biz, tarafımızdan bir rahmet ve kulluk edenler için bir ibret olmak üzere onun duasını kabul ettik; kendisinde dert ve sıkıntı olarak ne varsa giderdik ve ona, aile efradını, ayrıca bunlarla birlikte bir mislini daha verdik."
"Bizden bir rahmet ve olgun akıl sahipleri için de bir ibret olmak üzere ona hem ailesini, hem de onlarla beraber bir mislini bağışladık."
"Görmedin mi? Allah gökten bir su indirdi, onu yerdeki kaynaklara yerleştirdi, sonra onunla türlü türlü renklerde ekinler yetiştiriyor. Sonra onlar kurur da sapsarı olduklarını görürsün. Sonra da onu kuru bir kırıntı yapar. Şüphesiz bunlarda akıl sahipleri için bir öğüt vardır."
"And olsun ki biz Mûsâ'ya hidâyeti verdik ve İsrailoğullarına, akıl sahipleri için bir öğüt ve doğruluk rehberi olan Kitab'ı miras bıraktık."
"Nerede onlarda öğüt almak? Oysa kendilerine gerçeği açıklayan bir elçi gelmişti."
"Biz Cehennem'in işlerine bakmakla ancak melekleri görevlendirmişizdir. Onların sayısını da inkârcılar için sadece bir imtihan (vesilesi) yaptık ki, böylelikle, kendilerine kitap verilenler iyiden iyiye öğrensin, iman edenlerin imanını arttırsın; hem kendilerine kitap verilenler, hem mü'minler şüpheye düşmesinler.
Kalplerinde hastalık bulunanlar ve kâfirler de, 'Allah bu misalle ne demek istemiştir ki?' desinler. İşte Allah böylece, dilediğini sapıklıkta bırakır, dilediğini doğru yola eriştirir. Rabb'inin ordularını, Kendisinden başkası bilmez. Bu ise, insanlık için ancak bir öğüttür."
"Onlar, Kıyâmet Günü'nün ansızın gelip çatmasını mı bekliyorlar? Şüphesiz onun alâmetleri belirmiştir. Kendilerine gelip çatınca ibret almaları neye yarar!?"
"Yahut öğüt alacak da o öğüt ona fayda verecek."
"Böyle iken onlara ne oluyor ki (hâlâ) öğütten yüz çeviriyorlar?!"
"O hâlde eğer öğüt fayda verirse, öğüt ver."
"Asla (düşündükleri gibi değil)! Bilsinler ki bu, gerçekten bir ikazdır!"
"Biz onu bir ibret ve çölden gelip geçenlerin istifadesi için yarattık."
"Onu sizin için bir ibret ve öğüt yapalım ve belleyici kulaklar onu bellesin diye."
"Sen yine de öğüt ver. Çünkü öğüt mü'minlere fayda verir."
"Şüphesiz ki bunda aklı olan veya hazır bulunup kulak veren kimseler için bir öğüt vardır."
"Allah'a yönelen her kula gönül gözünü açmak ve ibret vermek için (bütün bunları yaptık)."
"Şüphesiz ki bu bir öğüttür. Artık dileyen Rabb'ine bir yol tutar."
"İşte bu (anlatılanlar), şüphesiz bir öğüttür. Artık kim dilerse Rabb'ine (varan) bir yol tutar."
Kur'ân-ı Kerim ve Hakk tarafından gönderilen diğer kutsal kitapların bozulmamış aslı öğüt olduğu anlatılırken; yine âyet-i kerimelerde "zikir" lafzı kullanılmıştır.
Zâten kutsal kitapların peygamberlere inmiş hâli olan asılları da zikirdir. Zikir için gönderilmiştir. Bu âyet-i kerimelerden bazıları şöyledir:
"And olsun Biz, Mûsâ ve Hârun'a, takvâ sahipleri için bir ışık, bir öğüt ve Furkan'ı verdik."
"İşte o peygamberler Allah'ın hidâyet ettiği kimselerdir. Sen de onların yoluna uy. De ki: Ben buna (peygamberlik görevime) karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Bu (Kur'ân-ı Kerim) âlemler için ancak bir öğüttür."
"Doğrusu Kur'ân-ı Kerim, Sana ve kavmine bir öğüttür. İleride ondan sorumlu tutulacaksınız".
"And olsun, size içinde sizin için öğüt bulunan bir kitap indirdik. Hâla akıllanmaz mısınız?"
"(Bu), kendisiyle insanları uyarman, inananlara öğüt vermen için Sana indirilen bir kitaptır. Artık bu hususta kalbinde bir şüphe olmasın."
"Gündüzün iki ucunda, gecenin de ilk saatlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri (günahları) giderir. Bu, öğüt almak isteyenlere bir hatırlatmadır."
"And olsun Biz Kur'ân-ı Kerim'i öğüt alınsın diye kolaylaştırdık. (Ondan) öğüt alan yok mu?"
"(Resûlüm!) Biz onu böylece Arapça bir Kur'ân-ı Kerim olarak indirdik ve onda ikazları tekrar tekrar açıkladık. Umulur ki onlar (bu sâyede günahtan) korunurlar yahut da o (Kur'ân-ı Kerim) kendileri için bir ibret ortaya koyar (öğüt olur)."
"And olsun Biz Kur'ân-ı Kerim'i düşünüp öğüt alınsın diye kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mu?"
"And olsun Biz Kur'ân-ı Kerim'i, anlaşılıp öğüt alınması için kolaylaştırdık. O hâlde düşünüp öğüt alan yok mu?"
"O, bütün âlemler için bir öğüttür."
"Oysa o (Kur'ân-ı Kerim), âlemler için ancak bir öğüttür."
"Dileyen ondan (düşünüp) öğüt alır."
"Kendilerine okunmakta olan Kitab'ı Sana indirmemiz onlara yetmemiş mi? Elbette iman eden bir kavim için onda rahmet ve ibret vardır."
"Biz, Kur'ân-ı Kerim'i Sana, güçlük çekesin diye değil, ancak Allah'tan korkanlara bir öğüt olsun diye indirdik."
"Hayır! Şüphesiz bunlar (âyetler), mukaddes sahifelerde (yazılı) bir öğüttür; dileyen ondan (Kur'ân-ı Kerim'den) öğüt alır."
"Doğrusu o (Kur'ân-ı Kerim), muttakiler (takvâ sahipleri) için bir öğüttür." (Prof. Dr. Haydar Baş Dua ve Zikir eserinden)