Şu andaki ABD'nin hatalı
adamları
Şu anda ABD ile Irak arasında bir anlaşmazlık olarak ortaya sürülen bu savaş tehditleri, aslında büyük bir çıban başına dönüşebilir. Savaşlar her türlü olabilmektedir. Ama aynı benzeri savaşlar, nasizmin, faşizmin, empeyalizmin ve neoemperyalizmin, hatta bütün İzim'lerin, etraftakilere bir nevi zorla kabul ettirilmesidir. Globalizasyon veya küreselleşme de bunların ambalajlı bir şekli olmaktadır. Küreselleşme; bir nevi belirli kimselerin, şirketlerin, ideolojilerin devletlerin veya inançlarının dünyadaki diğer devletlerin de kabul etmesini istemektedir. O ortamı oluşturmak için, sosyal ve ekonomik zorlamalarla-devletlerin içlerinde çeşitli krizleri oluşturarak, diğerlerine üstünlük sağlama çabaları da açıkça bir zorbalıktır. Dikkat edilirse bunları da hep demokrasi adına, serbest pazar ve açık ekonomi adına yapmaktadırlar. Önce o devletleri demokrasinin faziletlerine inandırmaktadırlar. Ondan sonra o devletlerin içindeki medyaya sahip olmaya bakıyorlar. O medyaya içerden ve dışardan her türlü yardımı yaparlar. Daha sonra bazı siyasi köprü başlarını tutmaya çaba gösterirler. Değişik yerlerdeki bürokrasilerde, üniversitelerde de kadrolaşma peşine düşerler. Bunlara sahip olmak için bazı dış ve iç sermayeler yardımcı olurlar. Zamanla bütün bu değerlere sahip olduktan sonra, istedikleri sonuçları elde etmek için, ekonomik ortama el atarlar, sun'i krizler oluştururlar. Ondan sonra kurtarmak için yardımcı olmaya kalkarlar ve istedikleri yasaların çıkartılmasını dikte etmeye başlarlar. Bu yasalar çıktıktan ve yürürlüğe girdikten sonra ise, o ülke ekonomisine artık büyük çapta sahip olmaktadırlar.
Kalkınmamış devletlerin kalkınmış ülkelere karşı hiçbir tedbir almadan pazarlarını tamamen gümrüksüz duruma getirmeleri ise, bir nevi ekonomik intihardır.
Türkiye'nin ekonomik hatası
Türkiye AB'ye karşı ekonomik olarak bu hatayı yapmıştır. Bunu bir sayın hanım ekonomist Başbakanımız, zamanında bizlere, büyük bir sevinçle müjdelemişti! Üstelik hiçbir yardım almadan bunu kabul etmişti! AB idaresinde ise hiçbir hakkımız yoktu. Ortak pazara girdikten sonra büyük yardımlar alarak yapılan gümrükleri açma hususu. Biz pazara girmeden ve hiçbir yardım almadan yapmış bulunuyorduk. Doğrusu buna pes demek gerekir! Bu hatayı ancak "büyük" bir ekonomist yapabilirdi. Türkiye o zamandan beri bu sebeple her yıl on milyarlarca dolar zarar görmektedir. Üstelik hiçbir hak elde edemeden en büyük kozumuzu bedavaya harcamış olduk. Bunun dışında, üçüncü ülkelere karşı haklarımızın da alınmış olduğunu yeni yeni öğrenmiş bulunuyoruz.
Biz şimdi korkunç borç altında inim inim inliyoruz. Yılda 30-35 milyar dolarlık faiz ve borç ödüyoruz. Yatırımlar büyük çapta azalmaktadır. İşsizlik ve ona bağlı yoksulluk devamlı çoğalmaktadır. Tam bir fasit daireye girmiş durumdayız.
Öte yandan şimdilerde, adeta IMF diktası altına da girmiş bulunmaktayız. IMF'ye sormadan hiçbir ekonomik işlem yapılamamaktadır. Ekonomik bağımsızlık olmadan da siyasi bağımsızlığı tam olarak kullanmak mümkün olmamaktadır.
Şu anda cereyan eden hadiseleri canlı olarak izliyoruz! Dışarıdan dikte edilmek istenen, birçok konuya tam olarak akl-ı selimle karar vermemiz mümkün olamamaktadır. Bu cendereden kurtulmadıkça siyasi bağımsızlığımız da nereye kadar devam edebilir, iyice düşünmemiz gerekir. Yapacağımız ilk çare IMF'nin cenderesinden ve AB'nin kara sevdasından kurtulmaktır. Çünkü ancak ondan sonra kendimize dönük - ülkemize faydalı kararları alabiliriz. Dünyadaki güveneceğiz tek güç kendi milletimizin gücüdür - iman gücümüzdür. (Son)
adamları
Şu anda ABD ile Irak arasında bir anlaşmazlık olarak ortaya sürülen bu savaş tehditleri, aslında büyük bir çıban başına dönüşebilir. Savaşlar her türlü olabilmektedir. Ama aynı benzeri savaşlar, nasizmin, faşizmin, empeyalizmin ve neoemperyalizmin, hatta bütün İzim'lerin, etraftakilere bir nevi zorla kabul ettirilmesidir. Globalizasyon veya küreselleşme de bunların ambalajlı bir şekli olmaktadır. Küreselleşme; bir nevi belirli kimselerin, şirketlerin, ideolojilerin devletlerin veya inançlarının dünyadaki diğer devletlerin de kabul etmesini istemektedir. O ortamı oluşturmak için, sosyal ve ekonomik zorlamalarla-devletlerin içlerinde çeşitli krizleri oluşturarak, diğerlerine üstünlük sağlama çabaları da açıkça bir zorbalıktır. Dikkat edilirse bunları da hep demokrasi adına, serbest pazar ve açık ekonomi adına yapmaktadırlar. Önce o devletleri demokrasinin faziletlerine inandırmaktadırlar. Ondan sonra o devletlerin içindeki medyaya sahip olmaya bakıyorlar. O medyaya içerden ve dışardan her türlü yardımı yaparlar. Daha sonra bazı siyasi köprü başlarını tutmaya çaba gösterirler. Değişik yerlerdeki bürokrasilerde, üniversitelerde de kadrolaşma peşine düşerler. Bunlara sahip olmak için bazı dış ve iç sermayeler yardımcı olurlar. Zamanla bütün bu değerlere sahip olduktan sonra, istedikleri sonuçları elde etmek için, ekonomik ortama el atarlar, sun'i krizler oluştururlar. Ondan sonra kurtarmak için yardımcı olmaya kalkarlar ve istedikleri yasaların çıkartılmasını dikte etmeye başlarlar. Bu yasalar çıktıktan ve yürürlüğe girdikten sonra ise, o ülke ekonomisine artık büyük çapta sahip olmaktadırlar.
Kalkınmamış devletlerin kalkınmış ülkelere karşı hiçbir tedbir almadan pazarlarını tamamen gümrüksüz duruma getirmeleri ise, bir nevi ekonomik intihardır.
Türkiye'nin ekonomik hatası
Türkiye AB'ye karşı ekonomik olarak bu hatayı yapmıştır. Bunu bir sayın hanım ekonomist Başbakanımız, zamanında bizlere, büyük bir sevinçle müjdelemişti! Üstelik hiçbir yardım almadan bunu kabul etmişti! AB idaresinde ise hiçbir hakkımız yoktu. Ortak pazara girdikten sonra büyük yardımlar alarak yapılan gümrükleri açma hususu. Biz pazara girmeden ve hiçbir yardım almadan yapmış bulunuyorduk. Doğrusu buna pes demek gerekir! Bu hatayı ancak "büyük" bir ekonomist yapabilirdi. Türkiye o zamandan beri bu sebeple her yıl on milyarlarca dolar zarar görmektedir. Üstelik hiçbir hak elde edemeden en büyük kozumuzu bedavaya harcamış olduk. Bunun dışında, üçüncü ülkelere karşı haklarımızın da alınmış olduğunu yeni yeni öğrenmiş bulunuyoruz.
Biz şimdi korkunç borç altında inim inim inliyoruz. Yılda 30-35 milyar dolarlık faiz ve borç ödüyoruz. Yatırımlar büyük çapta azalmaktadır. İşsizlik ve ona bağlı yoksulluk devamlı çoğalmaktadır. Tam bir fasit daireye girmiş durumdayız.
Öte yandan şimdilerde, adeta IMF diktası altına da girmiş bulunmaktayız. IMF'ye sormadan hiçbir ekonomik işlem yapılamamaktadır. Ekonomik bağımsızlık olmadan da siyasi bağımsızlığı tam olarak kullanmak mümkün olmamaktadır.
Şu anda cereyan eden hadiseleri canlı olarak izliyoruz! Dışarıdan dikte edilmek istenen, birçok konuya tam olarak akl-ı selimle karar vermemiz mümkün olamamaktadır. Bu cendereden kurtulmadıkça siyasi bağımsızlığımız da nereye kadar devam edebilir, iyice düşünmemiz gerekir. Yapacağımız ilk çare IMF'nin cenderesinden ve AB'nin kara sevdasından kurtulmaktır. Çünkü ancak ondan sonra kendimize dönük - ülkemize faydalı kararları alabiliriz. Dünyadaki güveneceğiz tek güç kendi milletimizin gücüdür - iman gücümüzdür. (Son)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Prof. Dr. Cahit Babuna / diğer yazıları
- Batı kültüründe toplumsal çöküş -2- / 22.10.2006
- Batı kültüründe toplumsal çöküş / 21.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 20.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 19.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler / 18.10.2006
- Oruç tutmak, aç kalmak değildir / 15.10.2006
- Ramazan-ı Şerif temizlenme ayı / 14.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 09.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 08.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -3- / 07.10.2006
- Batı kültüründe toplumsal çöküş / 21.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 20.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 19.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler / 18.10.2006
- Oruç tutmak, aç kalmak değildir / 15.10.2006
- Ramazan-ı Şerif temizlenme ayı / 14.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 09.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 08.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -3- / 07.10.2006