Fatih Altaylı'nın programında korgeneral Suat paşa bir gerçeği açıkça ortaya koydu.
Suat paşa net bir ifadeyle şöyle diyordu:
Avrupa ve ABD'de pekçok eyalet parlamentosu ve ülke parlamentoları,Türkiye aleyhine, Ermeni soykırım iddiası lehine kararlar aldılar. Şimdi sıra tazminat ve toprak talebine gelmiştir.
Türkiye AB'ye girerse AB parlamentosu Türkiye aleyhine tazminat ve toprak vermeye karar verecektir.
Egemenlik ve bağımsızlık haklarının kısmen devredilmiş olmazsı elimizi, kolumuzu bağlayacaktır.
Bu durum, ülke aleyhine açık bir zarar getirmektedir.
Kıbrıs'ta, Türk askeri işgalci sıfatıyla adadan çıkarılacaktır. Ada geçmiş günlerinden daha da geriye gidecektir.
Suat paşanın bu yaklaşımı bir bakıma askerin yaklaşımıdır. Akl-ı selim olan her vatanseverin yaklaşımıdır. Açıkça benim yaklaşımımdır. Milli değerlere bağlı olanların yaklaşımıdır.
Bu ifadelerle bir daha asker-sivil bütün vatanseverlerin bütünleştiğini gördük.
Zaten değerli ilim adamımız Prof. Dr. Haydar Baş Bey, yıllardan beri bu gerçeklerin altını çiziyor.
7 Nisan'da Trabzon'da, 20 Mayıs'ta İstanbul'da, 10 Haziran'da Ankara'da yapılan mitinglerde "Ermeni soykırım iddiaları reddedilmiş bağımsızlık vurguları yapılmıştı. Sadece Türk bayrağının dalgalandığı bu mitinglere 500 binlerin katılması, "Bu vatan bizimdir bizim kalacak" sloganlarının atılması olayı daha da net bir şekilde ortaya koymaktadır.
Oturumda, Suat paşanın bu tespitlerine rağmen olayı demagoji ile mecraından uzaklaştırmaya çalışan bir kaç insan vardı. Bu şahıslar tıpkı Yılmaz gibi düşünüyorlar. Ülkenin bir an önce AB'ye girmesinden yana idiler. Doğrusu bu adamların söz ve savunmaları bir mantık taşımıyordu. Adeta gümrük birliğine girişte olduğu gibi, yine önü sonu belli olmayan bir macera ile karşı karşıya bulunuyoruz.
Parlamentonun önümüzdeki günleri çok ayık bir kafayla değerlendirmesi gerekir. Ülkenin güvenliğini tehlikeye atacak, egemenlik ve bağımsızlığımızı devredecek bir karara imza atmaması gerekir.
Globalleşme adı altında, manevi değerlerini, maddi değerlerini, egemenliğini, bağımsızlığını tehlikeye atan bir ülkenin, bir daha geri dönmesi pek kolay olmaz. Gelinen bu noktada yeniden iyice durup düşünmek lazım, asker neden olayı kuşkuyla karşılıyor. Vatanseverlerin karşı tavırları nereden kaynaklanmaktadır?
Bu suallere doğru ve tatminkar bir cevap bulmak şarttır ve de elzemdir.
Aksi taktirde, bir avuç maceracının gayreti ile koca bir ülke tutsak edilirse gerçekten yazık olur. Bu halkın eline koluna kelepçe vurmak kimsenin hakkı olmasa gerektir.
Suat paşa net bir ifadeyle şöyle diyordu:
Avrupa ve ABD'de pekçok eyalet parlamentosu ve ülke parlamentoları,Türkiye aleyhine, Ermeni soykırım iddiası lehine kararlar aldılar. Şimdi sıra tazminat ve toprak talebine gelmiştir.
Türkiye AB'ye girerse AB parlamentosu Türkiye aleyhine tazminat ve toprak vermeye karar verecektir.
Egemenlik ve bağımsızlık haklarının kısmen devredilmiş olmazsı elimizi, kolumuzu bağlayacaktır.
Bu durum, ülke aleyhine açık bir zarar getirmektedir.
Kıbrıs'ta, Türk askeri işgalci sıfatıyla adadan çıkarılacaktır. Ada geçmiş günlerinden daha da geriye gidecektir.
Suat paşanın bu yaklaşımı bir bakıma askerin yaklaşımıdır. Akl-ı selim olan her vatanseverin yaklaşımıdır. Açıkça benim yaklaşımımdır. Milli değerlere bağlı olanların yaklaşımıdır.
Bu ifadelerle bir daha asker-sivil bütün vatanseverlerin bütünleştiğini gördük.
Zaten değerli ilim adamımız Prof. Dr. Haydar Baş Bey, yıllardan beri bu gerçeklerin altını çiziyor.
7 Nisan'da Trabzon'da, 20 Mayıs'ta İstanbul'da, 10 Haziran'da Ankara'da yapılan mitinglerde "Ermeni soykırım iddiaları reddedilmiş bağımsızlık vurguları yapılmıştı. Sadece Türk bayrağının dalgalandığı bu mitinglere 500 binlerin katılması, "Bu vatan bizimdir bizim kalacak" sloganlarının atılması olayı daha da net bir şekilde ortaya koymaktadır.
Oturumda, Suat paşanın bu tespitlerine rağmen olayı demagoji ile mecraından uzaklaştırmaya çalışan bir kaç insan vardı. Bu şahıslar tıpkı Yılmaz gibi düşünüyorlar. Ülkenin bir an önce AB'ye girmesinden yana idiler. Doğrusu bu adamların söz ve savunmaları bir mantık taşımıyordu. Adeta gümrük birliğine girişte olduğu gibi, yine önü sonu belli olmayan bir macera ile karşı karşıya bulunuyoruz.
Parlamentonun önümüzdeki günleri çok ayık bir kafayla değerlendirmesi gerekir. Ülkenin güvenliğini tehlikeye atacak, egemenlik ve bağımsızlığımızı devredecek bir karara imza atmaması gerekir.
Globalleşme adı altında, manevi değerlerini, maddi değerlerini, egemenliğini, bağımsızlığını tehlikeye atan bir ülkenin, bir daha geri dönmesi pek kolay olmaz. Gelinen bu noktada yeniden iyice durup düşünmek lazım, asker neden olayı kuşkuyla karşılıyor. Vatanseverlerin karşı tavırları nereden kaynaklanmaktadır?
Bu suallere doğru ve tatminkar bir cevap bulmak şarttır ve de elzemdir.
Aksi taktirde, bir avuç maceracının gayreti ile koca bir ülke tutsak edilirse gerçekten yazık olur. Bu halkın eline koluna kelepçe vurmak kimsenin hakkı olmasa gerektir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Baki Bektaş / diğer yazıları
- Gerçek hayat ahiret hayatıdır / 09.09.2003
- Tek çare birlik / 11.09.2002
- Misyonerlik faaliyetlerinin boyutları / 30.05.2002
- Halkımız çok iyi bir gözlemci / 25.05.2002
- Derviş'e göre deniz bitti / 24.05.2002
- Aziz ol, Elazığ / 17.05.2002
- Kayseri, sen ne imişsin! / 15.05.2002
- Tek çare birlik / 15.04.2002
- Görebilmek / 08.04.2002
- En büyük terör işgaldir / 06.04.2002
- Tek çare birlik / 11.09.2002
- Misyonerlik faaliyetlerinin boyutları / 30.05.2002
- Halkımız çok iyi bir gözlemci / 25.05.2002
- Derviş'e göre deniz bitti / 24.05.2002
- Aziz ol, Elazığ / 17.05.2002
- Kayseri, sen ne imişsin! / 15.05.2002
- Tek çare birlik / 15.04.2002
- Görebilmek / 08.04.2002
- En büyük terör işgaldir / 06.04.2002