Teknolojik gelişmelere rağmen, sosyal sorunlar çözülemiyor, tam aksine sürekli artıyor. Çünkü sosyal sorunların çözümünde kullanılan sosyal bilimler, yetersiz ve yanlıştır. Batılılar, kendi inanç, kültür ve medeniyetine dayanan görüşleri, sosyal bilim diye kabul ettirmişler. Maalesef, kabullenenler arasında Müslümanlar da yer almıştır. Hâlbuki tarih boyunca sosyal bilimlerin öncüsü, dolayısıyla sosyal sorunların da çözücüsü, Müslümanlar olmuştur.
Batılılar, sosyal bilimlerin en önemlilerinden sayılan ekonomi bilimi üzerinde, tam bir tekel oluşturmuşlar. Öyle ki, ekonomi biliminin kurucusu olarak kendilerini tanıtmışlar. Ama gerçek ekonomi bilimi bu tezi yalanlamaktadır. Gerçek ekonomi bilimi der ki: “İnsanoğlu tarih sahnesine çıktığı andan itibaren ekonomik faaliyetlerde bulunmuş ve her toplum, zaman ve zemine göre ekonomik bir hayat sürdürmüştür.” Tabii olarak bu da, bir bilgi neticesinde olmuştur. Diğer bir deyişle, her toplum az veya çok, bir ekonomik bilim geliştirmiştir.
Batılılar, ekonomi bilimini tamamen dini kaynak alarak şekillendirmişlerdir. Batıda ekonomi, felsefe ve ilâhiyattan hiçbir zaman ayrılmamıştır. Lâikliğin önemsenmesi ve yaygınlaşması bile, ekonomi bilimini dinin etkisinden kurtaramamıştır. Ortaçağ’da Hıristiyan ilâhiyatçıların, ileri sürdüğü ekonomik görüşler, hâlâ daha Batı dünyasında tartışmasız benimsenmektedir. Özetle ifade edersek, Batılılar, ekonomik teorilerinin çoğunu dini temellere dayandırmışlardır. Ancak, din kaynaklı bazı teorilere lâikleştirilmiş yorumlar eklemişlerdir. “Ölü İktisatçıların Yeni Fikirleri” adlı kitabında Todd C. Buchholz, bu gerçeği şöyle anlatır: “İktisadi düşünceler tarihine nereden çalışmaya başlamalıyız? Toprak, emek ve sermaye konularını da ele alan İncil’le başlayabiliriz. Ancak İncil analizden çok emirler içermektedir. Adam Smith, ismini ve maneviyatını İncil’den almasına rağmen, İncil ekonomik teorileri için kendisine çok az ilham kaynağı olmuştur.” (s.29) İfadeye dikkat edelim. Adam Smith, ismini ve maneviyatını İncil’den almış. İncil’le bu kadar haşir neşir olan Adam Smith, İncil’e dayanmayan bir teori ortaya atar mı? Sözün özü, ekonomi bilimi denilen şey, Batılıların ekonomi teorilerinden ibarettir ki, o teorilerin temeli İncil’dir, onları lâikliğe ters düşmeyecek şekilde yorumlayan da Hıristiyan ilâhiyatçılardır.
Hıristiyan ilâhiyatçıların din kaynaklı ekonomik görüşlerini Hıristiyanların kabul etmesi gayet normaldir. Anormal olan Müslümanların, bu görüşleri sorgulamadan ve yargılamadan almasıdır. Böyle bir davranış Müslümanlar için züldür. Bu, Müslümanların ülkelerinin sömürgeleşmesine, ekonomik sorunlarının kördüğüm haline gelmesine sebep olmuştur. Onun için diyoruz ki: “Müslümanlar, Batılıların sosyal bilimleri terk edip, kendi sosyal bilimlerine dönmedikçe sosyal sorunlarını çözemez, Batılıların hegemonyasından da kurtulamazlar.”
Ne yazık ki, bugüne kadar ekonomi bilimi denilince, anlaşılan Hıristiyan ilâhiyatçısı Adam Smith’in liberalizmi olmuştur. Yıllarca, ekonomi adına liberalizmin nüansları tartışıldı. Aynı medeniyetin eseri olan sosyalizm denemesi de başarısız olunca, liberalizm tek yol olarak sunuldu. İlk defa ekonomi modelleri, ondan da öte ekonomi bilimi üzerine tartışma başlatıldı. Söz konusu tartışmayı ‘Milli Ekonomi Modeli’ ile başlatan Prof. Dr. Haydar Baş olmuştur. ‘Milli Ekonomi Modeli’ ile Batının elinde tuttuğu sosyal bilimler tekelini kırılmıştır. Batılılar, sömürüsünü teknolojik üstünlüğünden ziyade sosyal bilimlerdeki öncülüğüyle gerçekleştiriyor. Batılıların artık teknolojik üstünlüğü kalmamıştır. Onları, bu alanda geride bırakan ülkelerin sayısı hızla artmaktadır. Batılıların elinde tek, tek olduğu kadar da en etkili sömürü aracı ekonomi bilimi ve modeli kalmıştır. Onun için, bu sömürü aracını geçersiz kılan ‘Milli Ekonomi Modeli’ çok önemli ve tarihi bir olaydır.
Batılılar, sosyal bilimlerin en önemlilerinden sayılan ekonomi bilimi üzerinde, tam bir tekel oluşturmuşlar. Öyle ki, ekonomi biliminin kurucusu olarak kendilerini tanıtmışlar. Ama gerçek ekonomi bilimi bu tezi yalanlamaktadır. Gerçek ekonomi bilimi der ki: “İnsanoğlu tarih sahnesine çıktığı andan itibaren ekonomik faaliyetlerde bulunmuş ve her toplum, zaman ve zemine göre ekonomik bir hayat sürdürmüştür.” Tabii olarak bu da, bir bilgi neticesinde olmuştur. Diğer bir deyişle, her toplum az veya çok, bir ekonomik bilim geliştirmiştir.
Batılılar, ekonomi bilimini tamamen dini kaynak alarak şekillendirmişlerdir. Batıda ekonomi, felsefe ve ilâhiyattan hiçbir zaman ayrılmamıştır. Lâikliğin önemsenmesi ve yaygınlaşması bile, ekonomi bilimini dinin etkisinden kurtaramamıştır. Ortaçağ’da Hıristiyan ilâhiyatçıların, ileri sürdüğü ekonomik görüşler, hâlâ daha Batı dünyasında tartışmasız benimsenmektedir. Özetle ifade edersek, Batılılar, ekonomik teorilerinin çoğunu dini temellere dayandırmışlardır. Ancak, din kaynaklı bazı teorilere lâikleştirilmiş yorumlar eklemişlerdir. “Ölü İktisatçıların Yeni Fikirleri” adlı kitabında Todd C. Buchholz, bu gerçeği şöyle anlatır: “İktisadi düşünceler tarihine nereden çalışmaya başlamalıyız? Toprak, emek ve sermaye konularını da ele alan İncil’le başlayabiliriz. Ancak İncil analizden çok emirler içermektedir. Adam Smith, ismini ve maneviyatını İncil’den almasına rağmen, İncil ekonomik teorileri için kendisine çok az ilham kaynağı olmuştur.” (s.29) İfadeye dikkat edelim. Adam Smith, ismini ve maneviyatını İncil’den almış. İncil’le bu kadar haşir neşir olan Adam Smith, İncil’e dayanmayan bir teori ortaya atar mı? Sözün özü, ekonomi bilimi denilen şey, Batılıların ekonomi teorilerinden ibarettir ki, o teorilerin temeli İncil’dir, onları lâikliğe ters düşmeyecek şekilde yorumlayan da Hıristiyan ilâhiyatçılardır.
Hıristiyan ilâhiyatçıların din kaynaklı ekonomik görüşlerini Hıristiyanların kabul etmesi gayet normaldir. Anormal olan Müslümanların, bu görüşleri sorgulamadan ve yargılamadan almasıdır. Böyle bir davranış Müslümanlar için züldür. Bu, Müslümanların ülkelerinin sömürgeleşmesine, ekonomik sorunlarının kördüğüm haline gelmesine sebep olmuştur. Onun için diyoruz ki: “Müslümanlar, Batılıların sosyal bilimleri terk edip, kendi sosyal bilimlerine dönmedikçe sosyal sorunlarını çözemez, Batılıların hegemonyasından da kurtulamazlar.”
Ne yazık ki, bugüne kadar ekonomi bilimi denilince, anlaşılan Hıristiyan ilâhiyatçısı Adam Smith’in liberalizmi olmuştur. Yıllarca, ekonomi adına liberalizmin nüansları tartışıldı. Aynı medeniyetin eseri olan sosyalizm denemesi de başarısız olunca, liberalizm tek yol olarak sunuldu. İlk defa ekonomi modelleri, ondan da öte ekonomi bilimi üzerine tartışma başlatıldı. Söz konusu tartışmayı ‘Milli Ekonomi Modeli’ ile başlatan Prof. Dr. Haydar Baş olmuştur. ‘Milli Ekonomi Modeli’ ile Batının elinde tuttuğu sosyal bilimler tekelini kırılmıştır. Batılılar, sömürüsünü teknolojik üstünlüğünden ziyade sosyal bilimlerdeki öncülüğüyle gerçekleştiriyor. Batılıların artık teknolojik üstünlüğü kalmamıştır. Onları, bu alanda geride bırakan ülkelerin sayısı hızla artmaktadır. Batılıların elinde tek, tek olduğu kadar da en etkili sömürü aracı ekonomi bilimi ve modeli kalmıştır. Onun için, bu sömürü aracını geçersiz kılan ‘Milli Ekonomi Modeli’ çok önemli ve tarihi bir olaydır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018