"Sosyal devlet" kavramı, demokrasiden bahseden ülkeler için çok önemli bir husustur. Ama maalesef iş uygulamaya geldiğinde farklılıkların olduğu göze çarpmaktadır. "Sosyal devlet anlayışını savunan yöneticilerin en önemli görevi sosyal adaleti sağlayarak halkın refah seviyelerini yükseltmektir". Bu konuda başarı sağlayamayanların hiçbir mazeretleri geçerli değildir. Çünkü gerek sistemlerin ve gerekse de hükümetlerin görevi icraattır. İcraatın da gayesi vatandaşlarına hizmettir.
"Olmaz demeyin" başlıklı makalemizde; ülkemizde yaşanan olayların ve gelinen noktanın pek de iç açıcı olmadığını dile getirmiş, çözümün Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş'ın ortaya koyduğu "Milli Ekonomi Modeli" ve "Sosyal Devlet Milli Devlet" projelerinde olduğunu işaret etmiştik.Siz de takdir edersiniz ki, sadece ülkemizin değil, bütün insanlığın sorunu haline gelen sosyal ve ekonomik sorunların tahlilinin birkaç makale çapında anlatılması ya da anlaşılması mümkün değildir. Bu konuda BTP Lideri Sayın Baş'ın ortaya koyduğu analizler ve de çözüm önerileri iki kitap halinde kamuoyunun dikkatine sunulmuş, meselenin ana hatları dile getirmiştir. Bu konuda İstanbul, Bakü ve Almanya'da düzenlenen 3 uluslararası kongrede dünya çapında ilim adamları meseleyi tartışmış, Sayın Baş'ın çözüm önerileri Nobel'e aday gösterilmiştir. Küresel güçlerin yerli taşeronlarının görmezlikten geldiği, kartel medyanın özellikle gizlemeye çalıştığı bu model "Sosyal Devlet Milli Devlet" kongresi adı altında tekrar tekrar dünya gündemine taşınmış ve insanlığa takdim edilmiştir. Görülecektir ki çözüm elimizin altındadır. Yeter ki, olmaz demeyip, inançla anlamaya çalışalım.
Yıllardır AB, ABD ve IMF dayatmaları sonucunda belleklerden silinen "sosyal refah" düşüncesi, son günlerde çıkarılmaya çalışılan "sosyal güvenlik reformu" adı altındaki yasalarla adeta içinden çıkılmaz bir sorun haline dönüşmüştür. Toplumun hemen her kesimini ilgilendiren bu yasa ile, çalışanların özlük hakları elinden alınmakta, sosyal denge sarsılmaktadır. Hükümet bu konudaki çalışmalarına mazeret olarak da para kaynaklarının yetersizliğini öne sürmektedir. AB, ABD ve IMF patentli yasalarla para kaynaklarının artırılacağını ve sosyal dengenin sağlanacağı söylemişlerdi. Ancak, özelleştirmelerle ve yabancılara toprak satışlarıyla gelinen sosyo-ekonomik koşullar, Türkiye'nin kazanmadığını, aksine kaybettiğini gösteriyor. Gelinen nokta maalesef budur.
Halbuki; Sayın Baş'ın "Milli Ekonomi Modeli"nde ise, satılan toprak ve kurumların gelirinden elde edilecek kaynaklar yerine; "senyoraj hakkı" denilen kendi milli paramızı basıp, emisyonu genişleterek kaynak sağlanması önerilmektedir. Bu anlayışla hem sosyal adalet ve ekonomik dengeler sağlanmış olacak hem de milli varlığımızın yabancılara satışının önüne geçilerek toprak bütünlüğümüz korunmuş olacaktır.
Uğur Kepekçi / diğer yazıları
- Recep ayında okunacak dua ve kılınacak namaz / 03.01.2025
- Regâib Gecesi ve kılınacak namaz / 02.01.2025
- Receb ayı, Regaib gecesi ve çeşitli tevafuklar / 01.01.2025
- Nefisle mücadele en büyük cihattır / 31.12.2024
- Yetmez mi bu kadar hırs? / 30.12.2024
- Neredeler; ‘Haram lokmalar yiyip dünya benim diyenler?’ / 28.12.2024
- Yalancıların akıbeti! / 27.12.2024
- ‘Faizi kaldıracağız inşallah’ diye yola çıkanlar! / 26.12.2024
- Hüseyin Baş soruyor ‘Türkiye Suriye'de ne kazandı?’ / 25.12.2024
- Suriye’de kim kazandı? / 24.12.2024
- Regâib Gecesi ve kılınacak namaz / 02.01.2025
- Receb ayı, Regaib gecesi ve çeşitli tevafuklar / 01.01.2025
- Nefisle mücadele en büyük cihattır / 31.12.2024
- Yetmez mi bu kadar hırs? / 30.12.2024
- Neredeler; ‘Haram lokmalar yiyip dünya benim diyenler?’ / 28.12.2024
- Yalancıların akıbeti! / 27.12.2024
- ‘Faizi kaldıracağız inşallah’ diye yola çıkanlar! / 26.12.2024
- Hüseyin Baş soruyor ‘Türkiye Suriye'de ne kazandı?’ / 25.12.2024
- Suriye’de kim kazandı? / 24.12.2024