Prof. Dr. Haydar Baş, 'Dua ve Zikir' isimli eserinde son nefes-zikrullah ilişkisini şöyle anlatıyor:
Dualarımızda hep "Ya Rabbi, bana son nefeste iman nasib eyle" diye dua ederiz. Hatta Peygamber Efendimiz dahi şöyle buyurmuştur:
Enes'den (r.a.) rivâyetle: "Peygamber (s.a.a.) (namazda) selâm verdiği zaman, 'Allah'ım! Ömrümün sonunu hayırlı eyle! Amelimin sonlarından hoşnut ol! Allah'ım, Sana kavuşacağım günü, en iyi günüm eyle' derdi."
İnsanın her şeyi olsa da ve hatta bütün dünyaya sahip bile olsa; son nefeste iman üzere olmazsa, kelime-i tevhid cümlesi söylemezse, o zaman ebedî saadetten mahrum olur. Son nefeste kelime-i tevhidi söylemek, iman üzere olmanın nişânesidir. İman üzere bu dünyadan ayrılanın varacağı yer de hiç şüphesiz Cennet'tir. Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: "Bir kimsenin son sözü 'Lâ ilâhe illallah/Allah'tan başka ilâh yoktur' olursa, o kimse Cennet'e girer."
İnsanın, ebedî kazançtan mahrum olmasına karşın; bütün bu dünya nimetlerine sahip olmasının hiçbir önemi yoktur ki? Zira dünya hayatı geçici bir faydalanmadan ibarettir. Onun için, insanın imanını koruması kadar önemli bir davası, bir meselesi olamaz. İmanın kemâlinin, imanın sıhhatinin korunması şarttır ve de esastır.
İbn Amr b. el-Âs'dan rivayetle; Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: "Sizden birinde iman, elbisenin eskimesi gibi eskir. Allah'tan kalblerinizdeki imanı yenilemesini dileyin."
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: "İmânınızı yenileyin!" Denildi ki: "Ey Allah Resûlü! İmanımızı nasıl yenileyelim?" "Lâ ilâhe illallah'ı çok söyleyin" buyurdu.
Son nefeste söyleyebilmek için, kelime-i tevhide bu dünyada dilimizi alıştırmalı, çokça söylemeliyiz ki; gönlümüzde, aklımızda, dimağımızda yer etsin, son nefeste de söyleyebilelim. Yine son nefeste kelime-i tevhidi söylemenin önemine binâen şöyle buyurulmuştur: Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: "Ölülerinize Lâ ilâhe illallah'ı telkin edin!"
İnsan nasıl yaşarsa, ne hâl üzere ölürse, o hâl üzere dirilir ve o hâl üzere haşrolur. Peygamberimiz buyuruyor ki: "Her kul, nasıl bir iş üzerine ölürse, o iş üzerine diriltilir."
Bir adam Arafat'ta Peygamber (s.a.a.) ile vakfede dururken, aniden hayvanından düştü. Bineği onun boynunu kırdı ya da öldürdü. Bu durum
Hz. Peygamber'e (s.a.a.) bildirilince şöyle buyurdu: "Onu su ve sidr'le (bir nevi sabun) yıkayın, iki parça bez içinde kefenleyin. Ona koku sürmeyin ve başını da sarmayın. Çünkü Allah onu Kıyâmet Günü telbiye getirir vaziyette diriltecektir."
Cabîr'den (r.a.) rivâyetle Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: "Müezzinler ve telbiyeciler, kabirlerinden ezan okuyarak ve telbiye getirerek haşrolacaklardır." İmanın ispatı olan kelime-i tevhid ile, telbiye ile, tahmid, teşbih, zikrullah ile dirilmek ve haşrolmak en güzel hâldir. Bunun için de dünyada dile ve kalbe zikrullahı yerleştirmek lazımdır.
Son nefes ile ilgili önemli bir mevzu daha vardır ki; iman eden, Allah'ın varlığına, Amentü'sünün esaslarına iman eden kul, iman ettiği ve inandığı hâlde, nefsanî iradesinin ona hâkim olması sonucu, yanlışa sürüklenir, yanlış yapar. İman ehli olmasına rağmen taatinde-ibâdetinde kusurlar yapar. Yanlışları olur, günahı olur. Fakat aslolan imandır. İman ehli olan insan, asla yılmamalı, "Evet ben günah işliyorum. Yanlış yapıyorum. Allah'ın mağfireti sonsuzdur" şeklinde bir iç pişmanlıkla O'nun rahmet kapısında ısrarla durmalıdır. Allah'ın kapısından başka af kapısının olmadığının idraki içinde tevbeye sarılmalıdır. Hatalardan dönmelidir. Bir daha o günahları işlememeye gayret göstermeli, bu konuda azimli olmalıdır. Allah'a döneceğini unutup, günahları işlemeye devam edenin son nefes hâlinde artık günahlarından af dilemesi mümkün değildir.
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: "Allah, kulunun tevbesini can gırtlağa gelmedikçe kabul eder."
İmam Gazali, İhyâ-u Ulûmi'd-Din adlı eserinde şöyle buyuruyor: "Rivâyet olundu ki, her insan ölürken gâyet susamış ve hararetli olarak ölür. Yalnız hayatında Allah'ı zikir ile ağzını ıslatanların son nefeslerinde hararetleri olmaz." Son nefeste kurtuluşu yakalamak, ancak ibâdât u taate sarılmak ve zikrullahtan gâfil olmamak ile mümkündür. (Prof. Dr. Haydar Baş, Dua ve Zikir).
Dualarımızda hep "Ya Rabbi, bana son nefeste iman nasib eyle" diye dua ederiz. Hatta Peygamber Efendimiz dahi şöyle buyurmuştur:
Enes'den (r.a.) rivâyetle: "Peygamber (s.a.a.) (namazda) selâm verdiği zaman, 'Allah'ım! Ömrümün sonunu hayırlı eyle! Amelimin sonlarından hoşnut ol! Allah'ım, Sana kavuşacağım günü, en iyi günüm eyle' derdi."
İnsanın her şeyi olsa da ve hatta bütün dünyaya sahip bile olsa; son nefeste iman üzere olmazsa, kelime-i tevhid cümlesi söylemezse, o zaman ebedî saadetten mahrum olur. Son nefeste kelime-i tevhidi söylemek, iman üzere olmanın nişânesidir. İman üzere bu dünyadan ayrılanın varacağı yer de hiç şüphesiz Cennet'tir. Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: "Bir kimsenin son sözü 'Lâ ilâhe illallah/Allah'tan başka ilâh yoktur' olursa, o kimse Cennet'e girer."
İnsanın, ebedî kazançtan mahrum olmasına karşın; bütün bu dünya nimetlerine sahip olmasının hiçbir önemi yoktur ki? Zira dünya hayatı geçici bir faydalanmadan ibarettir. Onun için, insanın imanını koruması kadar önemli bir davası, bir meselesi olamaz. İmanın kemâlinin, imanın sıhhatinin korunması şarttır ve de esastır.
İbn Amr b. el-Âs'dan rivayetle; Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: "Sizden birinde iman, elbisenin eskimesi gibi eskir. Allah'tan kalblerinizdeki imanı yenilemesini dileyin."
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: "İmânınızı yenileyin!" Denildi ki: "Ey Allah Resûlü! İmanımızı nasıl yenileyelim?" "Lâ ilâhe illallah'ı çok söyleyin" buyurdu.
Son nefeste söyleyebilmek için, kelime-i tevhide bu dünyada dilimizi alıştırmalı, çokça söylemeliyiz ki; gönlümüzde, aklımızda, dimağımızda yer etsin, son nefeste de söyleyebilelim. Yine son nefeste kelime-i tevhidi söylemenin önemine binâen şöyle buyurulmuştur: Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: "Ölülerinize Lâ ilâhe illallah'ı telkin edin!"
İnsan nasıl yaşarsa, ne hâl üzere ölürse, o hâl üzere dirilir ve o hâl üzere haşrolur. Peygamberimiz buyuruyor ki: "Her kul, nasıl bir iş üzerine ölürse, o iş üzerine diriltilir."
Bir adam Arafat'ta Peygamber (s.a.a.) ile vakfede dururken, aniden hayvanından düştü. Bineği onun boynunu kırdı ya da öldürdü. Bu durum
Hz. Peygamber'e (s.a.a.) bildirilince şöyle buyurdu: "Onu su ve sidr'le (bir nevi sabun) yıkayın, iki parça bez içinde kefenleyin. Ona koku sürmeyin ve başını da sarmayın. Çünkü Allah onu Kıyâmet Günü telbiye getirir vaziyette diriltecektir."
Cabîr'den (r.a.) rivâyetle Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: "Müezzinler ve telbiyeciler, kabirlerinden ezan okuyarak ve telbiye getirerek haşrolacaklardır." İmanın ispatı olan kelime-i tevhid ile, telbiye ile, tahmid, teşbih, zikrullah ile dirilmek ve haşrolmak en güzel hâldir. Bunun için de dünyada dile ve kalbe zikrullahı yerleştirmek lazımdır.
Son nefes ile ilgili önemli bir mevzu daha vardır ki; iman eden, Allah'ın varlığına, Amentü'sünün esaslarına iman eden kul, iman ettiği ve inandığı hâlde, nefsanî iradesinin ona hâkim olması sonucu, yanlışa sürüklenir, yanlış yapar. İman ehli olmasına rağmen taatinde-ibâdetinde kusurlar yapar. Yanlışları olur, günahı olur. Fakat aslolan imandır. İman ehli olan insan, asla yılmamalı, "Evet ben günah işliyorum. Yanlış yapıyorum. Allah'ın mağfireti sonsuzdur" şeklinde bir iç pişmanlıkla O'nun rahmet kapısında ısrarla durmalıdır. Allah'ın kapısından başka af kapısının olmadığının idraki içinde tevbeye sarılmalıdır. Hatalardan dönmelidir. Bir daha o günahları işlememeye gayret göstermeli, bu konuda azimli olmalıdır. Allah'a döneceğini unutup, günahları işlemeye devam edenin son nefes hâlinde artık günahlarından af dilemesi mümkün değildir.
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: "Allah, kulunun tevbesini can gırtlağa gelmedikçe kabul eder."
İmam Gazali, İhyâ-u Ulûmi'd-Din adlı eserinde şöyle buyuruyor: "Rivâyet olundu ki, her insan ölürken gâyet susamış ve hararetli olarak ölür. Yalnız hayatında Allah'ı zikir ile ağzını ıslatanların son nefeslerinde hararetleri olmaz." Son nefeste kurtuluşu yakalamak, ancak ibâdât u taate sarılmak ve zikrullahtan gâfil olmamak ile mümkündür. (Prof. Dr. Haydar Baş, Dua ve Zikir).
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Gökhan Demir / diğer yazıları
- ABD ve İsrail’i gölgede bıraktılar… / 28.10.2024
- Büyük Ortadoğu Projesi’nin Türkiye ayağı / 24.10.2024
- Mustafa Kemal ile beraber hareket dönemi-II / 10.12.2020
- Mustafa Kemal ile beraber hareket dönemi-I / 09.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-VI / 08.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-V / 07.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-IV / 04.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-III / 03.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-II / 02.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-I / 01.12.2020
- Büyük Ortadoğu Projesi’nin Türkiye ayağı / 24.10.2024
- Mustafa Kemal ile beraber hareket dönemi-II / 10.12.2020
- Mustafa Kemal ile beraber hareket dönemi-I / 09.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-VI / 08.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-V / 07.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-IV / 04.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-III / 03.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-II / 02.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-I / 01.12.2020