Ülkemizde, son yıllarda siyaset ve politika eşanlamda kullanılmaktadır. Halbuki bu iki kelime kök, anlam ve uygulanış bakımından birbirinden tamamen ayrıdır. Siyaset kelimesi, Arapça emir, nehiy ve terbiye gibi anlamalara gelen "sase" fiiilenden türemiştir. Onun içindir ki, İslam dünyasında siyasetin tarihi, türemiş olduğu fiile uygun yapılmıştır. Mesela, İmam-ı Gazali, siyaseti şöyle tarif eder: "Siyaset, beşeriyeti ıslah ile selâmete ulaştıracak doğru yolu göstermektedir." İmam-ı Gazali bu tarifte tek başına değildir. Başka İslam alimleri de aynen onun gibi siyaseti, bu paralelde tarif etmişlerdir.
Gelelim politikaya. Politika Yunanca bir kelimedir. Kelime anlamı "çok yüzlülüktür". Bu anlamı itibariyle politika, Türk kültürü ile asla bağdaşmaz. Zira Türk milleti, samimiyet timsalidir. Politika da ise samimiyet yoktur.
Bu girişten sonra asıl sorulması gereken soruya geçelim: Ülkemizde bugüne kadar Türk kültürüne uygun siyaset mi, yoksa Türk milletinin karakteriyle hiçbir zaman uyuşmayan politika mı yapıldı? 'Atatürklü Yıllar' denilen 1923-1938 yılları hariç, Türkiye'de hep Batı tipi politika yapıldı. Bundan dolayıdır ki, Türk milleti politikadan nefret etti. O kadar nefret etti ki, politikacının yüzünü görmek, lafını dahi işitmek istemiyor. Daha doğrusu halk, farkında olmadan büyük bir oyuna kurban ediliyor. Bu oyun yıllar öncesinden başlatılmıştır. Şöyle ki, önce halka siyaset yerine politika yapıldı. Daha sonra politikanın yalancılık olduğu, iyi insanların buna bulaşmaması gerektiği, kabul ettirildi. Bu, Türk milletinin genel kabullerinden biri oldu.
Daha sonra Sokrat'ın dediği gerçekleşti. Ne demişti Sokrat? "Politikayı kötü meslek kabul edenler, kötü insanlar tarafından yönetilmeye mahkûm olurlar". Nitekim Türkiye'de de öyle oldu. Bu olayı gerçekleştirenler, bu sefer halkı, siyaset kurumuna düşman etmek için yeni oyunlar tezgahladılar. Çünkü onlar, çok iyi biliyorlar ki, siyaset kurumuna düşmanlık, aynı zamanda devlete ve millete düşmanlıktır.
Seçim münasebetiyle ülkemizi geziyoruz. Gördüğümüz manzara şu: Halkın büyük bir kesimi bu oyuna düşmüş durumda. Bu kesim, siyasetçiye, siyaset kurumuna küsmüş, adeta düşman kesilmiş. Her yerde karşınıza güvenini yitirmiş, hiçbir ümidi kalmamış, tabiri caizse hayattan bezmiş insan tipleri çıkıyor. Soruyoruz: "Peki ne olacak, bu ülke nasıl kurtulacaktır?" Cevap şu: "Bu ülke gitti, bu artık daha kurtulmaz". 1919 yılı öncesinin şartlarını, atalarımızın İstiklal Mücadelesi'ni hatırlatınca, bu tipler dahi yavaş yavaş kendine geliyor ve hemen Kuvay-ı Milliye safına geçiyor. Bu manzarayı gördükçe, sosyal bilimcilerin şu tespitini bir kere daha teyit ediyoruz. Sosyal bilimciler diyor ki: "Bir hükümetin, bir millete yapabileceği en büyük kötülük, o milletin ümidin kırması, güvenini yıkmasıdır". İşte ülkemizde bu yapılmıştır.
Bu oyuna gelenler de, politikacıya küsüp "hiç kimseye oy vermeyeceğim" diyenler de, tamamen masum sayılmazlar. Bu şekilde hareket etmekle sorumluluktan kurtulmuş olamayız. Vatandaşlık sorumluluğumuz vardır. Bunu mutlaka yerine getirmemiz gerekmektedir. Biz şuna inanıyoruz, Türk milleti, seçme, iyiyi kötüden ayırma, başka bir deyişle politikacı ile siyasetçiyi tanıyabilme yeteneğine sahiptir. Türk milleti bu yeteneğini kullanabilirse, -ki kullanabilir- bu oyunları bozar. Bunu nasıl bozacaktır? Tabii olarak halk oyunu, politikacıya değil, Türk miletinin karakterine uygun siyaset yapan, siyaseti halka en yüksek hizmet bilen BTP'ye vererek bozacaktır.
Türk milleti 3 Kasım seçimlerinde bu oyunu bozarsa, yani BTP'yi iktidara getirirse, bu oyuna bağlı diğer oyunlar da kendiliğinden bozulacaktır. Temennimiz ve arzumuz bu. İnşaallah bu gerçekleşir. Büyük sıkıntılar çekmiş, gülmeyi unutmuş milletimizin yüzü güler.
Gelelim politikaya. Politika Yunanca bir kelimedir. Kelime anlamı "çok yüzlülüktür". Bu anlamı itibariyle politika, Türk kültürü ile asla bağdaşmaz. Zira Türk milleti, samimiyet timsalidir. Politika da ise samimiyet yoktur.
Bu girişten sonra asıl sorulması gereken soruya geçelim: Ülkemizde bugüne kadar Türk kültürüne uygun siyaset mi, yoksa Türk milletinin karakteriyle hiçbir zaman uyuşmayan politika mı yapıldı? 'Atatürklü Yıllar' denilen 1923-1938 yılları hariç, Türkiye'de hep Batı tipi politika yapıldı. Bundan dolayıdır ki, Türk milleti politikadan nefret etti. O kadar nefret etti ki, politikacının yüzünü görmek, lafını dahi işitmek istemiyor. Daha doğrusu halk, farkında olmadan büyük bir oyuna kurban ediliyor. Bu oyun yıllar öncesinden başlatılmıştır. Şöyle ki, önce halka siyaset yerine politika yapıldı. Daha sonra politikanın yalancılık olduğu, iyi insanların buna bulaşmaması gerektiği, kabul ettirildi. Bu, Türk milletinin genel kabullerinden biri oldu.
Daha sonra Sokrat'ın dediği gerçekleşti. Ne demişti Sokrat? "Politikayı kötü meslek kabul edenler, kötü insanlar tarafından yönetilmeye mahkûm olurlar". Nitekim Türkiye'de de öyle oldu. Bu olayı gerçekleştirenler, bu sefer halkı, siyaset kurumuna düşman etmek için yeni oyunlar tezgahladılar. Çünkü onlar, çok iyi biliyorlar ki, siyaset kurumuna düşmanlık, aynı zamanda devlete ve millete düşmanlıktır.
Seçim münasebetiyle ülkemizi geziyoruz. Gördüğümüz manzara şu: Halkın büyük bir kesimi bu oyuna düşmüş durumda. Bu kesim, siyasetçiye, siyaset kurumuna küsmüş, adeta düşman kesilmiş. Her yerde karşınıza güvenini yitirmiş, hiçbir ümidi kalmamış, tabiri caizse hayattan bezmiş insan tipleri çıkıyor. Soruyoruz: "Peki ne olacak, bu ülke nasıl kurtulacaktır?" Cevap şu: "Bu ülke gitti, bu artık daha kurtulmaz". 1919 yılı öncesinin şartlarını, atalarımızın İstiklal Mücadelesi'ni hatırlatınca, bu tipler dahi yavaş yavaş kendine geliyor ve hemen Kuvay-ı Milliye safına geçiyor. Bu manzarayı gördükçe, sosyal bilimcilerin şu tespitini bir kere daha teyit ediyoruz. Sosyal bilimciler diyor ki: "Bir hükümetin, bir millete yapabileceği en büyük kötülük, o milletin ümidin kırması, güvenini yıkmasıdır". İşte ülkemizde bu yapılmıştır.
Bu oyuna gelenler de, politikacıya küsüp "hiç kimseye oy vermeyeceğim" diyenler de, tamamen masum sayılmazlar. Bu şekilde hareket etmekle sorumluluktan kurtulmuş olamayız. Vatandaşlık sorumluluğumuz vardır. Bunu mutlaka yerine getirmemiz gerekmektedir. Biz şuna inanıyoruz, Türk milleti, seçme, iyiyi kötüden ayırma, başka bir deyişle politikacı ile siyasetçiyi tanıyabilme yeteneğine sahiptir. Türk milleti bu yeteneğini kullanabilirse, -ki kullanabilir- bu oyunları bozar. Bunu nasıl bozacaktır? Tabii olarak halk oyunu, politikacıya değil, Türk miletinin karakterine uygun siyaset yapan, siyaseti halka en yüksek hizmet bilen BTP'ye vererek bozacaktır.
Türk milleti 3 Kasım seçimlerinde bu oyunu bozarsa, yani BTP'yi iktidara getirirse, bu oyuna bağlı diğer oyunlar da kendiliğinden bozulacaktır. Temennimiz ve arzumuz bu. İnşaallah bu gerçekleşir. Büyük sıkıntılar çekmiş, gülmeyi unutmuş milletimizin yüzü güler.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018