Yakınlarda yapılan RTÜK (Radyo Televizyon Üst Kurulu) televizyon izleme alışkanlıkları anketi sonucu son derece düşündürücü sonuçları gözümüzün önüne serdi. Türkiye hâlihazırda TV izleme süreleri açısından dünya rekorunu elinde bulunduruyor günde ortalama kişi başı 330 dk. Bu sonucu, nedenleri açısından ele almaya kalkarsak bir kongre yapsak yeridir.
Ama en basitinden bir medya okuması yaparsak, yaşanan toplumsal olaylar karşısında televizyon kanallarının ülkemizde "sadece bir eğlence aracı" olmak gibi basit bir tanımlamanın altında durmaya hakkı olamayacağının bir göstergesidir. Medya bir kez daha görülmüştür ki, pek çok sosyal ve milli meselede sorumluluklar üstlenmesi gereken bir sektördür.
Son zamanlarda ülkemizde giderek artan ya da sosyal medya vesilesiyle daha çok fark ettiğimiz ya da her ikisinin birden etkili olduğu bir kadına şiddet vakıası var. Sadece kadına mı; erkeğe, çocuğa, yaşlıya, hayvana, doğaya… Sokaklarımız adeta bir korku filminin doğal platosu olmuş durumda. Tek yapmanız gereken kayda girmek.
Giderek artan şiddet olayları karşısında şu bir gerçek ki, her kesimden insan, toplumun her kademesi bu durumdan şikâyetçi. Zaten her durum karşısında sadece şikâyetleşen bir ülkeye dönüştük. Herkes gibi ana akım medya da bu durumdan şikâyetçi. Ana haber bültenlerinden magazin programlarına kadar her programda "bu şiddet dursun" serzenişleri yapılırken, iş sorumluluk almaya gelince medya da kendi üstüne düşen sorumluluğu bir türlü göremiyor.
Prime time saat aralığında yani TV izlenme sürelerinin en çok arttığı ve tüm ailenin ekran başında olduğu zaman aralığında yerli diziler aslan payını alıyor. Özetiydi, yeni bölümüydü derken bir dizinin ortalama ekranda kalma süresi net 160 dakika ortalama reklam araları ile bu süre neredeyse dört saate çıkıyor. Gündüz saatleri çok mu farklı tabiî ki hayır. Dizi hegemonyası gündüz de devam ediyor. Peki, hangi karakterleri izliyoruz bu dizilerde?
Yine RTÜK verileri bize gösteriyor ki, bu dizilerdeki her iki karakterden biri konuşmalarında argo, küfür vs. kullanıyor hemen diyelim biplenme bir çözüm değil çünkü dijital ortamda bu sahneler sansürsüz olarak yayınlanıyor. Yine her üç karakterden biri olumsuz örnekler sergilerken her beş karakterden biri sorunlarını şiddet yöntemleri kullanarak çözüyor. Özetle dizilere küfür, argo, şiddet ve olumsuz davranış örnekleri hakim.
Şiddet sadece dizilerde mi? İlginçtir ne yapıp ne edip şiddeti her programın rating malzemesi yaptık. Yemek programlarında bile şiddet var. Üstelik program tanıtımları bile bu şiddetin etrafında kurgulanıyor.
İşin medya açısından ironik bir hal aldığı durum da bu noktada başlıyor. Medya yöneticilerinin mazereti hazır, rating. "İzleyici bunu istiyor", özetle medya şunu diyor; şiddet rating getiriyor ratin de reklamı. Ama biz toplumda hiçbir şekilde şiddet istemiyoruz ancak paramızı şiddetten kazanıyoruz. Adeta camcının kimsenin camı kırılmasın diye dua etmesi gibi bir durum.
Ancak bu yaşanan realitenin değiştirilemeyeceği anlamına gelmiyor. Zaten bu sürdürülebilir bir izlenme değil. Bir bölümde 20 kişiyi öldürerek aldığınız izlenme oranını bir bölüm sonra 30, sonra 40, sonra, sonrası yok. Yüz dakika boyunca psikolojik ve fiziksel şiddet içeriği üretmeye doğru giden bir çıkmaz sokak.
Çözüm nedir? Çözüm başlığı da aslında uzun uzun konuşulabilecek bir başlık ancak bu noktada basit birkaç durum tespiti yaparak yazıyı nihayetlendirelim.
Birincisi bugün zaten televizyon izlemekten başka eğlence aracı olmayan millete iyi televizyonculuk sunmak hiçbir kanala izleyici kaybettirmez. Şöyle düşünün senelerce kötü araç kullanmış, kötü evlerde oturmuş, kalitesiz beslenmiş birine kaliteli bir hayat yaşatırsanız asla kalitesiz bir yaşamı bir daha talep etmez. Bunu sunmak bir karar ve ortak hareket meselesidir. Bu nokta da iyi de rekabeti en iyi yapan yine en çok reklamı alan olur.
Kötünün konuşulduğu yerde iyiden bahsetmemek iyiye karşı yapılmış haksızlık olur. Meltem TV, Mesaj TV, Kadırga, Köy, Av ve Yöresel TV'ler senelerce bu millete iyi televizyonculuğun örneklerini sergilediler. Eğlenceyi, haberi, belgeseli hep bu milletin değerlerine göre ekranlara taşıdılar. Sorunu çözümle sundular. Güven endeksinde son sıraları hiç kaptırmayanlara karşın, medyanın güvenilen temsilcileri oldular. Yiğide hakkını vermek gerekirse bu kurumların kuruluşunda fikri önderliği yapan Sn. Prof. Dr. Haydar Baş Bey'e şükranlarımızı sunmak da bir görevdir.
Not 1: Ülkemizde rating sisteminin bir toplum mühendisliği ürettiği bir komplo teorisi değildir.
Not 2: Bu sene güven endeksinin son iki sırasını din görevlileri ve politikacılar aldı.
Ama en basitinden bir medya okuması yaparsak, yaşanan toplumsal olaylar karşısında televizyon kanallarının ülkemizde "sadece bir eğlence aracı" olmak gibi basit bir tanımlamanın altında durmaya hakkı olamayacağının bir göstergesidir. Medya bir kez daha görülmüştür ki, pek çok sosyal ve milli meselede sorumluluklar üstlenmesi gereken bir sektördür.
Son zamanlarda ülkemizde giderek artan ya da sosyal medya vesilesiyle daha çok fark ettiğimiz ya da her ikisinin birden etkili olduğu bir kadına şiddet vakıası var. Sadece kadına mı; erkeğe, çocuğa, yaşlıya, hayvana, doğaya… Sokaklarımız adeta bir korku filminin doğal platosu olmuş durumda. Tek yapmanız gereken kayda girmek.
Giderek artan şiddet olayları karşısında şu bir gerçek ki, her kesimden insan, toplumun her kademesi bu durumdan şikâyetçi. Zaten her durum karşısında sadece şikâyetleşen bir ülkeye dönüştük. Herkes gibi ana akım medya da bu durumdan şikâyetçi. Ana haber bültenlerinden magazin programlarına kadar her programda "bu şiddet dursun" serzenişleri yapılırken, iş sorumluluk almaya gelince medya da kendi üstüne düşen sorumluluğu bir türlü göremiyor.
Prime time saat aralığında yani TV izlenme sürelerinin en çok arttığı ve tüm ailenin ekran başında olduğu zaman aralığında yerli diziler aslan payını alıyor. Özetiydi, yeni bölümüydü derken bir dizinin ortalama ekranda kalma süresi net 160 dakika ortalama reklam araları ile bu süre neredeyse dört saate çıkıyor. Gündüz saatleri çok mu farklı tabiî ki hayır. Dizi hegemonyası gündüz de devam ediyor. Peki, hangi karakterleri izliyoruz bu dizilerde?
Yine RTÜK verileri bize gösteriyor ki, bu dizilerdeki her iki karakterden biri konuşmalarında argo, küfür vs. kullanıyor hemen diyelim biplenme bir çözüm değil çünkü dijital ortamda bu sahneler sansürsüz olarak yayınlanıyor. Yine her üç karakterden biri olumsuz örnekler sergilerken her beş karakterden biri sorunlarını şiddet yöntemleri kullanarak çözüyor. Özetle dizilere küfür, argo, şiddet ve olumsuz davranış örnekleri hakim.
Şiddet sadece dizilerde mi? İlginçtir ne yapıp ne edip şiddeti her programın rating malzemesi yaptık. Yemek programlarında bile şiddet var. Üstelik program tanıtımları bile bu şiddetin etrafında kurgulanıyor.
İşin medya açısından ironik bir hal aldığı durum da bu noktada başlıyor. Medya yöneticilerinin mazereti hazır, rating. "İzleyici bunu istiyor", özetle medya şunu diyor; şiddet rating getiriyor ratin de reklamı. Ama biz toplumda hiçbir şekilde şiddet istemiyoruz ancak paramızı şiddetten kazanıyoruz. Adeta camcının kimsenin camı kırılmasın diye dua etmesi gibi bir durum.
Ancak bu yaşanan realitenin değiştirilemeyeceği anlamına gelmiyor. Zaten bu sürdürülebilir bir izlenme değil. Bir bölümde 20 kişiyi öldürerek aldığınız izlenme oranını bir bölüm sonra 30, sonra 40, sonra, sonrası yok. Yüz dakika boyunca psikolojik ve fiziksel şiddet içeriği üretmeye doğru giden bir çıkmaz sokak.
Çözüm nedir? Çözüm başlığı da aslında uzun uzun konuşulabilecek bir başlık ancak bu noktada basit birkaç durum tespiti yaparak yazıyı nihayetlendirelim.
Birincisi bugün zaten televizyon izlemekten başka eğlence aracı olmayan millete iyi televizyonculuk sunmak hiçbir kanala izleyici kaybettirmez. Şöyle düşünün senelerce kötü araç kullanmış, kötü evlerde oturmuş, kalitesiz beslenmiş birine kaliteli bir hayat yaşatırsanız asla kalitesiz bir yaşamı bir daha talep etmez. Bunu sunmak bir karar ve ortak hareket meselesidir. Bu nokta da iyi de rekabeti en iyi yapan yine en çok reklamı alan olur.
Kötünün konuşulduğu yerde iyiden bahsetmemek iyiye karşı yapılmış haksızlık olur. Meltem TV, Mesaj TV, Kadırga, Köy, Av ve Yöresel TV'ler senelerce bu millete iyi televizyonculuğun örneklerini sergilediler. Eğlenceyi, haberi, belgeseli hep bu milletin değerlerine göre ekranlara taşıdılar. Sorunu çözümle sundular. Güven endeksinde son sıraları hiç kaptırmayanlara karşın, medyanın güvenilen temsilcileri oldular. Yiğide hakkını vermek gerekirse bu kurumların kuruluşunda fikri önderliği yapan Sn. Prof. Dr. Haydar Baş Bey'e şükranlarımızı sunmak da bir görevdir.
Not 1: Ülkemizde rating sisteminin bir toplum mühendisliği ürettiği bir komplo teorisi değildir.
Not 2: Bu sene güven endeksinin son iki sırasını din görevlileri ve politikacılar aldı.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Kerim Aktacir / diğer yazıları
- Nereden çıktı bu çiğ köfte tartışması / 21.06.2023
- Tavuk döner ekonomisi / 08.01.2022
- Göremediğiniz aslandan korkun / 15.05.2020
- Bir ömre sığmayan hayat / 24.04.2020
- Amerika Korona’nın ilacını buldu / 28.03.2020
- TRT’den skandal dizi / 18.03.2020
- Sen nasıl bir senesin 2020 / 17.03.2020
- Kapitalizmin elindeki kırbaç, teknoloji / 27.02.2020
- Farkında olmadan halk Budist oluyor! / 20.02.2020
- Kore’nin ‘parazit’ başarısı / 11.02.2020
- Tavuk döner ekonomisi / 08.01.2022
- Göremediğiniz aslandan korkun / 15.05.2020
- Bir ömre sığmayan hayat / 24.04.2020
- Amerika Korona’nın ilacını buldu / 28.03.2020
- TRT’den skandal dizi / 18.03.2020
- Sen nasıl bir senesin 2020 / 17.03.2020
- Kapitalizmin elindeki kırbaç, teknoloji / 27.02.2020
- Farkında olmadan halk Budist oluyor! / 20.02.2020
- Kore’nin ‘parazit’ başarısı / 11.02.2020