Son dönemlerde İstanbul'da AVM'lerde özellikle lüks ürünlerin satıldığı hediyelik eşya bölümlerinde dikkatimi çeken bir durum söz konusu. Buda heykelleri ve Budizm'in sembolü olarak bilinen heykellere çok ciddi yer ayrıldığını gördüm. Stant yetkilileri bu tarz ürünlerin satışlarının her geçen gün arttığını ifade ediyor. Bunun üzerine bu tarz stantlara daha dikkatli bakmaya başladım ve gördüm ki durum tahmin ettiğimden çok daha derin bir noktalara gitmiş. Bu noktada hemen şunu belirtmekte fayda var, benim amacım kimsenin inancını irdelemek değil tanık olduğum bir manzarayı resmetmek.
Toplumda beyaz yakalı diye tarif ettiğimiz okumuş, genel ortalamanın üzerinde gelire sahip kesimde gerek fiziksel gerekse ruhi rahatlama adına yoganın gittikçe yaygınlaşan bir eğilim olduğunu biliyoruz. Bir nevi meditasyon amacı olarak yapılan bu ritüellerin Uzakdoğu inancının bir parçası olduğu herkesin malumu. Yani aslında biz Müslümanlar için namaz neyse Budistler için de yoga o diyebiliriz.
Ancak ülkemizde bu tarz uygulamalar çok farklı isimler altında pazarlandı ve bir kesimde önemli bir talep oluşturdu. Bir de bu sürece ev ve ofis dekorasyonunda gerek şans getirsin gerek kötü enerjiyi alsın gibi düşünceler altında Uzakdoğu inanç kültüründen figürlerin kullanıldığı 'Feng Shui' gibi yeni dekorasyon anlayışları eklendi. Bu tarz moda tabirle trend akımlar hediyelik eşya stantlarından ev ve işyerlerine bir inancın girmesini sağladı. Zaten Hıristiyan kültüründen melek figürleri neredeyse yok satıyor.
Zengin kesimde durum bu da peki gariban kesimde çok mu farklı? Geçtiğimiz hafta gümüş eşya satan bir dükkânda haç kolye gördüğümde sordum kim alıyor bu haçlı kolyeleri? Dükkân sahibinin cevabını hiç değiştirmeden aktaracağım: "Gençler süs olsun diye alıyor."
Bunun üzerine gençlere daha dikkatli bakmaya başladım maalesef gençlerimiz bilerek ya da bilmeden haç takıyor. Üstelik bu dükkânın çoğunluğunun sıradan gelir düzeyine sahip insanların yaşadığı bir semtte olması bu dejenerasyonun toplumun her kesimine yayıldığının bir kanıtıdır.
Peki, bu dönüşüm nasıl oldu? Her şey dinlerarası diyalog süreciyle başladı. Süreç toplumda Haydar Baş Bey'in yoğun ikaz çalışmaları ile engellenince peşinden bir grup din adamı kostümü giymiş şarlatan devreye girdi. Yaptıkları açıklamalarla din diye dayattıkları yaşam tarzıyla toplumun bir kısmını inancından uzaklaştırma çabası içine girdiler. Diyanet'se bütün bu süreçte ya konuya sadece seyirci kaldı ya da diyalog sürecinde olduğu gibi destek veren uygulamalar yaptı. Bir de üstüne verdiği fetvalarla güvenirliğini iyice yitirdi.
Adeta bir el, Türk milletini inancından koparmak adına tüm mecraları tek tek devreye sokuyor. Tüm bunlara bir de maalesef toplumsal duyarsızlık da eklenince sonuç da kaçınılmaz oluyor.
Tehlike çok boyutlu... Bir yandan manevi değerler yozlaştırılırken bir yandan da milli değerler unutturulmaya, önemsizleştirilmeye çalıştırılıyor. Prof. Dr. Haydar Baş Bey bu tehlikeye karşı da göğsünü siper ederek bir Ramazan akşamı bizlere, "ülkenin her yerinde kaybolan değerlerimizi anlatan paneller yapın" diyerek halkına bir kez daha sahip çıktı. Bu paneller kaybettiğimiz tüm değerlerimizi yeniden ihya edip milli birliğimizin de temellerini güçlendiriyor.
Unutmadan, birkaç ay sonra Ramazan ayını idrak edeceğiz. Rabbim umarım hakkıyla yaşamayı nasip eder. Bir yanda oruç tutarken sakız çiğnenir mi sorusuna cevap vermek için ekran ekran gezen hocalar olacak, bir tarafta da Meltem, Mesaj, Kadırga, Köy ve Yöresel TV'lerde kaybolan değerlerimizi anlatan dinin en güzel örneği olan Ehl-i Beyt'i merkeze koyarak anlatan Atatürkçü hocalar olacak.
- Tavuk döner ekonomisi / 08.01.2022
- Göremediğiniz aslandan korkun / 15.05.2020
- Bir ömre sığmayan hayat / 24.04.2020
- Amerika Korona’nın ilacını buldu / 28.03.2020
- TRT’den skandal dizi / 18.03.2020
- Sen nasıl bir senesin 2020 / 17.03.2020
- Kapitalizmin elindeki kırbaç, teknoloji / 27.02.2020
- Farkında olmadan halk Budist oluyor! / 20.02.2020
- Kore’nin ‘parazit’ başarısı / 11.02.2020