Türkiye yeni bir yola giriyor.
Tabiri caiz ise tasavvufta bir yola girmek anlamındaki seyr-ü süluk dönemi başlıyor.
Tasavvufta terim anlamında kullanılan seyr-ü sulük, nefsin isteklerinden kurtulmak ve insan-ı kamil olma yolunda ilerlemek demektir.
Seyr-ü sulük, nefsin isteklerinden kurtulmak olduğuna göre bizler insan-ı kamil olma yolunda dünyevi zevklerden çoktan arındığımıza veya o dünyevi zevkleri yaşayacak bütçelere sahip olmadığımıza göre yolu yarılamışız demektir.
İbn-i Arabi, Sadreddin Konevi, Molla Sadra gibi âlimler, benlikten kurtulup fenafillaha, sonra bekabillaha erişmenin, nefsin tüm isteklerinden ve benlikten kurtulup Allah'ın zatına karışmanın, seyr-ü sulük ile Vahdet-i Vücut inancının ne olduğunu eserlerinde anlatıyorlar.
***
İnsanoğlu varlığını fark ettikten sonra, neden ve niçin yaratıldığını araştırmaya başlamış; kendince bu sorulara farklı yanıtlar vermiş, bazıları da yaratıldığı şekilde kalmayı, başkalarının hakkını gasp etmeyi, her türlü ahlak ve günah kavramlarını meslek edinerek yaşamayı, her türlü kötülüğü yapmayı kendine hak olarak görmüştür.
Gerek ilahi mefhalar, gerekse kamil insan ve Allah'la ilişkileri ve kalbin uyanışını farketmeden yaşamış; nefsini tatmin etmeyi bir görev olarak kabullenmiştir. Oysa erbain olanlar ilme'l yakin, ayne'l yakin ve Hakke'l yakın olarak seyr-ü sulük ilmi açısından çok şanslı olmuşlardır.
***
Herkes peygamber, nebi veya bir halka önder olamayacağı gibi erbain de olamaz. Bir yola girmek için önce yolun başında olmak ve niyet etmek gerekir. Yolculuğun ne kadar süreceği, nasıl bir son'un kendini beklediği asla bilinmez.
Türk halkının çıkarıldığı yolculuk istiklal mücadelesi ile erbain yolculuğu olmuş; kimi şehit, kimisi gazilik mertebesine ulaşmıştır. Her türlü yokluk ve yoksullukla mücadele etmek; vatanı korumak için aç, susuz, uykusuz savaş alanlarında koşmak; yol ve iz olmayan dağları aşmak hiç de kolay katlanılan bir yolculuk olmamıştır.
Ancak Türk insanının geleceğini kurtarma azmi, vatana sahip çıkma isteği, yeni bir gelecek oluşturma arzusu, insan ve yaşadığı coğrafyaya duyduğu sevgi ve ailesini koruma kararlılığı başarılı olmasını sağlamıştır.
Sabrı ile koruğu helva etmiş, iğne deliğinden deve geçirmiş, ölüm karşısında bile sükûnetini ve kararlılığını kaybetmeden canı pahasına zafere yürümüştür.
Atatürk gibi bir dâhinin önderliğinde bu yolculuğu yapan her kesimden halk kitleleri zaferin parlak güneşinde ısınmanın önceliğini elde etmişlerdir.
***
Gelecekten ümidini kesenler, bu vatanın kendine verdikleri ile yetinmeyenler, bir lokma ekmeğe kanaat etmeyenler, hastalarını yoksulluk ve çaresizlik sarmalına bırakıp yurt dışında kolay geçinilecek bir hayat kurmaya gidenler bir gün bu kararlarından dolayı utanacaklardır.
Her türlü ve hileye rağmen siyasi otoriteyi değiştirmek, insanca bir yaşam düzeni kurmak için hiç kimse bu ülkeden daha iyi olanakların olduğu bir ortam yaratamaz.
Atatürk ve silah arkadaşlarının yıkılmaz bir kararlılıkla kurduğu cumhuriyet idaresi, her dönemde iç ve dış düşmanların saldırısına uğramış, hainlerin mağlup oldukları görülmüştür.
Dünyanın hiçbir yerinde devleti "baba" yaşadığı vatanı "ana" olarak gören başka bir halka ve ülkeye rastlayamazsınız. Bu kadim topraklar üzerinde doğmuş olmak, yaşıyor olmak tam anlamı ile yaratıcının bize bir armağanıdır.
Hiç kimsenin ne kendini ne de geleceğini bu lütuftan mahrum bırakmaya hakkı yoktur. Yanlış olanı birlikte düzeltmek, doğru olanı birlikte gerçekleştirmek için gayret etmek sorunu çözecektir.
Bize bu günleri armağan edenleri ve vatanı çocuklarımıza bir karış toprağı elden çıkarılmadan teslim etmemiz için emanet edenleri sevgi, saygı ve minnetle anıyorum.
Ne mutlu Türküm diyene!
- Maaşının hırsızı… / 07.04.2025
- Rekabet ve geleceğin partisi olmak… / 05.04.2025
- İlahi adalet… / 04.04.2025
- Sahne… / 02.04.2025
- Sessizlik… / 01.04.2025
- Bayramlık… / 28.03.2025
- Gelecek kaygısı… / 21.03.2025
- VEFA… / 19.03.2025
- Doğruları söylemek… / 14.10.2024