Gazi Mustafa Kemal, 1925 yılında Kastamonu'da o meşhur konuşmasını yaparken hemen arka sırasında oturan biri vardı.
Öyle ilginç biriydi ki bu; Atatürk, "Efendiler, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz" dediğinde ayağa kalktı ve "Paşa Hazretleri, nutkunuzu dinledim. Bütün sözlerinize katılıyorum. Şunu da söyleyeyim, tekkemde bu gece zikrullah töreni vardı, bu dakikadan sonra tekkemi kapatıyorum" dedi.
Bu cümleleri söyleyen kişi, Hacı Bayram Veli yolunun Kastamonu'daki son postnişini Şeyh Ahmed Ziyaeddin Efendi idi…
Atatürk, Bayramiyye tarikatı şeyhinin bu sözlerini işitince duygulandı, arkasını döndü ve Ahmed Ziyaeddin Efendi'nin elini öpmek için eğildi. Belki de Gazi'nin, elini öpmek istediği tek adamdı o. "Estağfirullah Paşam" diyerek elini geri çekti Şeyh Efendi.
Neden böyle söyledi?
Öyle ya, şeyhleri ve dervişleri reddeden, tekke ve zaviyelerin kapatılması gerektiğini söyleyen Atatürk'e, hangi tekke sahibi şeyh efendi böyle bir şey söyleyebilir, neden söyleyebilir?
Kimdi bu adam?
Şeyh Ziyaeddin Efendi öyle bir adam ki -adı pek anılmaz ama- milli mücadeleyi Kastamonu ve çevresinde örgütleyen en önemli kişiydi.
En önemli kişilerden değildi, en önemli kişiydi.
Atatürk ona öylesine saygı duyuyordu ki, daha Kastamonu'ya ilk geldiğinde konakladığı Terzi Mehmet Emin Ağa'nın konağında misafirleri kabul ederken, onun kendisini ziyarete geldiğini duymuş ve Şeyh Ziyaeddin Efendi odaya girdiğinde ayağa kalkmıştı. O anda Paşa'nın ağzından şu cümleler döküldü: "Ben hocalara saygı gösteririm. Böyle hocalara da ayağa kalkarım!"
Kastamonu'nun en köklü ailelerinden birine mensup olan Şeyh Ziyaeddin Efendi, mütareke sonrası ülke işgal edildiğinde Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin kurulduğunu duyunca çok heyecanlanmıştı. Kendilerine "şeyh" diyen bazı kişiler ve tarikatlar ABD ve İngiliz mandacılığını savunurken, o "istiklal" diyordu. Sanki bir yerlerden işaret almış gibiydi.
Bölgede milli mücadele hareketine muhalif olan kimseler de vardı. Bunların başını Zafer Gazetesinin sahibi Hoca Tevfik Efendi çekiyordu. Bu ekip, Şeyh Ziyaeddin Efendi'yi, "Hilafet ordusu buraya geliyor. İlk önce sizi asacaklar" diye tehdit ettiğinde Şeyh Efendi şu cevabı verdi: "Ölüm mukadder bir hadisedir, er veya geç olacaktır. Millet ve memleket uğruna ölürsem benim için bahtiyarlıktır."
İşte bu sözlerin sahibi Ahmed Ziyaeddin Efendi, Kuvva-yı Milliye'nin filizlendiği tarla olan Müdafaa-i Hukuk Cemiyetini Kastamonu'da kuran, tüm aile efradı ve müritleri ile birlikte bu kutsal mücadeleyi arka planda organize eden en önemli kişiydi.
Kendisi Nakîbü'l Eşrâf idi. Yani Peygamber soyundandı. Eşi Hafız Nebiye Hanım, en az onun kadar güçlü bir kadındı. Türkiye'de "bağımsızlık" temasıyla ilk kadın mitingini Kastamonu'da organize eden kişi de bu mübarek annemizdi.
Ziyaeddin Efendi öyle bir yiğit adamdı ki; Müdafaa-i Hukuk Cemiyetini 5 kişiyle kurduktan sonra ilk işi, mandacılarla işbirliği yapan Padişah'a isyan telgrafı çekmek olmuştu. Şeyh efendi, Gazi Mustafa Kemal'den başka hiç kimseyi dinlemedi ve memleketin kurtuluşu için hayatını ortaya koydu.
Şeyh Ziyaeddin Efendi'nin vatan mücadelesi öyle çok başlıklar içerir ki, burada bunları anlatmak oldukça güç. Ayrıca unutmamak gerekir ki; Şeyh Efendi, milli mücadelede gösterdiği başarıdan dolayı Atatürk tarafından İstiklal Madalyası ile ödüllendirilmiş bir isimdi. Anıtkabir müzesine fotoğrafı konulan Şeyh Ziyaeddin Efendi, Kastamonu Gümüşlüce mezarlığında medfundur. Lakin mezarı isimsizdir ve bulmak oldukça zordur. Bu da, bu ülkenin istiklal madalyası sahibi ulu bir kişiliğe yaptığı büyük bir ayıptır.
Peki, bölgede tüm icazet törenlerine çağırılan, Reis'ül Meşâyıh (şeyhlerin reisi) olarak kabul edilen ve Nakîbü'l Eşrâf Kaymakamı olan bu şeyh efendi nasıl olur da tekke ve zaviyeleri kapatmak isteyen Atatürk'e destek verirdi?
Öncelikle şunu ifade etmek gerekir ki, Şeyh Ahmed Ziyaeddin Efendi basit bir adam değil. O, Horasan'dan gelen kadim Türk-İslam geleneğinin güçlü bir temsilcisiydi.
Prof. Dr. Haydar Baş'ın, "Anadolu'nun manevi genelkurmay başkanı" dediği Hacı Bektaş Veli ekolünün ve onun arkasından gelen Hacı Bayram Veli yolunun milli mücadele dönemindeki en önemli isimlerinden biriydi.
Yani "devletin muhafızları" olarak tanımlayabileceğimiz ve gerektiği zaman bir işaretle yola çıkan Anadolu velilerindi.
Atatürk ile eş zamanlı yola çıkması, aynı anda Şeyh Cemaleddin Çelebi gibi milli mücadeleye destek veren manevi kimlikli isimlerle birlikte hareket etmesi aslında bize çok şey anlatıyor.
Şeyhler, müritler, tekkeler
Bu konu belki ayrıca değerlendirilmeli ama bilinmeli ki Şeyh Ziyaeddin Efendi, emperyalistlerin hiç hazzetmediği Türk-İslam birlikteliğinden doğan ve batıya karşı oldukça dirençli olan bu büyük gücü yok etmek için desteklediği Nakşibendi merkezli yapılanmayı çok iyi tanıyordu.
"Paralel tasavvuf" diyebileceğimiz ve batının bastığı butonlarla harekete geçen bu yapı, özellikle tekke ve zaviyelerde yuvalanıp, şeyhlik, dervişlik, müritlik gibi kavramları kullanarak dindar halkın kodlarını bozup onları devlet düşmanı hale getirmek, batı sevicisi yapmak ve ülkeyi işgale hazır hale getirmek için çalışıyordu.
Kuvva-yı Milliye neferlerine "çapulcular" diyebilecek kadar ileriye giden, "Yunan'a direnmek haramdır" ve "İslam kilidinin anahtarını İngilizlerin güvenli ellerine teslim etmekte bir beis yoktur" diye korkunç fetvalar veren, milli mücadeleye ve Mustafa Kemal'e kesin olarak karşı olan, İslamcılığı batı ile sentezleyen bu güruh, gerçekte işgalci düşman askerinden daha tehlikeliydi.
İşte, Şeyh Ziyaeddin Efendi, bu yapıya ait olmadığı halde -kendi tekkesini kapatma pahasına- bu nedenle Atatürk'e onay vermişti. Atatürk ise, İslam'ı doğru anlayan ve yaşayan, doğası gereği anti-emperyalist çizgiye sahip olan, cahillikten kurtulmuş, okuyan gerçek bir Müslüman-Türk profili inşa etmek adına bu kavramları reddetmiş, bahsettiğimiz bu yapının kullandığı tekke ve zaviyeleri bu yüzden kapatmıştı.
Yoksa bir Bektaşi dergâhında yetişen, Cumhuriyeti kurma kararını yine bir Bektaşi dergâhında alan Atatürk, nasıl olur da kadim Türk-İslam medeniyetinin en önemli mekanizması olan tasavvuf kurumunu reddedebilir?
Onun reddettiği Şeyh Ziyaeddin Efendi değildir. Batıcılıktır, ajanlıktır, vatan hainliğidir.
- Şeyhler, dervişler, müritler... / 23.01.2020
- Aref iranlı olmasaydı / 04.03.2011
- Paranız yoksa faturaları ödemeyin! / 22.07.2010
- Bırakın Baykal'ı, siz kendinizi düşünün / 15.05.2010
- İngiliz yapar, Haydar Hoca yapamaz / 18.03.2010
- İmam dua etti, gökten soykırım yağdı / 13.03.2010
- Bir zahmet biri izah etsin / 25.07.2009
- Korkunç bir durum / 05.06.2009
- Özür dilerim / 21.11.2008