Benim gibi düşünüyorsan varsın, yoksa yaşama hakkın yok!
Bu, günümüz siyasetinin mottosu.
Ama sözüm ona iktidara muhalif görünen yapılarda da aynı hastalık var.
Bu yapılardan biri de Türk Tabipleri Birliği.
Senin gibi düşünmüyor diye bir doktoru meslekten atamazsın.
Tıp bir bilimdir, her doktor bir bilim insanıdır aslında, her doktor yeniliklere açık olmak zorundadır.
Yeni ameliyat teknikleri, yeni tanı cihazlarına açık olmak gerektiği gibi frekansla tedavi, bitkisel tedavi, müzikle tedavi gibi tamamlayıcı tedavilere de doktorlar açık olmak zorundadır.
En azından bilmediği konularda yorum yapmaktan kaçınmalı, bilmediğini öğrenmeye çalışmalı.
Ümit Aktaş bu konuda güzel bir örnek.
Seversiniz sevmezseniz bu ayrı bir konu.
Bugüne kadar on binlerce insana tedavi vermiş bir hekim kendisi.
Çok çarpıcı iddiaları var.
Sadece beslenmeyi düzenleyerek birçok kronik hastalığı çözebildiğini ifade ediyor.
Şeker hastalığı olan bir bireyin ömrü boyunca devlete maddi yükünün 250 bin dolar olduğunu söylüyor.
Türkiye'de şeker gibi kronik hastalıklar için SGK milyarlarca dolar ödeme yapıyor.
Türk Tabipleri Birliği Ümit Aktaş ve benzeri birçok isim hakkında yüzlerce soruşturma açmış durumda.
Hatta Aktaş'ı meslekten men etmeye çalışmaktalar.
Aslında Türk Tabipleri Birliğine düşen görev tıbbi bir araştırma yapmak ve şunları söylemektir:
"Ümit Bey buyurun gelin, iddianızın ispatını sunun, elinizdeki çalışmaları birlikte inceleyelim, eksik kaldığınız yerler varsa destek olup tamamlayalım. Eğer tedaviniz gerçekten etkili ise Türk sağlık sistemini milyarlarca dolar zarardan kurtaralım. Ama iddianız doğru çıkmazsa bu konuları bir daha açmayın."
Belki gerçekten Ümit Aktaş'ın çalışmalarının, tedavilerinin hiçbir geçerliliği yok, belki de tam tersi çok faydalı.
Bunu tespit etmek için Türk Tabipleri Birliği bugüne kadar bir çalışma yapmış mıdır?
Hiç sanmıyorum.
Topluma mal olmuş isimlerden Canan Karatay da aynı durumda.
O da kronik hastalık ilaçlarının SGK'da açtığı devasa deliklerin beslenme önerileri ile kapatılabileceğini düşünüyor.
Neden bu isimlere kulak verilmiyor?
Neden Ortodoks tıbbın dayatmalarından başka yol aranmıyor?
Dışarıdan bir göz olarak şunu çok net gözlemleyebiliyoruz: Bundan 30 yıl önce toplumun sadece yüzde 10'u bir sebepten hastanelere giderken, bugün bu oran yüzde 80'leri buluyor. 30 yıl önce insanların sadece yüzde 1-2'si sürekli ilaç kullanırken bugün yüzde 30 belki yüzde 40'ı sürekli ilaç kullanıyor.
Ortada korkunç bir pazar var. Sağlık pazarı, tıp pazarı, ilaç pazarı…
İyileşen her hastayı kaybedilen bir müşteri olarak gören bir pazar…
Kimyasal ilaç sektörü bu pazarın kendisine ait olduğunu ve hiçbir alternatife izin vermeyeceğini açık açık ortaya koyuyor.
Emperyalizmin dayatmalarına karşı başta sağlık sektörünün temsilcileri olmak üzere tüm toplumu bir sorgulama sürecine davet ediyorum.
- Taşlar bir cümle ile bir anda yerine oturdu / 23.12.2024
- Çin, çöle neden 1 milyon tavşan bıraktı? / 16.12.2024
- Senin gibi düşünmeyene yaşama hakkı vermeyecek misin? / 09.12.2024
- Kürt Türk’tür / 02.12.2024
- Lamı cimi yok 'faiz haramdır' / 25.11.2024
- Yeni Osmanlı rüyası görenler! Uyanın sabah oldu / 18.11.2024
- Evlendirmek Allah’ın emri, farkında mısınız? / 11.11.2024
- Zehir tek damladır, kâse dolusu olmaz! / 04.11.2024
- Ne mutlu bize ki, hep doğru yolu gösteren bir önderimiz vardı / 28.10.2024