Sene 1996.
Lisedeyim.
Kanımız deli akıyor, vatan aşkı ile yanıp tutuşuyoruz.
Kadıköy her ne kadar solun kalesi gibi görünse de o dönemler ülkücüler de güçlü.
Bir dönemimiz Kadıköy Ülkü Ocağı'nda geçti.
Bilin bakalım ocak kütüphanesinde en çok kimlerin eserlerini görüyorduk.
Kendisine 'bediüzzaman' dedirten Atatürk düşmanı Said Nursi ile hainliği çoğuları tarafından 15 Temmuz'da anlaşılan Fetullah Gülen'in eserleri.
Sene 1999.
Üniversiteyi kazandık.
Bu sefer yol Ankara'ya düştü.
Dil Tarih Coğrafya Fakültesi'ndeyiz.
Bilenler bilir, bu fakültede her yoldan fikir mevcuttu.
Yemekhaneye sadece solcular, kantine de sadece sağcılar girebilirdi.
Bir de kendilerine nurcu diyen Fetö'cüler vardı, daha sinsiydiler, her yerdeydiler.
Üniversitede benim istikametim ise merhum Prof. Dr. Haydar Baş Hoca'nın yolu oldu.
Bir vesile ile tanıştığım Haydar Hoca'nın yetiştirdiği gençler beni bugün olduğum kişiliğe taşıdılar.
O dönem nurcular Dinlerarası Diyalog safsatasını kuvvetle savunuyor, Hıristiyanları cennete sokma yarışına giriyordu.
Milenyuma az kalmış, Nurcular 2000 yılı başında Papa'nın Müslüman olacağını iddia ediyordu.
Haydar Hoca'nın evlatları olarak en büyük mücadeleyi işte bu güruhla yaptık.
Benim sonradan katıldığım ama Baş Hoca'nın kadrosunun 1997'de başlattıkları bir mücadele.
Fetullah Gülen Papa'ya yazdığı mektupta İslam'ı ayaklar altına almış, sözde diyalog adı altında Hıristiyanlığı ululamış, Papa'nın emrinde olduğunu ifade etmişti.
Baş Hoca büyük oyunu görmüş ve Gülen'i yolun başındayken yazdığı bir mektupla uyarmıştı.
Ama uyarılar karşılık bulmamıştı.
Daha nice İslam'a yönelik cinayetler işlemişti bu şebeke.
Hepsi gazetemiz Yeni Mesaj'da defalarca deşifre edildi.
O dönem sosyal medya yok, internet kullanan sayısı çok az.
Evlerde televizyonlara bağlanan cd oynatıcılar popüler.
Benim de ufak katkılarımın olduğu Hıristiyanlığın Truva Atı adlı belgesel çalışmadan tam 1 milyon kopya yapılmıştı.
Bu CD'ler Türkiye'nin dört bir yanında ev ev, işyeri işyeri dağıtıldı.
O dönemin şartlarına göre muazzam bir çalışmaydı.
FETÖ'nün tüm kirlileri ortaya saçılmıştı.
Bu çalışmayı hazırlarken ve halka ulaştırırken her şeyi göze almıştık.
Mevzu vatan, gerisi teferruattı.
Bugün bakıyorum ki, herkes FETÖ tehlikesini ilk ben gördüm, ilk ben anlattım diyor.
Kusura bakmayın, o tehlikeyi ilk Haydar Hoca gördü, birileri gibi sadece görmekle kalmadı, mücadele de etti.
Ailesini, işini, canını, camiasını, özgürlüğünü her şeyi riske atarak bu mücadeleyi verdi.
FETÖ ile mücadele ediyorum diyenler önce Haydar Hoca'nın hakkını versin.
Ne mutlu bize ki hep doğru yolu gösteren bir liderimiz vardı.
Onun öğretileri sayesinde bugün de hep hak yoldayız, hep Hak ile beraberiz.
- Yeni Osmanlı rüyası görenler! Uyanın sabah oldu / 18.11.2024
- Evlendirmek Allah’ın emri, farkında mısınız? / 11.11.2024
- Zehir tek damladır, kâse dolusu olmaz! / 04.11.2024
- Ne mutlu bize ki, hep doğru yolu gösteren bir önderimiz vardı / 28.10.2024
- Boş bardağı neyle doldurduk ki ne bekliyoruz! / 21.10.2024
- Kara kaş kara göz de önemli! / 14.10.2024
- En acil kelime: Çözüm / 07.10.2024
- Anadolu'daki cami tuvaletleri beka meselesidir! / 30.09.2024
- Atatürk’ün en büyük devrimi / 23.09.2024