Bu aralar felsefeye merak sardım. Birkaç hafta önce okumuş olduğum 'Antik Felsefe' adlı kitapta bir konu gözüme çarptı.
"Pythagoras'ın kendisi bütün evrenin ahengini dinliyordu. Çünkü o kürelerin ve bunlar üzerinde dönen yıldızların hep birlikteki uyumunu anlıyordu. Biz ise bunu yaratılışımızın zayıflığı yüzünden işitmiyormuşuz. (Eski Pythagoracılardan Petron'a göre) 183 dünya olup bunlar her yanında 60 dünya bulunan bir üçgen şeklinde dizilmişlerdir. Geri kalan üçten her biri üçgenin köşelerine yerleşmiştir. Sıralarda yan yana olanlar birbirlerine değmekte olup toplu olarak raks ediyorlarmış gibi dönmektedirler." (Walther Kranz, Antik Felsefe).
Eğitim aldığım özel kurumdaki öğretmenlerim ve arkadaşlarıma öncelikle alıntı yaptığım felsefe kitabındaki yukarıdaki yazıyı okudum. Ardından bu kâinattaki tüm yaratılanların, en küçük atom parçacığı elektronlar da dahil olmak üzere neden bir hareket-titreşim halindedir sorusunu sordum.
Öğretmenlerim ve arkadaşlarım bu sorumun cevabını bana merakla ve ısrarla sordular. Saygıdeğer öğretmenlerim ve can dostlarıma bu sorunun cevabını muhterem hocam Prof. Dr. Haydar BAŞ Bey'in kaleme aldığı 'Yaşayan Kur'an; Sünnet' adlı eserinden alıntı yaparak ve bir fikir gazetesi olan Yeni Mesaj gazetesi aracılığıyla bu yazımda kendilerine ve diğer okuyuculara aktaracağım.
"Bütün varlık âlemi esasen kendi haliyle, kendi diliyle Allah'ı zikrediyor. 'Yerde ve gökte ne varsa hepsi Allah'ı zikretti.' (Hadid, 57/1; Haşr, 59/1; Saff, 61/1). Bu âyet-i kerimeye göre bütün varlık, canlı cansız ne kadar varlık varsa hepsi Allah'ı zikrediyor. Nerede? Hem yerde hem de semada. Semada gördüğün milyonlarca, milyarlarca yıldız ve galaksi, hepsi Allah'ı zikrediyor. Hatta Mevlana Hazretleri, 'O yıldızların yüzmesi bile Cenab-ı Hakk'ı tesbihattır' diyor.
Başka âyetlerde de, 'Yüsebbihu lillahi mâ fi's-semavati vel arz' (Haşr, 59/24; Cum'a, 62/1; Teğabun, 64/1) buyuruluyor. Yani; sebbehe-yüsebbihu/hem şimdi hem geçmişte tesbih ediyor, zikrediyor. Şimdi zikrediyor da geçmişte etmiyor değil. Yani mahlukat varoluşundan bu ana kadar Allah'ı tesbihattadır. Hepsi lisan-ı hal ile Cenab-ı Hakk'ı zikreder.
Çekirdek etrafında dönen elektronlar saniyede 35 bin km. hızla dönerler. Eğer bu titreşimde biz onu duyabilsek çıldırırız. İşte o bir tesbihattır. Maddenin içindeki öyle bir yüzüştür, arayıştır ki, hepsi Allah'ı arama seferberliğidir. Buna bugün ne dersek diyelim ama aslı ve özü, mahlukatın tamamının, canlı ve cansızın Allah'ı bilmesi, O'na doğru koşmasıdır.
Şimdi burada asıl olarak bize düşen vazife şudur: Bütün varlık âlemi, hayvanından nebatatına, yıldızlarından galaksilerine, havasından suyuna kadar Allah'ı zikrederken, anarken, tesbih ederken, reva mıdır ki, O'na kul olmak, O'nu tanımak için dünyaya gönderilen insan Allah'ı tanımasın! O'nu zikretmesin! Asıl olan işte budur. Bu inceliği kavramaktır.
Biz bu mahlukattan ibret alalım ve Rabbimizi bir an dahi olsun zikirden gaflette olmayalım. Hep O'nu zikredelim.
Ne güzel söylenmiş bir ilahide:
'Zikrullah eflakı geçer
Lahut illerine göçer
Vuslat kapıların açar
Ölelim zikrullah ile
Görüşelim Mevla ile
Dost olalım Allah ile.'
Allah Zât-ı Bari'si ile, zikri ile görüşüp tanışıp Zâtı ile görüşen, bu zevk-i mânevî ile ihya olan kullarından eylesin. Bütün kardeşlerimize bu güzel yolun feyzini, muhabbetini ihsan eylesin!" (Prof. Dr. Haydar Baş, Yaşayan Kur'an; Sünnet).
"Pythagoras'ın kendisi bütün evrenin ahengini dinliyordu. Çünkü o kürelerin ve bunlar üzerinde dönen yıldızların hep birlikteki uyumunu anlıyordu. Biz ise bunu yaratılışımızın zayıflığı yüzünden işitmiyormuşuz. (Eski Pythagoracılardan Petron'a göre) 183 dünya olup bunlar her yanında 60 dünya bulunan bir üçgen şeklinde dizilmişlerdir. Geri kalan üçten her biri üçgenin köşelerine yerleşmiştir. Sıralarda yan yana olanlar birbirlerine değmekte olup toplu olarak raks ediyorlarmış gibi dönmektedirler." (Walther Kranz, Antik Felsefe).
Eğitim aldığım özel kurumdaki öğretmenlerim ve arkadaşlarıma öncelikle alıntı yaptığım felsefe kitabındaki yukarıdaki yazıyı okudum. Ardından bu kâinattaki tüm yaratılanların, en küçük atom parçacığı elektronlar da dahil olmak üzere neden bir hareket-titreşim halindedir sorusunu sordum.
Öğretmenlerim ve arkadaşlarım bu sorumun cevabını bana merakla ve ısrarla sordular. Saygıdeğer öğretmenlerim ve can dostlarıma bu sorunun cevabını muhterem hocam Prof. Dr. Haydar BAŞ Bey'in kaleme aldığı 'Yaşayan Kur'an; Sünnet' adlı eserinden alıntı yaparak ve bir fikir gazetesi olan Yeni Mesaj gazetesi aracılığıyla bu yazımda kendilerine ve diğer okuyuculara aktaracağım.
"Bütün varlık âlemi esasen kendi haliyle, kendi diliyle Allah'ı zikrediyor. 'Yerde ve gökte ne varsa hepsi Allah'ı zikretti.' (Hadid, 57/1; Haşr, 59/1; Saff, 61/1). Bu âyet-i kerimeye göre bütün varlık, canlı cansız ne kadar varlık varsa hepsi Allah'ı zikrediyor. Nerede? Hem yerde hem de semada. Semada gördüğün milyonlarca, milyarlarca yıldız ve galaksi, hepsi Allah'ı zikrediyor. Hatta Mevlana Hazretleri, 'O yıldızların yüzmesi bile Cenab-ı Hakk'ı tesbihattır' diyor.
Başka âyetlerde de, 'Yüsebbihu lillahi mâ fi's-semavati vel arz' (Haşr, 59/24; Cum'a, 62/1; Teğabun, 64/1) buyuruluyor. Yani; sebbehe-yüsebbihu/hem şimdi hem geçmişte tesbih ediyor, zikrediyor. Şimdi zikrediyor da geçmişte etmiyor değil. Yani mahlukat varoluşundan bu ana kadar Allah'ı tesbihattadır. Hepsi lisan-ı hal ile Cenab-ı Hakk'ı zikreder.
Çekirdek etrafında dönen elektronlar saniyede 35 bin km. hızla dönerler. Eğer bu titreşimde biz onu duyabilsek çıldırırız. İşte o bir tesbihattır. Maddenin içindeki öyle bir yüzüştür, arayıştır ki, hepsi Allah'ı arama seferberliğidir. Buna bugün ne dersek diyelim ama aslı ve özü, mahlukatın tamamının, canlı ve cansızın Allah'ı bilmesi, O'na doğru koşmasıdır.
Şimdi burada asıl olarak bize düşen vazife şudur: Bütün varlık âlemi, hayvanından nebatatına, yıldızlarından galaksilerine, havasından suyuna kadar Allah'ı zikrederken, anarken, tesbih ederken, reva mıdır ki, O'na kul olmak, O'nu tanımak için dünyaya gönderilen insan Allah'ı tanımasın! O'nu zikretmesin! Asıl olan işte budur. Bu inceliği kavramaktır.
Biz bu mahlukattan ibret alalım ve Rabbimizi bir an dahi olsun zikirden gaflette olmayalım. Hep O'nu zikredelim.
Ne güzel söylenmiş bir ilahide:
'Zikrullah eflakı geçer
Lahut illerine göçer
Vuslat kapıların açar
Ölelim zikrullah ile
Görüşelim Mevla ile
Dost olalım Allah ile.'
Allah Zât-ı Bari'si ile, zikri ile görüşüp tanışıp Zâtı ile görüşen, bu zevk-i mânevî ile ihya olan kullarından eylesin. Bütün kardeşlerimize bu güzel yolun feyzini, muhabbetini ihsan eylesin!" (Prof. Dr. Haydar Baş, Yaşayan Kur'an; Sünnet).
Abdülkadir HİSAR / diğer yazıları