Zamanın birinde iki kardeş varmış, biri tuğlacı diğeri çiftçi.
Tuğlacı olan oğlu tuğlaları dökmüş, göğe bakmış, "yağmur yağarsa anam ağlar" demiş.
Çiftçi olan oğlu ekini ekmiş, göğe bakmış, "yağmur yağmazsa anam ağlar" demiş.
Bu sözleri duyan babaları da demiş ki: "Desenize, yağsa da yağmasa da ananız ağlayacak."
Sorsanız oyunu "evet" verecek olan da vatanı seviyor, "hayır" verecek olan da seviyor.
Fakat ne hikmetse ikisi de birbirini hain ve kafir ilan ediyor.
Toplu taşıma araçlarında, sokaklarda, insanların görüşleri yüzünden dayak yediği, hatta ölümle tehdit edildiği bir referandum.
Akrabalar, hatta kardeşlerin dahi evet-hayır yüzünden birbirleriyle iletişimi kopardıkları bir seçim.
16 Nisan'dan sonra yine komşu komşunun külüne muhtaç olacak ama iş işten belki de geçmiş olacak.
Çünkü kimliğimizi, örfümüzü, âdetimizi de kaybettik ne yazık ki.
Hacı Bektaş'ın attığı mayayı, Atatürk'ün tekrar bize aşıladığı Türk milleti kimliği mayasını kaybettik.
"İnancımızı yaşıyoruz" diyoruz ama bir önceki attığımız adımı yalanlar hale geldik.
Siyaset deyince insanımızın aklına tek bir ifade geliyor, o da "dış güçler."
Varsa yoksa dış güçler.
Sorsan kim dış güçler diye, sayamıyor.
Ya da saymaktan korkuyor.
En yakın arkadaşını, akrabasını siyasi görüşü yüzünden hain ilan edenlere bir türlü ABD, İsrail katil dedirtemedik.
Belki de en büyük problemlerimizden biri bu.
ABD, Suriye'yi bombaladıktan sonra neredeyse Allahüekber nidaları duyacaktık bizim vatandaşlardan.
Beyaz Saray akabinde açıklama yaptı: "Eğer bebeklere kimyasal silahla saldırırsanız Trump'tan bir cevap görürsünüz."
Bu açıklamayı okuduktan sonra içimizdeki ABD hayranları, "Yetmez, daha fazla vurun, biz de yanınızdayız" dedi.
Sanki Müslümanlar girmesin diye sınıra duvar örme kararı alan Trump değil. Gayrimüslim olan da Trump değil?
15 Temmuz'un asıl faili olan, yıllardır Müslümanların başına demokrasi yalanıyla bomba yağdıran ABD değil de kim?
Bu gerçekleri görmezden gelerek hala ABD'yle kol kola olmak ve buna izah getirmeye çalışmak ne Müslümanlığa, ne insanlığa ne de başka bir şeye sığar.
Uzun lafın kısası?
Bu kafayla, bu ferasetle referandumda oy oranı olarak kim kazanır bilmem fakat sonuç ne çıkarsa çıksın ülkenin iyi bir yere gitmeyeceği aşikâr.
Son olarak, yazının en başında yazdığım kıssa da, teşbihte hata olmaz, tuğlacı-çiftçi olan evet-hayır cephesi, onların halini görüp o mükemmel sonuca vararak uyaran babaları da yaşadığımız bütün hadiseleri 30 yıl öncesinden haber veren bilge insan BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş hocadır.
Başımıza ne felaket gelirse gelsin O'nun sözünü dinlemediğimiz içindir.
Âlimler tehlikeyi gelmeden sezer ve haber verirler, cahiller ise tehlike gittiğinde ancak farkına varırlar.
Bizimkiler de o misal.
Onun yanında olan fitneden uzak durur.
Haydar Hoca fitnenin, ayrımcılığın döndüğü seçim sathında parti tabanını serbest bırakarak yine tarihe damgasını vuracak bir karar vererek yanında duranları yaşadığımız zifiri karanlık dönemde korudu.
Yıllardır insanlara anlattığı her şeyin teker teker çıktığını görünce, onun fikirleri ve kurallarının kanun olduğunu anlamamak inkâr etmektir, doğruları inkâr edenin de şeytandan farkı kalmaz.
Siz evet-hayır fitnesinde sürüklenip durun, biz fitneden uzak durarak her daim kazanan taraf olduk çok şükür.
Tuğlacı olan oğlu tuğlaları dökmüş, göğe bakmış, "yağmur yağarsa anam ağlar" demiş.
Çiftçi olan oğlu ekini ekmiş, göğe bakmış, "yağmur yağmazsa anam ağlar" demiş.
Bu sözleri duyan babaları da demiş ki: "Desenize, yağsa da yağmasa da ananız ağlayacak."
Sorsanız oyunu "evet" verecek olan da vatanı seviyor, "hayır" verecek olan da seviyor.
Fakat ne hikmetse ikisi de birbirini hain ve kafir ilan ediyor.
Toplu taşıma araçlarında, sokaklarda, insanların görüşleri yüzünden dayak yediği, hatta ölümle tehdit edildiği bir referandum.
Akrabalar, hatta kardeşlerin dahi evet-hayır yüzünden birbirleriyle iletişimi kopardıkları bir seçim.
16 Nisan'dan sonra yine komşu komşunun külüne muhtaç olacak ama iş işten belki de geçmiş olacak.
Çünkü kimliğimizi, örfümüzü, âdetimizi de kaybettik ne yazık ki.
Hacı Bektaş'ın attığı mayayı, Atatürk'ün tekrar bize aşıladığı Türk milleti kimliği mayasını kaybettik.
"İnancımızı yaşıyoruz" diyoruz ama bir önceki attığımız adımı yalanlar hale geldik.
Siyaset deyince insanımızın aklına tek bir ifade geliyor, o da "dış güçler."
Varsa yoksa dış güçler.
Sorsan kim dış güçler diye, sayamıyor.
Ya da saymaktan korkuyor.
En yakın arkadaşını, akrabasını siyasi görüşü yüzünden hain ilan edenlere bir türlü ABD, İsrail katil dedirtemedik.
Belki de en büyük problemlerimizden biri bu.
ABD, Suriye'yi bombaladıktan sonra neredeyse Allahüekber nidaları duyacaktık bizim vatandaşlardan.
Beyaz Saray akabinde açıklama yaptı: "Eğer bebeklere kimyasal silahla saldırırsanız Trump'tan bir cevap görürsünüz."
Bu açıklamayı okuduktan sonra içimizdeki ABD hayranları, "Yetmez, daha fazla vurun, biz de yanınızdayız" dedi.
Sanki Müslümanlar girmesin diye sınıra duvar örme kararı alan Trump değil. Gayrimüslim olan da Trump değil?
15 Temmuz'un asıl faili olan, yıllardır Müslümanların başına demokrasi yalanıyla bomba yağdıran ABD değil de kim?
Bu gerçekleri görmezden gelerek hala ABD'yle kol kola olmak ve buna izah getirmeye çalışmak ne Müslümanlığa, ne insanlığa ne de başka bir şeye sığar.
Uzun lafın kısası?
Bu kafayla, bu ferasetle referandumda oy oranı olarak kim kazanır bilmem fakat sonuç ne çıkarsa çıksın ülkenin iyi bir yere gitmeyeceği aşikâr.
Son olarak, yazının en başında yazdığım kıssa da, teşbihte hata olmaz, tuğlacı-çiftçi olan evet-hayır cephesi, onların halini görüp o mükemmel sonuca vararak uyaran babaları da yaşadığımız bütün hadiseleri 30 yıl öncesinden haber veren bilge insan BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş hocadır.
Başımıza ne felaket gelirse gelsin O'nun sözünü dinlemediğimiz içindir.
Âlimler tehlikeyi gelmeden sezer ve haber verirler, cahiller ise tehlike gittiğinde ancak farkına varırlar.
Bizimkiler de o misal.
Onun yanında olan fitneden uzak durur.
Haydar Hoca fitnenin, ayrımcılığın döndüğü seçim sathında parti tabanını serbest bırakarak yine tarihe damgasını vuracak bir karar vererek yanında duranları yaşadığımız zifiri karanlık dönemde korudu.
Yıllardır insanlara anlattığı her şeyin teker teker çıktığını görünce, onun fikirleri ve kurallarının kanun olduğunu anlamamak inkâr etmektir, doğruları inkâr edenin de şeytandan farkı kalmaz.
Siz evet-hayır fitnesinde sürüklenip durun, biz fitneden uzak durarak her daim kazanan taraf olduk çok şükür.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Furkan Talay / diğer yazıları
- Atatürk’ün en büyük düşmanını açıklıyorum / 22.12.2020
- Haydar Baş’ın gizli mirası / 18.12.2020
- Hüseyin Baş’a destek değil yaren olacağız / 02.05.2020
- ‘İdeal delikanlı modeli Mustafa Kemal’ / 21.01.2019
- Rockefeller ve Rothschild Ailesi-II / 04.07.2018
- Rockefeller ve Rothschild Ailesi-I / 03.07.2018
- Atatürk camileri yıktı mı? / 29.06.2018
- Atatürk'ün partisi / 27.05.2018
- Atatürk Haydar Baş Milli Ekonomi Modeli / 11.05.2018
- Atatürk'süz Çanakkale kutlaması olmaz / 21.03.2018
- Haydar Baş’ın gizli mirası / 18.12.2020
- Hüseyin Baş’a destek değil yaren olacağız / 02.05.2020
- ‘İdeal delikanlı modeli Mustafa Kemal’ / 21.01.2019
- Rockefeller ve Rothschild Ailesi-II / 04.07.2018
- Rockefeller ve Rothschild Ailesi-I / 03.07.2018
- Atatürk camileri yıktı mı? / 29.06.2018
- Atatürk'ün partisi / 27.05.2018
- Atatürk Haydar Baş Milli Ekonomi Modeli / 11.05.2018
- Atatürk'süz Çanakkale kutlaması olmaz / 21.03.2018