Prof. Dr. Baş'la Haftanın Sohbeti'nden izlenimler

Prof. Dr. Haydar Baş televizyon kanalları içinde "en uzun soluklu" programlardan birisi olan "Haftanın Sohbeti"nde dün akşam yine altı çizilecek bir Türkiye ve dünya panoraması sergiledi.

KKTC seçimleri ve Saddam'ın yakalanmasından yola çıkan Baş, önce Ortadoğu'da hedef ne? üzerine kurgulanmış ABD-İsrail senaryolarını okudu, ardından Türkiye'nin geleceğine, gelecek günlerine ilişkin bir perspektif ortaya koydu.

İsterseniz önce Ortadoğu'da neler oluyor? sorusuna Baş'ın açıklamalarından yola çıkarak, soru-cevaplı bir yöntemle karşılık arayalım. Hemen ifade edelim ki BTP Genel Başkanı'na göre, Ortadoğu'da yaşananları tek bir kare fotoğraf ile anlayabilmek mümkün değil. Fotoğrafın tamamını okuyarak ancak, bir Ortadoğu ve dünya "okuması" yapılabilir. İşte satır başları ile Baş'ın kritik açıklamaları...

Soru: Saddam'ın yakalanmasıyla bir kez daha gündeme gelen Ortadoğu denkleminde kim, hangi senaryoyu yazıyor? Ve kim hangi oyunu oynuyor?

Cevap: Her şey dünya hakimiyeti için yola çıkan ABD ve bunu Arz-ı Mev'ud hedefleri için kullanan İsrail'in saldırganlığından kaynaklanıyor.

ABD, Ortadoğu'da yüzde yüz kendine bağlı bir düzen kurmak, kendi senaryosunu hayata geçirmek için tarihten bu yana muşamba dekorlerce insanın ölümüne sebep oldu. İran'ı dünyaya "öcü" göstererek Ortadoğu'ya ilk baltayı indirdiler.

Ardından aynı Saddam'ı Kuveyt'e saldırttılar. Yine o Saddam Halepçe'de, 5 bin Kürt insanını zehirli gazlarla öllerce insanın ölümüne sebep oldu. İran'ı dünyaya "öcü" göstererek Ortadoğu'ya ilk baltayı indirdiler.

Ardından aynı Saddam'ı Kuveyt'e saldırttılar. Yine o Saddam Halepçe'de, 5 bin Kürt insanını zehirli gazlarla öldürttü. İlginçtir ki Halepçe'de kullanılan gazın etiketinde Made ın USA yazıyordu.

Bugün Saddam kendisine verilen vazifeyi yapmış birisi olarak konulduğu yerden çıkartılmıştır. Hepsi bu.

Soru: Herhalde bundan çıkartılacak dersler var?

Cevap: Çok doğru. Görüyorsunuz işte, ne kadar hizmet ederseniz edin sonunda işiniz bittiğinde, sizi gözünüzün yaşına bakmadan yeni bir senaryoya alet edebiliyorlar. Önce çukura atıp sonra da yargılayacağız diye attıkları yerden çıkartıyorlar. Geçmişte İran Şahı, henüz devr-i iktidarını tüketen Edward Şevardnadze bunun örneğidir.

Yani ABD'ye dostluklar, bağlılıklar bir izzet ve şeref getirmiyor!

Soru: Saddam hangi suçtan yargılanacak?

Cevap: Bu soru Saddam'lı sıcak gündemin en önemli konu başlığıdır.

Bildiğimiz kadarıyla ABD, Irak'a kitle imha silahları vardır diye savaş açmıştı. Yine bildiğimiz kadarıyla savaşa gerekçe tutulan kitle imha silahları -BM raporuyla da ortaya çıkmıştır ki- Irak'ta bulunamamıştır. Dolayısıyla eğer Saddam bu gerekçeden yargılanacaksa her halde sanık sandalyesine sadece o, oturmaz. Kitle imha silahı vardır diyerek Irak'a savaş açan ve orada binlerce insanın ölümüne, trilyon dolar zarara yol açan ABD kara vericilerinin asıl yargılanması gerekir.

Burada hemen şunu söyleyelim ki ABD, Irak'a yukarıda ifade ettiğimiz Saddam'ın zulümleri sebebiyle girmemiştir. Halepçe'deki katliam ya da Kuveyt'e saldırı Bush'un savaş gerekçesi değildir.

Hukuksal anlamda bunlar hem önemlidir, hem de ABD'nin gerçek niyetlerine ayna tutmaktadır.

Soru: Peki Saddam niçin şimdi yakalandı?

Cevap: Bunun pek çok sebebi olabilir. Birincisi; aylarca sürecek yargılama adındaki süreçle ABD'yi yönetenler, kendi halklarına "bakınız biz ne kadar başarılıyız" oyununu oynamak istiyor olabilirler. Yani Saddam, yaklaşan seçimlere yönelik bir atraksiyondan başka bir şey değildir.

İkincisi; Irak'taki yükselen direnci kırmak adına Saddam şimdi ortaya çıkartılmış olabilir.

Üçüncüsü; ABD, Irak'ta verdiği büyük kayıpların ardından artık deyim yerindeyse bu ölüm-kalım işlerini, kendi atadıklarından oluşan Irak Geçici Ulusal Konseyi'ne havale etmek istemektedir. Saddam'ın yakalanması işte bu sürecin, Irak'lının kendi kendisini kırmasının önünü açmış olabilir.

Soru: Saddam'ın yakalandığı gün Kıbrıs'ta da "tarih" elbisesi giydirilmiş bir seçim yaşandı. Çıkan sonuç için ne diyorsunuz?

Cevap: Açıkçası herkesin Denktaş'a teşekkür etmesi lazım. Eğer Denktaş gibi bir lider olmasaydı %50-50'lik sonuç bile sağlanamaz ve Kuzey Kıbrıs AB atına bindirilerek Rum tarafına uçurulurdu.

Seçimler öncesinde Kıbrıs'ta yuva tutan Batılı NGO'lar ve ajanlarla Kıbrıs Türk halkının iradesi ifsad edilmiştir.

Soru: Peki Türkiye bu sürpriz olmayan gelişmeler için yeterli önlemi niçin almamıştır?

Cevap: Hükümet maalesef AB'ci politikaları sebebiyle muhalefetin yanında yer tutmuş, bu tür çalışmaları engellememiştir.

Hükümet kuruluşunun ilk gününden itibaren "statükoyu değiştireceğiz" açıklamalarıyla Kıbrıs için kötü günlerin önünü açmış, AB ve Rum'u cesaretlendirmiştir.

Şimdi Denktaş vesilesiyle de olsa Kıbrıs Türk'ü bir son an, sarı ışığı yakmıştır. Türkiye'nin yapacağı çok şey vardır. Üstelik geciktirildiği taktirde telafisi olmayan çok şey...

Soru: Ne yapılmalıdır?

Cevap: İsterseniz bu cevabı şu soruda arayalım. Ne olmuştur da çok değil 25 yıl önce bir soykırıma tabi tutulan bir halk, bu işi yapanları ister hale gelmiş, getirilmiştir? İşte bu sorunun cevabını bugün hem Türkiye'nin hem de Denktaş'ın vermesi gerekmektedir.

Yetkili ve sorumlu herkes seçimin ardından, başını avuçlarının içine almalı ve nerede yanlış yaptık sorusuna cevap aramalıdır.

Adada 200 bin nüfusa rağmen unutmayalım, bir milli ve manevi heyecan oluşturulamamış, bunun eğitimi verilmemiştir. Bu ortadan kaldırılmadan hiç bir sorun çözülemez. İsterseniz her vatandaşın cebine 100 bin dolar koyun, yine çözemezsiniz.

Çünkü karşı tarafın senaryosu, hilesi çoktur.