Tarihler Temmuz 2019'u gösteriyordu. Sayın Erdoğan, Polatlı'daki bir tarlada ayağında galoşlarla çekilmiş bir resmi medyanın gündemindeydi.
Tabi tarlada galoş giyen ilk Cumhurbaşkanı, olarak tarihe geçen Sayın Erdoğan'ın açıklamaları çiftçileri heyecanlandırmıştı.
Yandaş medya haftalarca yaptıkları haberlerle adeta, 'artık dünya düşünsün' mesajı veriyordu.
Konu neydi?
Yerli traktör. Türkiye'nin ilk yerli üretim elektrikli traktörün prototipi üretilmiş ve Sayın Erdoğan, ayağındaki galoşlarla test sürüşü yapmıştı. Akabinde ise şöyle diyordu:
'Bugün Türk tarımı adına gurur verici bir adım atıyoruz. Türkiye'nin ilk yerli üretim elektrikli traktörün tanıtımını ve deneme sürüşünü yaptım. 45 dakika şarj süresi ile 7 saat aralıksız çalışabilen bu traktörümüz inşallah seri üretime hazır.
Ses yok, gürültü yok. Yüzde 95 yakıt tasarrufu sağlayan elektrikli traktörün çiftçilerimizin maliyetlerini düşüreceğine inanıyorum."
Gerçekten de çok geç kalmasına rağmen çok önemli bir adımdı. Dilovası'nda hemen fabrika kurulacak, 2021'de seri üretime geçecek ve 2023'te 1200 adet üretileceği söylendi.
Hatta yandaş medyada hükümetin, şirketten bu sayıyı yıllık 10 bin adete kadar çıkarmasını istediği belirtildi.
2022'de ise ilgili firma, Bakanlığa gönderdiği yazıda, 'projeniz değerlendirme dışı bırakılmıştır' dedi.
Kimse bozuntuya vermediği gibi medyada nedenini sorgulamadı. Sorgulayanların ise sesi duyulmadı.
Tarım, tarihten beri stratejik bir başlık. Gıda milliyetçiliği ise günümüzün başlığı.
Böylesine önemli ve de övülen bir projeden iktidar neden vazgeçmiş olabilir?
İnsanımıza, TOGG mu faydalı olurdu yoksa malum traktör mü? TOGG ile aylardır övünenler, malum traktör handikabıyla neden utanmıyorlar?
2023'te Türkiye pilli traktör üretecek seviyede değil mi? Oysa daha fazlasını üretmiştik.
Biyodizeli ilk üreten ülke Türkiye'dir
"Başlık size şaşırtıcı gelmesin, gerçek bu.
Türkiye bugün enerji konusunda büyük oranda ithalata bağımlı.
Bu bağımlılık özellikle akaryakıt konusunda öne çıkıyor.
Son yıllarda adını sık sık duyduğumuz biyodizel, fosil yakıtlara olan bağımlılığı azaltmak için kritik önemde.
Malumunuz olduğu üzere biyodizel, mısır ve ayçiçeği gibi yağlı bitkilerden elde edilen organik yağların baz ve alkolle karıştırılarak dizel yakıta çevrilmesi sonucu üretiliyor.
Biyodizel ile ilgili çalışmaların geçmişi ABD ve Avrupa ülkelerde bile ancak 20-30 yıl önce başlamışken, Türkiye'nin 1930'lu yıllarda biyodizel üretimine geçtiğini biliyor muydunuz?
Bugünlerde 37 bin metrekarelik bir alanı ABD Büyükelçiliğine satılan Atatürk Orman Çiftliği'nde (AOÇ), Atatürk'ün emriyle 1934 yılında biyodizel üretilerek, çiftlikteki traktörlerde kullanıldı. AOÇ'nin kuruluş gayesi de Anadolu'daki tarımı geliştirmekti zaten.
Dünya, Atatürk'ün 1934 yılında başardığı noktaya ancak 2000'li yıllarda gelebildi.
Devlet Planlama Teşkilatı uzmanlarından Emrah Hatunoğlu'nun uzmanlık tezi olarak hazırladığı "Biyoyakıt Teknolojilerinin Tarım Sektörüne Etkileri" adlı çalışma, "çağın yakıtı" olarak gösterilen biyoenerji türevlerinin Türkiye'deki geçmişinin Atatürklü yıllara dayandığı gerçeğini belgelerle gün yüzüne çıkardı.
Belgelere göre dünyadaki biyoyakıt teknolojisinin ilk örneği 1934 yılında Atatürk Orman Çiftliği bünyesinde geliştirildi.
Tezde yer verilen Atatürk'ün talimatıyla 1934 yılında imzalanan resmi belge, AOÇ'de 'Bitkisel Yağların Tarım Traktörlerinde Kullanımı' isimli çalışmanın devletçe başlatıldığını gösteriyor. Söz konusu belge AOÇ'de tarımsal üretimde faaliyet gösteren traktörlerde bitkisel yağların yakıt olarak kullanıldığını ispatlıyor.
Buna göre;
Türkiye'de biyoyakıt üretimi ilk defa 1931 yılında "Ananevi Ziraattan Rasyonel Ziraata" başlıklı kongrede ele alınmış.
Atatürk'ün talimatı ile 1936 yılında hazırlanan İkinci Beş Yıllık Sanayi Planı'nın "Sentetik Benzin Sanayi" adlı bölümünde benzin ve diğer fosil yakıtların ithal edilmek yerine ülke kaynakları ile elde edilmesinin önemine değinildiği de ifade ediliyor.
Atatürk'ün riyasetindeki bu çabalar olumlu sonuçlar verir ve 1942 yılında Türk Silahlı Kuvvetleri'nin benzin ihtiyacının yüzde 20'si biyoetanol ile harmanlanarak karşılanır.
Bu başarılı sonuçlara rağmen Atatürk'ün ölümünden sonra bütün çalışmalar ve araştırmalar durur.
Ve bugün Türkiye, dünyanın en pahalı mazotunu çiftçisine, üzerine ÖTV ve KDV gibi vergiler de bindirerek satan ülke haline bu şekilde gelir.
Atatürk'ün tek başarısı Türkiye'yi kurmak değil, yepyeni bir ülkede pek çok konuda dünya ülkelerinden çok önce atılım gerçekleştirmesidir de aynı zamanda.
Atatürk'ü hainlerin ve de Türkiye düşmanlarının gözüyle değil de bizzat kendisinin başarılarıyla, önyargılardan uzak bir şekilde değerlendiren herkes, Atatürk'e hayranlık duymaktan kendini alıkoyamayacaktır.
"Anıtkabir'i ziyaret ederken abdestli olun" diyen Prof. Dr. Haydar Baş'ın gerçek Atatürk ile bu milleti buluşturmak istemesinin nedenlerinden biri de budur." (Orhan Dede Yeni Mesaj 05 Eylül 2017)
- AKP ve MHP, Türkiye’nin gerçek düşmanını perdeliyor / 27.11.2024
- Tam bağımsız Türkiye için vakit tamam, söz konusu vatandır / 25.11.2024
- Sinirde Avrupa’da birinci dünyada ikinci olmuşuz / 24.11.2024
- Tarımı bitirdiler… Şahidim Sayın Erdoğan’dır / 23.11.2024
- Ümmü'l-Benin gibi Ehl-i Beyt’i sevmek / 22.11.2024
- Mevzu kılıç kaldırmak değil, Atatürk / 21.11.2024
- AKP, Türkiye’de fakirliği bitiren partidir! / 20.11.2024
- Türk Milleti nasıl sıradanlaştırıldı? / 18.11.2024
- AKP’den önce Suriye’de PYD yoktu / 17.11.2024