Kanuni'nin fermanı: Benim maksadım odur ki, her mahalleye su aka! Müsaid yerlere çeşmeler yapıla.. Elverişli olmayan yerlere ise kuyular açıla.. Böylece tatlı sular her tarafa ulaştırıla...
Su meselesinin halli için Sinan'ı vazîfelendiren Kânûnî'nin şu hassâsiyeti takdîre şâyândır: "Benim maksadım odur ki, her mahalleye su aka! Müsaid yerlere çeşmeler yapıla.. Elverişli olmayan yerlere ise kuyular açıla.. Böylece tatlı sular her tarafa ulaştırıla.. Bütün teb'am da, bundan istifâde edip devletimin devamına duâcı olalar!.." İstanbul'da su meselesi halledilirken mübârek topraklar da unutulmamıştır. Kânûnî'nin hayırsever kızı Mihrimah Sultan, Mîmâr Sinan'a "Ayn-ı Zübeyde" suyunu nakleden su yollarını tamir ettirmiş ve gerek mukaddes belde halkının gerekse hacıların ihtiyaçlarını da görmüştür. Sinan'ın su mühendisliği, inşâ ettiği câmîler ve binâlar kadar mühimdir. Zîrâ o, medeniyyetimizin adını "su medeniyyeti" yapmıştır. Diğer taraftan Sinan'ın su hizmetlerini yürüttüğü sırada onun isminin tarihteki yerini tâyin edecek bir eserin inşâ emri de Kânûnî tarafından kendisine verilmişti. Bu eser muhteşem Süleymaniye olacaktı. Şöyle ki:
Rüyada görülen eserRivâyete göre Kânûnî Sultan Süleyman Han, bu câmî-i şerîfin inşâsına karar verdiği zaman bir gece rüyâsında Allâh Rasûlü -sallâllâhü aleyhi ve sellem-'i gördü. Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-, ona câmînin nereye yapılacağını göstermekten başka câmînin iç ve dış unsurları hakkında da birtakım tâlimatlar verdi. Bunları:"- Minberi şuraya, mihrâbı şuraya, kürsüyü de şuraya yapasınız!" şeklinde tafsîlatlı bir şekilde ifâde buyurdu. Büyük bir heyecan ve sürûrla uyanan Kânûnî, Âlemlerin Efendisi'ne salevât getirerek gözyaşları içinde Cenâb-ı Hakk'a şükretti. Ertesi gün ilk iş olarak derhal Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-'in işâret buyurduğu mahalle giderek Mîmârbaşı Koca Sinan'ı oraya çağırdı ve buraya bir câmî-i şerîf yaptıracağını söyledi. Koca Sinan da, zaten bu teklîfi bekliyormuşçasına Sultan'a: - Devletlü Sultanım! Câmîyi bu yere şu minvâl üzere yaparız; mihrâbı şurada, minberi şurada, kürsüsü de şurada olur, diyerek Kânûnî'ye rü'yâsında vâkî olan Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-'in mübârek ifâdelerini tekrarladı. Bunun üzerine Kânûnî, mütebessim bir şekilde Sinan'a bakarak: - Mîmârbaşı! Haberli gibisin, dedi. Koca Sinan, başını edeble önüne eğdi ve aynı rü'yâyı sâdıkayı kendisinin de gördüğünü izhâr sadedinde: - Sultanım! Sizin hemen arkanızda idim, dedi. Bu durum karşısında sürûr ve heyecanı bir kat daha artan Kânûnî, derhal: - O halde tiz câmî-i şerîfin inşâsı başlasın, diye fermân eyledi. Zâten bu emri bekleyen Mîmârbaşı Koca Sinan, vakit geçirmeden hazırlıklarını tamamladı ve yüce mâbedin inşâsını, Şeyhülislam Ebussuûd Efendi'nin temele ilk taşı koymasıyla başlattı. Eseri, devrin teknolojik yetersizliklerine rağmen yedi yılda tamamladı.
Su meselesinin halli için Sinan'ı vazîfelendiren Kânûnî'nin şu hassâsiyeti takdîre şâyândır: "Benim maksadım odur ki, her mahalleye su aka! Müsaid yerlere çeşmeler yapıla.. Elverişli olmayan yerlere ise kuyular açıla.. Böylece tatlı sular her tarafa ulaştırıla.. Bütün teb'am da, bundan istifâde edip devletimin devamına duâcı olalar!.." İstanbul'da su meselesi halledilirken mübârek topraklar da unutulmamıştır. Kânûnî'nin hayırsever kızı Mihrimah Sultan, Mîmâr Sinan'a "Ayn-ı Zübeyde" suyunu nakleden su yollarını tamir ettirmiş ve gerek mukaddes belde halkının gerekse hacıların ihtiyaçlarını da görmüştür. Sinan'ın su mühendisliği, inşâ ettiği câmîler ve binâlar kadar mühimdir. Zîrâ o, medeniyyetimizin adını "su medeniyyeti" yapmıştır. Diğer taraftan Sinan'ın su hizmetlerini yürüttüğü sırada onun isminin tarihteki yerini tâyin edecek bir eserin inşâ emri de Kânûnî tarafından kendisine verilmişti. Bu eser muhteşem Süleymaniye olacaktı. Şöyle ki:
Rüyada görülen eserRivâyete göre Kânûnî Sultan Süleyman Han, bu câmî-i şerîfin inşâsına karar verdiği zaman bir gece rüyâsında Allâh Rasûlü -sallâllâhü aleyhi ve sellem-'i gördü. Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-, ona câmînin nereye yapılacağını göstermekten başka câmînin iç ve dış unsurları hakkında da birtakım tâlimatlar verdi. Bunları:"- Minberi şuraya, mihrâbı şuraya, kürsüyü de şuraya yapasınız!" şeklinde tafsîlatlı bir şekilde ifâde buyurdu. Büyük bir heyecan ve sürûrla uyanan Kânûnî, Âlemlerin Efendisi'ne salevât getirerek gözyaşları içinde Cenâb-ı Hakk'a şükretti. Ertesi gün ilk iş olarak derhal Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-'in işâret buyurduğu mahalle giderek Mîmârbaşı Koca Sinan'ı oraya çağırdı ve buraya bir câmî-i şerîf yaptıracağını söyledi. Koca Sinan da, zaten bu teklîfi bekliyormuşçasına Sultan'a: - Devletlü Sultanım! Câmîyi bu yere şu minvâl üzere yaparız; mihrâbı şurada, minberi şurada, kürsüsü de şurada olur, diyerek Kânûnî'ye rü'yâsında vâkî olan Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-'in mübârek ifâdelerini tekrarladı. Bunun üzerine Kânûnî, mütebessim bir şekilde Sinan'a bakarak: - Mîmârbaşı! Haberli gibisin, dedi. Koca Sinan, başını edeble önüne eğdi ve aynı rü'yâyı sâdıkayı kendisinin de gördüğünü izhâr sadedinde: - Sultanım! Sizin hemen arkanızda idim, dedi. Bu durum karşısında sürûr ve heyecanı bir kat daha artan Kânûnî, derhal: - O halde tiz câmî-i şerîfin inşâsı başlasın, diye fermân eyledi. Zâten bu emri bekleyen Mîmârbaşı Koca Sinan, vakit geçirmeden hazırlıklarını tamamladı ve yüce mâbedin inşâsını, Şeyhülislam Ebussuûd Efendi'nin temele ilk taşı koymasıyla başlattı. Eseri, devrin teknolojik yetersizliklerine rağmen yedi yılda tamamladı.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.