İsrail'in Ortadoğu'nun tam ortasında yıllardan beri sürdürdüğü terör tüm dünyanın gözü önünde pervasızca sürüyor. 11 Eylül sonrasında dünya kamuoyunun teröre karşı savaş ve birliktelik konusundaki iradesini(!) ortaya koymuşken İsrail'in katliamlarını durduracak tek bir irade görün(e)müyor.
Keza İsrail gücünü nereden alıyorsa yıllardan beri kendisini sınırlayacak hiçbir uluslararası kurala ve BM kararlarına uymuyor. İşgal ettiği topraklardan çekilmesine ilişkin pek çok BM kararı bulunmasına rağmen İsrail, Filistin'e ait bölgeleri her seferinde yeni bir bahaneyle daha da fazla işgal ediyor.
Ortaya atılan Suudi planı ise İsrail'in yıllardan beri hedeflediği bir sonuçtu aslında. Ancak o planı da kabul etmesi için hala kendisine yönelik saldırıların durdurulmasını istiyor. Her zamanki gibi bir taşla pek çok kuş avlamanın peşinde. Zira yıllardan beri kendi dayattığı bir planı kabul etmek için Filistin'den daha çok adım bekliyor. Suudi planı İsrail'in 1967 yılındaki sınırlara çekilmesi durumunda Arap ülkelerinin İsrail'i tanıyacaklarını öneriyor. Ancak İsrail, Filistin'e daha doğrusu Arap dünyasına ölümü gösterip sıtmaya razı etmeye çalışıyor ve bunda da başarılı olacağına herkes emin olabilir. Beyrut Kasabının başbakan olmasından beri hedeflediği buydu.
İsrail, 1967 yılındaki sınırlara çekildiği zaman (ki bu hiçbir zaman olacak değil), Filistinlilerin de durumunu 1967 yılının gerisine çekmeye çalışıyor.
Zira Arafat o zaman sürgündeydi, şimdiki tecrit politikası da yeniden aynı sona ulaştırmak. Sorun sadece Arafat'ın abluka altında tutulması değil elbette, İsrail bunu özellikle yapıyor. Dünyanın tüm ilgisini buraya çekmek İsrail'in planladığı bir sonuçtu ve bunu başardı. Çünkü bundan sonraki plan Arafat'ın adı barış olan masaya oturmamasını sağlamak ve böylece Filistin tarafının gerçekten 'terörist' olarak tescil etmek. Çünkü bu şartlarda Arafat'ın, Şaron'un karşısında masaya oturması mümkün değil. O zaman İsrail tüm dünya kamuoyuna ve hatta Arap dünyasına Filistin'in barış değil fakat terör istediğini söyleyecek.
Bundan sonra sahneyi Amerika alacak ve terör yaftasını boynuna takmadan masaya oturmasını aksi takdirde İsrail'in meşru müdafaa hakkının varlığını fısıldayacak Filistin tarafına.
Bu toz duman arasında benimki de bir senaryo olabilir. Ancak İsrail'in Ortadoğu'ya gelişini ve o günden bu güne izlediği siyaseti takip edenler bu senaryoyu çok da tutarsız bulmayacaklarını sanıyorum.
İsrail'in 'Büyük İsrail' amacında epey yolu var. Kurulduğu tarihten bu yana çok mesafe aldı. Ancak kendisine ayak-bağı olan Filistin'i çabucak aşmak zorunda. Yıllardan beri Büyük İsrail için attığı adımları sıklaştırmak istiyor. Ulaşacağı ilk önemli menzil Ortadoğu'da Arap olmayan bir unsurun kuracağı zayıf ve denetimini kendi eline alacağı bir Kürt devleti. Bu amaçla 1960 lı yıllardan beri Kuzey Irak'ta bulunan Kürt gruplara dostluğunu ve yardımlarını esirgemiyor.
Batı dünyasında Irak'ta bir Kürt devletinin kurulması için desteğin en yoğun olduğu 1982 yılında Washington'da Kürt devleti kurulması için lobi yapanların en başında bu günün başbakanı Ariel Şaron bulunuyordu. Hem de gizli kapaklı değil gazete sayfalarına haber olacak şekilde. Yine 1983 yılında Türkiye'nin Kuzey Irakta terör örgütüne karşı harekatına, daha 1982 yılında Lübnan'ı yeni işgal etmiş olan İsrail'in Başbakan yardımcısı ve dışişleri bakanı Şamir, "Türkiye Kürdistan'ı işgal altında tutan devletlerden birisi" olarak nitelemişti.
İsrail'in kurulmasından önce Ortadoğu bölgesine yerleşecek Arapların dışında yeni bir ulusun ve bu ulusa ait devletin bölgenin yerleşik hakim unsuru olan Arapların arasında sıkışacağı ve kuşatılacağı belirgin şekilde ortadaydı.
İsrail bu durumun kendi lehine dengelenmesi için, Arap coğrafyası içinde Araplık ile çelişkisi olan her unsuru kullanmak istemiş ve kullanmıştır. Bu amaçla Kuzey Irakta bulunan Kürt Yahudileri kullanılmış ve 1950 yıllarında bu insanların büyük bölümü İsrail'e getirilmişlerdir. Bu ilgi günümüze kadar geliştirilmiş ve halen devam etmektedir.
Körfez savaşı da iyi etüt edildiği zaman bu amaca yönelik olarak hazırlandığı ortaya çıkacaktır. Zira büyük İsrail'in kurulması için Irak etnik ve mezhebi temeller üzerinde bölünecektir, kuzeyde bir Kürt devleti, ortada bir sünni ve güneyde Şii devleti. Bu bölünme İsrail'in güvenliği için şarttır. Bu tespit 'İsrail için Strateji' adlı bir çalışmadan alınmıştır.
Bu tespit doğrultusunda ABD'nin 1. Körfez Savaşından sonra 36. paralelin üstünde Irak denetimini kaldırmasını ve Kuzey Irakta bir oluşumun yeşermesi için hem de Türk topraklarında Çekiç Güç'ü niçin kurduğu anlaşılacaktır sanırım. O günden bu güne bir tek adı konmamış olan Kuzey Iraktaki oluşumun hangi sınırlara dayanacağı ortada. 1. Körfez Savaşı başlar başlamaz bizim politikacılarımız bir koyup üç almanın derdindeyken Prof. Dr. Haydar Baş, "Bu oyun Türkiye'ye karşı oynanıyor, çok dikkatli olmalıyız" derken aval aval bakanlar 2002 yılının baharında 2. Körfez savaşına yeni senaryolar üretmeye şimdiden başlasınlar.
Keza İsrail gücünü nereden alıyorsa yıllardan beri kendisini sınırlayacak hiçbir uluslararası kurala ve BM kararlarına uymuyor. İşgal ettiği topraklardan çekilmesine ilişkin pek çok BM kararı bulunmasına rağmen İsrail, Filistin'e ait bölgeleri her seferinde yeni bir bahaneyle daha da fazla işgal ediyor.
Ortaya atılan Suudi planı ise İsrail'in yıllardan beri hedeflediği bir sonuçtu aslında. Ancak o planı da kabul etmesi için hala kendisine yönelik saldırıların durdurulmasını istiyor. Her zamanki gibi bir taşla pek çok kuş avlamanın peşinde. Zira yıllardan beri kendi dayattığı bir planı kabul etmek için Filistin'den daha çok adım bekliyor. Suudi planı İsrail'in 1967 yılındaki sınırlara çekilmesi durumunda Arap ülkelerinin İsrail'i tanıyacaklarını öneriyor. Ancak İsrail, Filistin'e daha doğrusu Arap dünyasına ölümü gösterip sıtmaya razı etmeye çalışıyor ve bunda da başarılı olacağına herkes emin olabilir. Beyrut Kasabının başbakan olmasından beri hedeflediği buydu.
İsrail, 1967 yılındaki sınırlara çekildiği zaman (ki bu hiçbir zaman olacak değil), Filistinlilerin de durumunu 1967 yılının gerisine çekmeye çalışıyor.
Zira Arafat o zaman sürgündeydi, şimdiki tecrit politikası da yeniden aynı sona ulaştırmak. Sorun sadece Arafat'ın abluka altında tutulması değil elbette, İsrail bunu özellikle yapıyor. Dünyanın tüm ilgisini buraya çekmek İsrail'in planladığı bir sonuçtu ve bunu başardı. Çünkü bundan sonraki plan Arafat'ın adı barış olan masaya oturmamasını sağlamak ve böylece Filistin tarafının gerçekten 'terörist' olarak tescil etmek. Çünkü bu şartlarda Arafat'ın, Şaron'un karşısında masaya oturması mümkün değil. O zaman İsrail tüm dünya kamuoyuna ve hatta Arap dünyasına Filistin'in barış değil fakat terör istediğini söyleyecek.
Bundan sonra sahneyi Amerika alacak ve terör yaftasını boynuna takmadan masaya oturmasını aksi takdirde İsrail'in meşru müdafaa hakkının varlığını fısıldayacak Filistin tarafına.
Bu toz duman arasında benimki de bir senaryo olabilir. Ancak İsrail'in Ortadoğu'ya gelişini ve o günden bu güne izlediği siyaseti takip edenler bu senaryoyu çok da tutarsız bulmayacaklarını sanıyorum.
İsrail'in 'Büyük İsrail' amacında epey yolu var. Kurulduğu tarihten bu yana çok mesafe aldı. Ancak kendisine ayak-bağı olan Filistin'i çabucak aşmak zorunda. Yıllardan beri Büyük İsrail için attığı adımları sıklaştırmak istiyor. Ulaşacağı ilk önemli menzil Ortadoğu'da Arap olmayan bir unsurun kuracağı zayıf ve denetimini kendi eline alacağı bir Kürt devleti. Bu amaçla 1960 lı yıllardan beri Kuzey Irak'ta bulunan Kürt gruplara dostluğunu ve yardımlarını esirgemiyor.
Batı dünyasında Irak'ta bir Kürt devletinin kurulması için desteğin en yoğun olduğu 1982 yılında Washington'da Kürt devleti kurulması için lobi yapanların en başında bu günün başbakanı Ariel Şaron bulunuyordu. Hem de gizli kapaklı değil gazete sayfalarına haber olacak şekilde. Yine 1983 yılında Türkiye'nin Kuzey Irakta terör örgütüne karşı harekatına, daha 1982 yılında Lübnan'ı yeni işgal etmiş olan İsrail'in Başbakan yardımcısı ve dışişleri bakanı Şamir, "Türkiye Kürdistan'ı işgal altında tutan devletlerden birisi" olarak nitelemişti.
İsrail'in kurulmasından önce Ortadoğu bölgesine yerleşecek Arapların dışında yeni bir ulusun ve bu ulusa ait devletin bölgenin yerleşik hakim unsuru olan Arapların arasında sıkışacağı ve kuşatılacağı belirgin şekilde ortadaydı.
İsrail bu durumun kendi lehine dengelenmesi için, Arap coğrafyası içinde Araplık ile çelişkisi olan her unsuru kullanmak istemiş ve kullanmıştır. Bu amaçla Kuzey Irakta bulunan Kürt Yahudileri kullanılmış ve 1950 yıllarında bu insanların büyük bölümü İsrail'e getirilmişlerdir. Bu ilgi günümüze kadar geliştirilmiş ve halen devam etmektedir.
Körfez savaşı da iyi etüt edildiği zaman bu amaca yönelik olarak hazırlandığı ortaya çıkacaktır. Zira büyük İsrail'in kurulması için Irak etnik ve mezhebi temeller üzerinde bölünecektir, kuzeyde bir Kürt devleti, ortada bir sünni ve güneyde Şii devleti. Bu bölünme İsrail'in güvenliği için şarttır. Bu tespit 'İsrail için Strateji' adlı bir çalışmadan alınmıştır.
Bu tespit doğrultusunda ABD'nin 1. Körfez Savaşından sonra 36. paralelin üstünde Irak denetimini kaldırmasını ve Kuzey Irakta bir oluşumun yeşermesi için hem de Türk topraklarında Çekiç Güç'ü niçin kurduğu anlaşılacaktır sanırım. O günden bu güne bir tek adı konmamış olan Kuzey Iraktaki oluşumun hangi sınırlara dayanacağı ortada. 1. Körfez Savaşı başlar başlamaz bizim politikacılarımız bir koyup üç almanın derdindeyken Prof. Dr. Haydar Baş, "Bu oyun Türkiye'ye karşı oynanıyor, çok dikkatli olmalıyız" derken aval aval bakanlar 2002 yılının baharında 2. Körfez savaşına yeni senaryolar üretmeye şimdiden başlasınlar.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Mustafa Çiçek / diğer yazıları
- Birlik çağrısı / 27.10.2014
- Yol ayrımı / 15.08.2014
- Ey cumhur, kimi seçmek istersin?.. / 26.07.2014
- Yazmadan önce okumayı öğrenmek / 24.07.2014
- Ya Büyük İsrail, Ya Büyük Türkiye!.. / 22.07.2014
- Özgürleşme ve İslam Dünyası / 18.07.2014
- Cumhurbaşkanı ne iş yapar? / 16.07.2014
- Ramazanın çağrıştırdıkları... / 08.07.2014
- Geleceğin inşası / 19.06.2014
- Soma faciası ve madenlerde yaşam odası zorunluluğu... / 23.05.2014
- Yol ayrımı / 15.08.2014
- Ey cumhur, kimi seçmek istersin?.. / 26.07.2014
- Yazmadan önce okumayı öğrenmek / 24.07.2014
- Ya Büyük İsrail, Ya Büyük Türkiye!.. / 22.07.2014
- Özgürleşme ve İslam Dünyası / 18.07.2014
- Cumhurbaşkanı ne iş yapar? / 16.07.2014
- Ramazanın çağrıştırdıkları... / 08.07.2014
- Geleceğin inşası / 19.06.2014
- Soma faciası ve madenlerde yaşam odası zorunluluğu... / 23.05.2014






















































































