Suriye'de Devlet Başkanı Beşar Esad'ı devrilmesi ile 1 Mart'a kadar geçici hükümet ülkenin yönetimini üstlendiğini duyurdu. Peki, gelecek günler neye gebe?
13 Aralık'ta ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken Türkiye'ye geldi. Blinken, Erdoğan ve Fidan ile görüşmelerinde, ABD'nin IŞİD'e karşı YPG'nin öncülüğündeki SDG ile süren ortaklığını ele aldı. Türkiye ise ABD'nin YPG ile iş birliğini sonlandırmasını ve askerlerini Suriye'den çekmesini beklerken, Erdoğan PKK'nın güçlenmesine ve IŞİD'le mücadelede zafiyete izin vermeyeceğimizi vurguladı.
Aslında ABD, birçok ağızdan SDG kontrolündeki bölgede yani Fırat'ın doğusunda yer alan bölgede 900 Amerikan askerinin IŞİD ile mücadele için kalacağını ve bu konuda SDG ile ortaklıklarına devam edeceklerini ifade etmiş idi. Mesela Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Sözcüsü John Kirby, 10 Aralık'ta ABD'nin Türkiye'nin terörle mücadele endişelerini meşru bulduğunu ancak yine de IŞİD ile mücadele için SDG ile ortaklıklarını sürdüreceklerini vurgulayanlardan bir isim.
ABD Merkez Kuvvetler (CENTCOM) Komutanı General Kurilla, 11 Aralık'ta Suriye'deki üsleri gezdi ve YPG/PKK ile buluştu. Amerika adına Ankara'ya verdiği mesaj çok net: "Yeni çatışmalar ve ilave cepheler açılması kimsenin çıkarına değil." Bu, aba altından sopa göstermekten başka bir şey değil. Pentagon'dan da bugün, takip ettiğim basın mensubu arkadaşların ifadeleri ile "Gerginlik istemiyoruz" şeklinde bir açıklama geldi. Yani şu anda, YPG ve SDG meselesini, adı her ne olursa olsun, kabullenmemiz konusunda Amerika çok net bir şekilde baskı yapıyor.
Türkiye'nin gelinen noktada elinde ateşle oynadığı çok net. Ve ne yazık ki; her ne kadar yandaş medyada tam tersi gösterilse de Türkiye'nin eli her zamankinden daha zayıf.
Son 22 yıldır Büyük Orta Doğu Projesi'nin nasıl ilerlediğini net bir şekilde görüyoruz. Bu projenin eş başkanı olan Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ı bu işin dışında tutmak mümkün değil. Zaten kendisi de bu eş başkanlık meselesini açıkça ifade etmişti. Hatırlarsanız, Esad'ın Şam'dan ayrılmasının ardından Ahmet Davutoğlu'nun yaptığı bir açıklamada, "Eğer bir başarı varsa, başta Erdoğan olmak üzere hepimize aittir" demişti. Bu da çok net bir tabloyu gözler önüne seriyor. Şu anda muhalefette olan ve güya Erdoğan'ın karşısında olan Davutoğlu'nun da bu açıklamada bulunması, gelinen noktaya hükümetin bilinçli olarak geldiğinin ispatıdır. Demek ki; bölgede gelinen nokta, AKP'nin kuruluş felsefesi ile uygundur. Yani Büyük Ortadoğu Projesi ile parti projeleri uyuşmaktadır.
Şöyle bir geriye gidelim. 2004'ten beri BOP işlerken, en net ve en etkili muhalefeti ortaya koyan Bağımsız Türkiye Partisi kadroları olmuştur. Her aşamada hep tehlikeleri anlatan, milletin önüne çözüm önerileri sunan başka bir kadro olmamıştır. Son süreçte de BTP Lideri Hüseyin Baş ve Bağımsız Türkiye Partisi kadroları gibi gelişmeleri Türk Milleti gözüyle okuyan ya da yorumlayan bir siyasi ekip olmamıştır. Tam aksine bu durum, hükümet trolleri tarafından "Büyük Osmanlı Projesi" olarak lanse edilmeye bile başlanmıştır. İşte tam da bu, olayın bam telidir. Bu yüzden, Orta Doğu ve Osmanlı bağlamını çok net ortaya koymamız gerekiyor. BOP'un bazı vatandaşlarımıza, imparatorluk hayallerinin yeşertilmesi gibi inandırılmış olması çok acı bir durumdur.
Yurtdışındaki tarafsız basını, hatta Amerikan, Avrupa, Arap basınını bile takip edenler bu olayların gerçek yüzünü açıkça görecektir. Çünkü tüm taraflar, her adımı açık açık atmaktadırlar. Hatta anlaşılan taraflar aylar öncesinden belli noktalarda anlaşmışlar, ardından olaylar sahneye konulmaya başlanmıştır.
Milletimizin artık net bir duruş sergilemesi gerekiyor. Milli bir duruş gösteren siyasilerin yanında olmak bir zorunluluktur. Eğer bu milli duruş ortaya konmazsa, Suriye gibi benzer bir hali yaşayacağımız bir gerçektir.
Bakınız, Esad rejiminin çöküşünün ana sebeplerinden biri, yıllarca uygulanan ambargoların Suriye ekonomisini çökertmesidir. Bu süreçte, vatandaşların devlet hizmetlerine olan güveni sarsıldı. Muhaliflerin ilerlemesine hiç direnmediler. Bugün Türkiye'ye de benzer bir süreç dayatılıyor. Ekonomik sıkıntılar diz boyu ve her gelen gün geçen günü aratıyor. Bu ekonomik çöküş ister istemez milletimizin de dirençlerini kırmaktadır. Acaba benzeri bir süreçte biz millet olarak ne denli bir direnç ortaya koyabileceğiz?
Bugün siyasi iktidarın ülkenin geleceğini düşünerek adım atması gerekiyor. Sadece yerli ve milli bir bakış açısıyla bu sorunların üstesinden gelinebilir. Ateşle oynamayı bırakıp, kendi milli menfaatlerimize uygun net bir duruş ortaya koymamız şarttır. Algı yönetimi ile süreci yönetmek, lafla peynir gemisi yürütmeye benzer.
Unutmayalım lafla peynir gemisi yürümez.
- Orta Doğu’da kurgulanan oyunlar ve Türkiye’nin geleceği / 16.12.2024
- 3. Dünya Savaşı ve Türkiye'nin pozisyonu / 10.12.2024
- Türkiye’nin Orta Doğu politikası ve BOP / 09.12.2024
- Kısa günün kârına satmak mı? / 06.12.2024
- Madenlerin özelleştirilmesinin ekonomik ve sosyal yansımaları / 04.12.2024
- Türkiye'nin zenginliği ve özelleştirme tartışmaları / 29.11.2024
- 10 Kasım’da Anıtkabir’e akın / 21.11.2024
- Ne için "Vakit tamam”? / 20.11.2024
- Gardırop Atatürkçülüğü / 19.11.2024