Hasan-ı Basrî hazretleri, Ömer bin Abdülazîz'e yazdığı mektubunda son olarak şöyle dedi:
"Ey müminlerin emîri,Senin felâketine sebeb olan şeylerden istifâde eden insanlar seni gaflete düşürmesin. Kendileri dünyâ menfaatlerini elde etmek için seni âhirette kavuşacağın nîmetlerden uzaklaştırırlar. Bu günkü gücüne kuvvetine bakma, âhirette hâlinin ne olacağını düşün ve ona göre iş yap.Ölüm bir ağ gibi seni sarmış her an yaklaşmaktadır. Hesap vereceksin. Ey müminlerin emîri! Sana şefkat edip, elimden gelen nasîhatı yaptım. Bu mektubumu dostunu tedâvi eden tabibin ilâcı gibi kabûl et. O, dostunu şifâya kavuşturmak için acı ilâç içirir. Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerine olsun ey müminlerin emîri."Basra'da bulunduğu sırada evlenen Hasan-ı Basrî hazretlerinin Saîd ve Abdullah isminde iki oğlu ile bir kızı oldu. Mütevâzî bir evde yaşadığı gibi evinden hiç misâfiri eksik olmazdı. Tek başına yemek yediği görülmedi. Onun iki türlü meclisi vardı. Birincisi mütevâzi ve kerpiçten yapılmış olan evi, ikincisi ise mescidiydi. Mesciddeki meclisi umûmî olup ona herkes gelebiliyor ve orada her ilimden konuşulabiliyordu. Evindeki meclis ise husûsiydi. Daha ziyâde yakın dostları olanlar oraya gelebiliyordu.Bâzan evinin misâfirlerle dolup taştığı da olurdu. Hattâ öyle zamanlar olurdu ki, sabahın erken saatlerinde gelenler bir türlü evden ayrılmak istemezlerdi.
"Ey müminlerin emîri,Senin felâketine sebeb olan şeylerden istifâde eden insanlar seni gaflete düşürmesin. Kendileri dünyâ menfaatlerini elde etmek için seni âhirette kavuşacağın nîmetlerden uzaklaştırırlar. Bu günkü gücüne kuvvetine bakma, âhirette hâlinin ne olacağını düşün ve ona göre iş yap.Ölüm bir ağ gibi seni sarmış her an yaklaşmaktadır. Hesap vereceksin. Ey müminlerin emîri! Sana şefkat edip, elimden gelen nasîhatı yaptım. Bu mektubumu dostunu tedâvi eden tabibin ilâcı gibi kabûl et. O, dostunu şifâya kavuşturmak için acı ilâç içirir. Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerine olsun ey müminlerin emîri."Basra'da bulunduğu sırada evlenen Hasan-ı Basrî hazretlerinin Saîd ve Abdullah isminde iki oğlu ile bir kızı oldu. Mütevâzî bir evde yaşadığı gibi evinden hiç misâfiri eksik olmazdı. Tek başına yemek yediği görülmedi. Onun iki türlü meclisi vardı. Birincisi mütevâzi ve kerpiçten yapılmış olan evi, ikincisi ise mescidiydi. Mesciddeki meclisi umûmî olup ona herkes gelebiliyor ve orada her ilimden konuşulabiliyordu. Evindeki meclis ise husûsiydi. Daha ziyâde yakın dostları olanlar oraya gelebiliyordu.Bâzan evinin misâfirlerle dolup taştığı da olurdu. Hattâ öyle zamanlar olurdu ki, sabahın erken saatlerinde gelenler bir türlü evden ayrılmak istemezlerdi.