Onları birleştiren dünyaya bağlılıkları
Amr b. As, Muaviye’den hoşlanmaz, Muaviye de Amr’ı sevmezdi. Böyle olduğu hâlde menfaat, ikisini de Hz. Ali aleyhinde birleştirmişti. Amr, bir gün Muaviye’ye, “İkimizi birleştiren, ne Osman’ın yakınlığıdır, ne ona olan sevgimiz; bizi, dünyaya bağlılığımız birleştirdi” demişti
24.06.2022 06:00:00





Arap dâhilerinden sayılan As oğlu Amr, Osman'ın evi kuşatılınca işin nereye varacağını anlamış, oğulları Abdullah'la Muhammed'i alarak Filistin'e gitmişti. Oradaki evinde, hiç kimseyle görüşmeyerek bir yalnızlık hayatı sürüyordu.
Hz. Osman'ın ölümünü duyunca hüngür hüngür ağlamıştı. Talha'nın halifeliğini isterken Hz. Ali'nin halife olduğunu duyunca da pek canı sıkılmıştı, pek korkmuştu. Talha'yla Zübeyr'in isyanını duyunca sevinmişti, ümitlenmişti. Cemel savaşının sonucu, onu kederlere gark etmişti. Nihâyet Muâviye'nin Hz. Ali'ye biat etmediğini duyunca ne yapalım diye oğlu Abdullah'a sormuştu.
Abdullah, babasından önce Müslüman olmuş bir zattı. Din hukuk bilgisini iyi bilirdi. Dedi ki: "Ebu Bekir ile Ömer senden razı olarak bu dünyadan göçtüler. Halk, tek bir fikir etrafında toplanıncaya dek evinden çıkma."
Öbür oğlu Muhammed, Arap yiğitlerindendi. Babasına, "Sen bu kavmin ulularındansın, bu iş sensiz bitmez, bitmemesi de gerektir" dedi.
Amr, "Abdullah, sen bana âhiretimce hayırlı olanı tavsiye ettin, Muhammed'se dünyamca faydalı olan yolu gösteriyor" dedi.
Fakat Abdullah da Hz. Ali'nin aleyhinde bulunanlardandı; bu tavsiyesi, zamana göre bir siyasetten başka bir şey değildi.
Sonra Şam'a gitmeye karar verdi. Abdullah, "Mutlaka bir yere gideceksen Kûfe'ye gidelim" dediyse de o, "Ali'nin bizim gibilere ihtiyacı yok. Yiğitlikte, üstünlükte, ilk Müslüman oluşta, Hz. Peygambere yakınlıkta onun eşi bulunmaz. Bizim işimize Muâviye gelir. Oğlun babaya itaati de farzdır, haydi kalkın gidelim" dedi.
İki oğluyla beraber Şam'a gelen Amr'a Muaviye büyük iltifatlarda bulundu, ona da, oğullarına da ihsanlar da bulundu.
Amr, Muaviye'nin fikir ortağı oldu, üst olduğu takdirde ölünceye dek Mısır valiliğinde kalmasını da şart koşmuştu.
Amr, Muaviye'den hoşlanmaz, Muaviye de Amr'ı sevmezdi. Böyle olduğu hâlde menfaat, ikisini de Hz. Ali aleyhinde birleştirmişti. Amr, bir gün Muaviye'ye, "İkimizi birleştiren, ne Osman'ın yakınlığıdır, ne ona olan sevgimiz; bizi, dünyaya bağlılığımız birleştirdi" demişti. (Îbnü'l-Esir, el-Kâmİl, Kahire, 1290, c.3, s.118).
Muâviye, Şam'a gelen Amr'a iltifatlarda bulundu ve ondan üç şeyi nasıl başarabileceğini sordu. Bu üç işin birincisi, bundan önce Osman'ın son zamanlarında ve ondan sonra Mısır'da başına buyruk hüküm süren Huzeyfe oğlu Muhammed hakkında yapılması gereken işti. Muhammed, bir aralık Muaviye tarafından tutturulmuş, hapsedilmişti. Fakat bir yolunu bulup kaçmıştı. Muaviye, ondan çekinmekteydi.
İkincisi, Hz. Ali ile savaşa giriştiği zaman Bizans İmparatorunun, Arap ülkesine, bilhassa Suriye'ye saldıracağından korkuyordu.
Üçüncü ve en çetin mesele de Hz. Ali ile savaşmaktı.
Amr, "Birinci müşkül, pek kolay halledilir, onun ardından adamlar yolla, tutulursa ne âlâ fakat tutulmazsa da o bir şey yapamaz. İmparatordan da korkma. Suriye'de ne kadar Hristiyan esir varsa hepsini âzâd edip memleketlerine yollamak vaadiyle onunla bir uzlaşma yap. Asıl güç olan, Ali ile savaşmaktır. Çünkü o, ilk Müslümandır. Hz. Peygamberle yakınlığı vardır. Üstünlüğü, bilgisi, temizliği, olağanüstü yiğitliği herkesçe malumdur, halkın çoğu, onu senden üstün bulur. Onun için düzene başvurarak çareler aramak gerek" dedi.
Muâviye, "Peki, ne yapalım" deyince, Amr, "Sımt'al Kındı oğlu Şurhabil'i buraya çağır, bu işte onu kullanırız" demişti.
Muâviye, Amr'ın tavsiyesine uydu. Şurhabil'i çağırdı, gene onun tavsiyesiyle muhtelif yerlere sekiz on adam dizdi. Şurhabil gelirken bunlar, birer birer karşısına çıkıyor, Hz. Ali'nin, Osman'ı öldürttüğüne dair türlü türlü sözler söylüyorlardı. Ancak birinin sözü, öbürünün sözünü tutmamakta, fakat hepsi de Osman'ın ölümünden Hz. Ali'yi suçlu bulmaktaydı.
Hz. Osman'ın ölümünü duyunca hüngür hüngür ağlamıştı. Talha'nın halifeliğini isterken Hz. Ali'nin halife olduğunu duyunca da pek canı sıkılmıştı, pek korkmuştu. Talha'yla Zübeyr'in isyanını duyunca sevinmişti, ümitlenmişti. Cemel savaşının sonucu, onu kederlere gark etmişti. Nihâyet Muâviye'nin Hz. Ali'ye biat etmediğini duyunca ne yapalım diye oğlu Abdullah'a sormuştu.
Abdullah, babasından önce Müslüman olmuş bir zattı. Din hukuk bilgisini iyi bilirdi. Dedi ki: "Ebu Bekir ile Ömer senden razı olarak bu dünyadan göçtüler. Halk, tek bir fikir etrafında toplanıncaya dek evinden çıkma."
Öbür oğlu Muhammed, Arap yiğitlerindendi. Babasına, "Sen bu kavmin ulularındansın, bu iş sensiz bitmez, bitmemesi de gerektir" dedi.
Amr, "Abdullah, sen bana âhiretimce hayırlı olanı tavsiye ettin, Muhammed'se dünyamca faydalı olan yolu gösteriyor" dedi.
Fakat Abdullah da Hz. Ali'nin aleyhinde bulunanlardandı; bu tavsiyesi, zamana göre bir siyasetten başka bir şey değildi.
Sonra Şam'a gitmeye karar verdi. Abdullah, "Mutlaka bir yere gideceksen Kûfe'ye gidelim" dediyse de o, "Ali'nin bizim gibilere ihtiyacı yok. Yiğitlikte, üstünlükte, ilk Müslüman oluşta, Hz. Peygambere yakınlıkta onun eşi bulunmaz. Bizim işimize Muâviye gelir. Oğlun babaya itaati de farzdır, haydi kalkın gidelim" dedi.
İki oğluyla beraber Şam'a gelen Amr'a Muaviye büyük iltifatlarda bulundu, ona da, oğullarına da ihsanlar da bulundu.
Amr, Muaviye'nin fikir ortağı oldu, üst olduğu takdirde ölünceye dek Mısır valiliğinde kalmasını da şart koşmuştu.
Amr, Muaviye'den hoşlanmaz, Muaviye de Amr'ı sevmezdi. Böyle olduğu hâlde menfaat, ikisini de Hz. Ali aleyhinde birleştirmişti. Amr, bir gün Muaviye'ye, "İkimizi birleştiren, ne Osman'ın yakınlığıdır, ne ona olan sevgimiz; bizi, dünyaya bağlılığımız birleştirdi" demişti. (Îbnü'l-Esir, el-Kâmİl, Kahire, 1290, c.3, s.118).
Muâviye, Şam'a gelen Amr'a iltifatlarda bulundu ve ondan üç şeyi nasıl başarabileceğini sordu. Bu üç işin birincisi, bundan önce Osman'ın son zamanlarında ve ondan sonra Mısır'da başına buyruk hüküm süren Huzeyfe oğlu Muhammed hakkında yapılması gereken işti. Muhammed, bir aralık Muaviye tarafından tutturulmuş, hapsedilmişti. Fakat bir yolunu bulup kaçmıştı. Muaviye, ondan çekinmekteydi.
İkincisi, Hz. Ali ile savaşa giriştiği zaman Bizans İmparatorunun, Arap ülkesine, bilhassa Suriye'ye saldıracağından korkuyordu.
Üçüncü ve en çetin mesele de Hz. Ali ile savaşmaktı.
Amr, "Birinci müşkül, pek kolay halledilir, onun ardından adamlar yolla, tutulursa ne âlâ fakat tutulmazsa da o bir şey yapamaz. İmparatordan da korkma. Suriye'de ne kadar Hristiyan esir varsa hepsini âzâd edip memleketlerine yollamak vaadiyle onunla bir uzlaşma yap. Asıl güç olan, Ali ile savaşmaktır. Çünkü o, ilk Müslümandır. Hz. Peygamberle yakınlığı vardır. Üstünlüğü, bilgisi, temizliği, olağanüstü yiğitliği herkesçe malumdur, halkın çoğu, onu senden üstün bulur. Onun için düzene başvurarak çareler aramak gerek" dedi.
Muâviye, "Peki, ne yapalım" deyince, Amr, "Sımt'al Kındı oğlu Şurhabil'i buraya çağır, bu işte onu kullanırız" demişti.
Muâviye, Amr'ın tavsiyesine uydu. Şurhabil'i çağırdı, gene onun tavsiyesiyle muhtelif yerlere sekiz on adam dizdi. Şurhabil gelirken bunlar, birer birer karşısına çıkıyor, Hz. Ali'nin, Osman'ı öldürttüğüne dair türlü türlü sözler söylüyorlardı. Ancak birinin sözü, öbürünün sözünü tutmamakta, fakat hepsi de Osman'ın ölümünden Hz. Ali'yi suçlu bulmaktaydı.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.