Bir devleti, bir milleti temsilen yapılan uluslararası görüşme ve temaslarda, kişisel ilgi ve alakalanın -her ne nasılsa- öne çıktığını duydunuz mu?
Körfez Savaşı esnasında, Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın ABD Başkanı Bush ile bu denli özel yakınlık ve sempatilerini basından öğrenmiştik. Rahmetli Özal da Bush'la yakın diyaloğunu ifade ederek, telefon diplomasisine önem vermişti.
Başbakan Ecevit'in son ABD gezisinde de, "kişisel ilişkiler" basında öne çıkarıldı. Meselâ ABD, Irak'a müdahale edeceği zaman hemen Başbakanımızı arayarak bilgi verecekmiş... Aradaki samimiyet ve ilişki düzeyiyle, savaşın dozu ve zamanı ayarlanacak...
ABD'nin eski Ankara Büyükelçisi Mark Parris de, yeni yüzyılın başında başkanlar arasındaki "kişisel ilişkilerin çok öne çıktığını" bir TV kanalında açıklarken, ABD-Türkiye ilişkilerinin temelinin de yeni (!) atılacağını vurguluyordu.
Türkiye-ABD müttefik iki ülke... Yıllardır askerî, ekonomik, siyasî, stratejik ilişkileri var... Ama ne hikmetse, Mark Parris'e göre, kişisel ilişkilerin öne çıkmasıyla, ilişkilerin temelinin yeni atılacak olması örtüşüyor...
Özal da, kişisel ilişkilerini öne çıkardı ama, kaybeden ülkemiz, milletimiz oldu. Bir koyup dört alamadık olanları da kaybettik. Milyarlarca dolar boru hattından... Milyarlarca dolar ticaretten... Milyarlarca dolar savaştan... 30.000 insan terörden...
Bu kayıplar, kişisel ilişkilerden milletimizi korkutmaya başladı. Neler oluyor da, kaybeden biz oluyoruz?
Son geziden de, "dağ fare doğurdu" dense yeridir. Tekstil kotaları, demir-çelik kotaları duruyor... İş adamlarımızın otobüslerinden indirilip, yolun kenarına terörist gibi dizilip köpeklerle eşya ve otobüslerin aranması ve sonra New York'a girmelerine izin verilmesi, Türk "heyetiyle" olan ilişkileri yansıtıyor. ATO Başkanı'nın geziyi değerlendirirken "aksesuar gibiydim. Kendimi konu mankeni gibi hissetim" demesi de, heyetsel ilişkilerin yerini, kişisel ilişkilerin aldığının somut göstergeleri...
Dün Özal'ın Baba Bush'la kişiselleştirdiği ilişkilerin kayıplarına, bugün Sayın Ecevit'in Oğul Bush'la geliştirdiği ve ilişkilerimizin temelini oluşturacağı kişiselleşmenin kayıplarını eklemeye hazır mıyız?
Irak'a müdahale ile oluşacak yeni konjonktürde, Türkiyemizi bekleyen tehlikeler toprağımızı, vatanımızı, bütünlüğümüzü yakından ilgilendirecek boyuttadır. Bundan dolayı da TSK tarafından "savaş nedeni" sayılmıştır.
Kişiselleşmekten çok, şahsiyetli-kimlikli uluslararası ilişkilere çok ihtiyacımız var...+
Körfez Savaşı esnasında, Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın ABD Başkanı Bush ile bu denli özel yakınlık ve sempatilerini basından öğrenmiştik. Rahmetli Özal da Bush'la yakın diyaloğunu ifade ederek, telefon diplomasisine önem vermişti.
Başbakan Ecevit'in son ABD gezisinde de, "kişisel ilişkiler" basında öne çıkarıldı. Meselâ ABD, Irak'a müdahale edeceği zaman hemen Başbakanımızı arayarak bilgi verecekmiş... Aradaki samimiyet ve ilişki düzeyiyle, savaşın dozu ve zamanı ayarlanacak...
ABD'nin eski Ankara Büyükelçisi Mark Parris de, yeni yüzyılın başında başkanlar arasındaki "kişisel ilişkilerin çok öne çıktığını" bir TV kanalında açıklarken, ABD-Türkiye ilişkilerinin temelinin de yeni (!) atılacağını vurguluyordu.
Türkiye-ABD müttefik iki ülke... Yıllardır askerî, ekonomik, siyasî, stratejik ilişkileri var... Ama ne hikmetse, Mark Parris'e göre, kişisel ilişkilerin öne çıkmasıyla, ilişkilerin temelinin yeni atılacak olması örtüşüyor...
Özal da, kişisel ilişkilerini öne çıkardı ama, kaybeden ülkemiz, milletimiz oldu. Bir koyup dört alamadık olanları da kaybettik. Milyarlarca dolar boru hattından... Milyarlarca dolar ticaretten... Milyarlarca dolar savaştan... 30.000 insan terörden...
Bu kayıplar, kişisel ilişkilerden milletimizi korkutmaya başladı. Neler oluyor da, kaybeden biz oluyoruz?
Son geziden de, "dağ fare doğurdu" dense yeridir. Tekstil kotaları, demir-çelik kotaları duruyor... İş adamlarımızın otobüslerinden indirilip, yolun kenarına terörist gibi dizilip köpeklerle eşya ve otobüslerin aranması ve sonra New York'a girmelerine izin verilmesi, Türk "heyetiyle" olan ilişkileri yansıtıyor. ATO Başkanı'nın geziyi değerlendirirken "aksesuar gibiydim. Kendimi konu mankeni gibi hissetim" demesi de, heyetsel ilişkilerin yerini, kişisel ilişkilerin aldığının somut göstergeleri...
Dün Özal'ın Baba Bush'la kişiselleştirdiği ilişkilerin kayıplarına, bugün Sayın Ecevit'in Oğul Bush'la geliştirdiği ve ilişkilerimizin temelini oluşturacağı kişiselleşmenin kayıplarını eklemeye hazır mıyız?
Irak'a müdahale ile oluşacak yeni konjonktürde, Türkiyemizi bekleyen tehlikeler toprağımızı, vatanımızı, bütünlüğümüzü yakından ilgilendirecek boyuttadır. Bundan dolayı da TSK tarafından "savaş nedeni" sayılmıştır.
Kişiselleşmekten çok, şahsiyetli-kimlikli uluslararası ilişkilere çok ihtiyacımız var...+
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Dr. Abdullah Terzi / diğer yazıları
- “Tüketim en büyük kaynaktır” / 11.12.2019
- Mesaj TV’ye kavuştuk / 06.12.2019
- NATO neye yarar ki? / 04.12.2019
- Haydar Baş Çin’de değil, Türkiye’de / 28.11.2019
- Erdoğan–Trump görüşmesi ve Sayın Baş / 16.11.2019
- ‘ABD bitmiştir’ / 01.11.2019
- Bu Meclis off! / 28.10.2019
- ‘Bağımsızlık güneşi doğuyor’ / 25.10.2019
- Kolay değil 18 yıl geçti… / 26.09.2019
- ‘Materyalizm ne saçma şey!’ / 19.08.2019
- Mesaj TV’ye kavuştuk / 06.12.2019
- NATO neye yarar ki? / 04.12.2019
- Haydar Baş Çin’de değil, Türkiye’de / 28.11.2019
- Erdoğan–Trump görüşmesi ve Sayın Baş / 16.11.2019
- ‘ABD bitmiştir’ / 01.11.2019
- Bu Meclis off! / 28.10.2019
- ‘Bağımsızlık güneşi doğuyor’ / 25.10.2019
- Kolay değil 18 yıl geçti… / 26.09.2019
- ‘Materyalizm ne saçma şey!’ / 19.08.2019