‘Önder olarak O’na razı ol’
Hz. Ali (a.s.) buyurdu ki: “Eğer Rabbinin ortağı olsaydı, bu ortağın elçileri de sana gelirlerdi ve sen O'nun mülkünün ve egemenliğinin belirtilerini görürdün. Bil ki, hiç kimse, Hz. Peygamber (s.a.v) gibi Allah'tan haber vermiş değildir. Şu hâlde önder olarak O'na razı ol”
29.11.2024 10:32:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi
İmam Ali (a.s), Allah'ın sıfatları ile ilgili olarak çok ince tasvirler yapmıştır. Onun bu tasvirleri, ince felsefî araştırmalar için bir kriter, bu tür araştırmalar için bir giriş kapısı işlevini görmüştür. Bu gibi konulara dalan fikirler, eğer Rabbanî hidayet ve yol göstericilik olmazsa, yollarını şaşırır, saparlar. Şöyle buyuruyor:
"O'nu birlemenin kemâli, sırf O'na yönelmektir (ihlâs). Sırf O'na yönelmenin (ihlâsın) kemâli, sıfatları O'ndan nefyetmektir. Çünkü her sıfat, mevsuftan başka olduğunun tanığı, her mevsuf da sıfattan ayrı olduğunun şahididir. Bu nedenle, Allah'ı vasfeden, O'nu (o sıfata) yanaşık kılmış olur. O'nu yanaşık kılan, O'nu ikilemiş olur. O'nu ikileyen, O'nu parçalara bölmüş olur. O'nu parçalara bölen, O'nu bilmemiş olur. O'nu bilmeyen, O'na işaret etmiş olur. O'na işaret eden, O'nu sınırlamış olur.
O'nu sınırlayan, O'nu sayıya sokmuş olur. O, varlıktır ama sonradan olma niteliğinde değil. O, mevcuttur ama yokluktan değil. Her şeyle beraberdir ama yapışmak suretiyle değil. Her şeyin gayrisidir, ama ayrılmak suretiyle değil."
Allah'ın birliğini kanıtlamak bağlamında şunları söyler:
"Bil ki, ey oğulcuğum! Eğer Rabbinin ortağı olsaydı, bu ortağın elçileri de sana gelirlerdi ve sen O'nun mülkünün ve egemenliğinin belirtilerini görürdün. Bil ki, ey oğulcuğum! Hiç kimse, Hz. Peygamber (s.a.a) gibi Allah'tan haber vermiş değildir. Şu hâlde önder olarak ona razı ol."
Allah'ın adaletini şöyle vasfeder:
"Allah kullarının zulmünden yücedir. Mahlûkat üzerinde adaletiyle kaimdir. Onlar hakkında adaletle hükmeder. Verdiği her karar adalete uygundur. O sana ancak güzel olanı emretmiş, ancak çirkin olanı yasaklamıştır. O'nun gök ehline ilişkin hükmü ile yer ehline ilişkin hükmü birdir. Allah, bir meleği cennetten çıkardığı bir şeyden dolayı bir insanı cennete koyacak değildir."
Allah'ın, akıl ve bilgiyle donattığı, irade ve seçme silâhıyla mücehhez kıldığı kullarını doğru yola iletmeleri için seçtiği insanlar aracılığıyla somutlaşan ilâhî yol göstericilik, kesintisiz ve sürekli bir ilâhî yasadır. İnsanlığın hayatına egemen olan bu yasa, yarattıklarının en hayırlısı Âdem'i seçmesiyle başlar. İmam (a.s.) bu konuda buyurdu ki:
"Âdem'i, tövbe etmesinden sonra yeryüzüne indirdi. Orayı nesliyle imar etsin ve onun aracılığıyla kullarına yönelik kanıtlarını somut olarak ortaya koysun diye. Allah o ilk nesilleri ortadan kaldırdıktan sonra, bu yasayı devre dışı bırakmadı. Bilâkis rablığının kanıtlarını aralıksız olarak ortaya koydu ve kullarıyla Kendisinin bilinmesi arasındaki bağlantıyı sürdürdü. Seçkin peygamberlerinin ve risalet emanetinin taşıyıcıları aracılığıyla onlara sürekli olarak varlığının ve birliğinin kanıtlarını iletti. Bu misyon ard arda gelen tüm asırlarda kesintisiz olarak sürdü. Bu kanıtları, en iyi yerlere emanet etti ve en hayırlı yerlere yerleştirdi. Onları soylu ve onurlu sülblerden alıp en temiz rahimlere aktardı. Nihayet en sonuncuları olan Hz. Muhammed (s.a.a) en verimli madenden ve onurlu kökten bir fidan olarak ortaya çıktı. Bütün peygamberlerin yeşerdikleri ve bütün güvenilir kullarının ortaya çıktıkları köklü bir ağaçtan..."
İmam (a.s) peygamberlerin zahitliklerini, cesaretlerini, mütevazılıklarını, Allah'ın kendilerini gözetişini, deneme ve sınamalarla kendilerini eğitmesini, Allah yolunda eziyetlere maruz bırakışını anlatır. Onların, tebliğ ve insanları Allah'a davet etme, müjdeleme ve uyarma, Allah'ın hükmünü yeryüzüne egemen kılma, insanlara yol gösterme, onları cehalet ve sapıklıktan kurtarma, Allah'ın düşmanlarıyla savaşma şeklinde somutlaşan görevlerini açıklar.
"O'nu birlemenin kemâli, sırf O'na yönelmektir (ihlâs). Sırf O'na yönelmenin (ihlâsın) kemâli, sıfatları O'ndan nefyetmektir. Çünkü her sıfat, mevsuftan başka olduğunun tanığı, her mevsuf da sıfattan ayrı olduğunun şahididir. Bu nedenle, Allah'ı vasfeden, O'nu (o sıfata) yanaşık kılmış olur. O'nu yanaşık kılan, O'nu ikilemiş olur. O'nu ikileyen, O'nu parçalara bölmüş olur. O'nu parçalara bölen, O'nu bilmemiş olur. O'nu bilmeyen, O'na işaret etmiş olur. O'na işaret eden, O'nu sınırlamış olur.
O'nu sınırlayan, O'nu sayıya sokmuş olur. O, varlıktır ama sonradan olma niteliğinde değil. O, mevcuttur ama yokluktan değil. Her şeyle beraberdir ama yapışmak suretiyle değil. Her şeyin gayrisidir, ama ayrılmak suretiyle değil."
Allah'ın birliğini kanıtlamak bağlamında şunları söyler:
"Bil ki, ey oğulcuğum! Eğer Rabbinin ortağı olsaydı, bu ortağın elçileri de sana gelirlerdi ve sen O'nun mülkünün ve egemenliğinin belirtilerini görürdün. Bil ki, ey oğulcuğum! Hiç kimse, Hz. Peygamber (s.a.a) gibi Allah'tan haber vermiş değildir. Şu hâlde önder olarak ona razı ol."
Allah'ın adaletini şöyle vasfeder:
"Allah kullarının zulmünden yücedir. Mahlûkat üzerinde adaletiyle kaimdir. Onlar hakkında adaletle hükmeder. Verdiği her karar adalete uygundur. O sana ancak güzel olanı emretmiş, ancak çirkin olanı yasaklamıştır. O'nun gök ehline ilişkin hükmü ile yer ehline ilişkin hükmü birdir. Allah, bir meleği cennetten çıkardığı bir şeyden dolayı bir insanı cennete koyacak değildir."
Allah'ın, akıl ve bilgiyle donattığı, irade ve seçme silâhıyla mücehhez kıldığı kullarını doğru yola iletmeleri için seçtiği insanlar aracılığıyla somutlaşan ilâhî yol göstericilik, kesintisiz ve sürekli bir ilâhî yasadır. İnsanlığın hayatına egemen olan bu yasa, yarattıklarının en hayırlısı Âdem'i seçmesiyle başlar. İmam (a.s.) bu konuda buyurdu ki:
"Âdem'i, tövbe etmesinden sonra yeryüzüne indirdi. Orayı nesliyle imar etsin ve onun aracılığıyla kullarına yönelik kanıtlarını somut olarak ortaya koysun diye. Allah o ilk nesilleri ortadan kaldırdıktan sonra, bu yasayı devre dışı bırakmadı. Bilâkis rablığının kanıtlarını aralıksız olarak ortaya koydu ve kullarıyla Kendisinin bilinmesi arasındaki bağlantıyı sürdürdü. Seçkin peygamberlerinin ve risalet emanetinin taşıyıcıları aracılığıyla onlara sürekli olarak varlığının ve birliğinin kanıtlarını iletti. Bu misyon ard arda gelen tüm asırlarda kesintisiz olarak sürdü. Bu kanıtları, en iyi yerlere emanet etti ve en hayırlı yerlere yerleştirdi. Onları soylu ve onurlu sülblerden alıp en temiz rahimlere aktardı. Nihayet en sonuncuları olan Hz. Muhammed (s.a.a) en verimli madenden ve onurlu kökten bir fidan olarak ortaya çıktı. Bütün peygamberlerin yeşerdikleri ve bütün güvenilir kullarının ortaya çıktıkları köklü bir ağaçtan..."
İmam (a.s) peygamberlerin zahitliklerini, cesaretlerini, mütevazılıklarını, Allah'ın kendilerini gözetişini, deneme ve sınamalarla kendilerini eğitmesini, Allah yolunda eziyetlere maruz bırakışını anlatır. Onların, tebliğ ve insanları Allah'a davet etme, müjdeleme ve uyarma, Allah'ın hükmünü yeryüzüne egemen kılma, insanlara yol gösterme, onları cehalet ve sapıklıktan kurtarma, Allah'ın düşmanlarıyla savaşma şeklinde somutlaşan görevlerini açıklar.