AKP grup toplantılarından birisinde Başbakan Erdoğan yine hararetle vekillerini haşlarken, "bakın bu istifalar canımı sıkıyor, bundan böyle 'yedek vekillik' diye bir uygulama getiriyorum, beğenmediğimi yedeğiyle değiştiririm ona göre!" mealinde sözler sarfetmiş. Konuşması, yazması ve işitmesi genel merkez tarafından yasaklanan AKP'li vekiller ise korkudan sus pus. Konuşmaya teşebbüs eden anında fırçayı yiyor Erdoğan'dan, "sen önce kendi ilinde çalış, sonra konuş" diye ve oturuyor yerine kıpkırmızı bir suratla. Daha şimdiden AKP'li vekilleri bir daha ki dönem seçilememe korkusu sarmış, Erdoğan'ın gözüne girebilmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Kimileri de ölçüyü kaçırıp Erdoğan'a methiyeler diziyor. İşte o grup konuşmasında vekillerden birisi kalkıyor ve elindeki cep telefonunu havaya kaldırarak Başbakan'a şöyle sesleniyor: "Sayın Başbakanım, siz isterseniz, bu telefonu bile milletvekili seçtirirsiniz."
Erdoğan'ın pek hoşuna gitmiştir bu dalkavukluk örneği. Gerçi Türk siyasi hayatı bu tür söylemlere yabancı değil. Nevzuhur bazı itiraflarda her ne kadar yalanlansa da, Adnan Menderes hükümeti döneminde de benzer sözlerin sarfedildiği rivayet edilir. Menderes bir toplantı esnasında vekillere şöyle seslenmiş: "Odunu koysam seçtiririm. Sizler isterseniz hilafeti bile getirebilirsiniz."
Odundan cep telefonuna uzanan süreçte Türkiye siyasetinde mantık olarak pek bir şey değişmediğine üzülerek şahit oluyoruz. Biri odun; yakmaya, sopa atmaya, masa sandalye yapmaya yarıyor, öteki cep telefonu; fotoğraf çekmeye, gelin kaynana programlarına sms atmaya, oyun oynamaya, az kalsın unutuyordum bir de iletişim kurmaya yarıyor. Odun da, cep telefonu da milletin vekilliğini yapmıyor anlayacağınız. Vekilini odun olarak gören liderlik anlayışı ile vekilin, kendisini telefon gibi hissetmesine zorlayan bir liderlik anlayışı arasında fark yok. Her ikisinde de vekilin çapsızlığı ve kendisini bir meta olarak görmesi söz konusu. Bu anlayıştakilerin millete vekillik etmeleri beklemek de yanlış olur.
Başbakana yapılan yağcılık bu sözlerle sınırlı kalsa iyi. Başbakanlık'ın çıkardığı "Dünden Bugüne Başbakanlık" adlı kitapta, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a övgüler diziliyor.
Atatürk de dahil olmak üzere geçmiş başkanlar 1 sayfada ve gayet resmi bir dille anlatılırken (doğal olanı da böyle bir kitapta resmi bir dil kullanılmasıdır) Tayyip Erdoğan ile ilgili sayfalar tutan bölümde resmi dil bir tarafa bırakılıp, methiyeler peş peşe sıralanıyor. Bu methiyelerden kısa bir bölüm aktaralım: "Profesyonel futbol hayatında başarılı bir grafik çiziyordu. Çeşitli iş kollarında yöneticilik yapması, "insan yönetimi"nde uzmanlaştırdı, daha derin bir birikime sahip olmasına yol açtı. Diğer siyasi partilere model olacak örgütsel yapı geliştirdi.Kadınların siyasete katılımı konusunda özendirici oldu. Belediye Başkanlığı döneminde İstanbul'un altyapı sorunlarının çözülmesi için önemli düzenlemeleri oldu. Bunlar, halk nezdinde büyük bir sevgi ve saygı görmesine imkân yarattı. Halkla olmaktan duyduğu zevk siyasi literatüre geçti. Siirt'te okuduğu bir şiir sebebiyle 5 ay Pınarhisar Cezaevi'nde kaldı. Milli Eğitim Bakanlığı'nın tavsiye ettiği bu şiiri okuyup ceza alması kamu vicdanını yaraladı ama kendisinin lider olarak kamu vicdanındaki yerini güçlendirdi. Yasaklı olduğu dönemde tüm dünya liderleri tarafından 'devlet başkanı' gibi karşılandı. Böylece başbakan olmadan dünya lideri olma konumuna ulaştı."
Bu satırlardan sonra söylenecek tek söz var: Yağcılığın, dalkavukluğun bu kadarına pes!
Erdoğan'ın pek hoşuna gitmiştir bu dalkavukluk örneği. Gerçi Türk siyasi hayatı bu tür söylemlere yabancı değil. Nevzuhur bazı itiraflarda her ne kadar yalanlansa da, Adnan Menderes hükümeti döneminde de benzer sözlerin sarfedildiği rivayet edilir. Menderes bir toplantı esnasında vekillere şöyle seslenmiş: "Odunu koysam seçtiririm. Sizler isterseniz hilafeti bile getirebilirsiniz."
Odundan cep telefonuna uzanan süreçte Türkiye siyasetinde mantık olarak pek bir şey değişmediğine üzülerek şahit oluyoruz. Biri odun; yakmaya, sopa atmaya, masa sandalye yapmaya yarıyor, öteki cep telefonu; fotoğraf çekmeye, gelin kaynana programlarına sms atmaya, oyun oynamaya, az kalsın unutuyordum bir de iletişim kurmaya yarıyor. Odun da, cep telefonu da milletin vekilliğini yapmıyor anlayacağınız. Vekilini odun olarak gören liderlik anlayışı ile vekilin, kendisini telefon gibi hissetmesine zorlayan bir liderlik anlayışı arasında fark yok. Her ikisinde de vekilin çapsızlığı ve kendisini bir meta olarak görmesi söz konusu. Bu anlayıştakilerin millete vekillik etmeleri beklemek de yanlış olur.
Başbakana yapılan yağcılık bu sözlerle sınırlı kalsa iyi. Başbakanlık'ın çıkardığı "Dünden Bugüne Başbakanlık" adlı kitapta, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a övgüler diziliyor.
Atatürk de dahil olmak üzere geçmiş başkanlar 1 sayfada ve gayet resmi bir dille anlatılırken (doğal olanı da böyle bir kitapta resmi bir dil kullanılmasıdır) Tayyip Erdoğan ile ilgili sayfalar tutan bölümde resmi dil bir tarafa bırakılıp, methiyeler peş peşe sıralanıyor. Bu methiyelerden kısa bir bölüm aktaralım: "Profesyonel futbol hayatında başarılı bir grafik çiziyordu. Çeşitli iş kollarında yöneticilik yapması, "insan yönetimi"nde uzmanlaştırdı, daha derin bir birikime sahip olmasına yol açtı. Diğer siyasi partilere model olacak örgütsel yapı geliştirdi.Kadınların siyasete katılımı konusunda özendirici oldu. Belediye Başkanlığı döneminde İstanbul'un altyapı sorunlarının çözülmesi için önemli düzenlemeleri oldu. Bunlar, halk nezdinde büyük bir sevgi ve saygı görmesine imkân yarattı. Halkla olmaktan duyduğu zevk siyasi literatüre geçti. Siirt'te okuduğu bir şiir sebebiyle 5 ay Pınarhisar Cezaevi'nde kaldı. Milli Eğitim Bakanlığı'nın tavsiye ettiği bu şiiri okuyup ceza alması kamu vicdanını yaraladı ama kendisinin lider olarak kamu vicdanındaki yerini güçlendirdi. Yasaklı olduğu dönemde tüm dünya liderleri tarafından 'devlet başkanı' gibi karşılandı. Böylece başbakan olmadan dünya lideri olma konumuna ulaştı."
Bu satırlardan sonra söylenecek tek söz var: Yağcılığın, dalkavukluğun bu kadarına pes!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Alperen Polat / diğer yazıları
- Sadaka sosyalizmi / 17.04.2013
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012