"Milli kültür içinde, tarih şuurunun ayrı bir önemi vardır. Çünkü tarih, bir milletin hafızasıdır. Gençliğin, yabancı kültürlerin etkisi altında kalmaması kendi tarihine olan sadakatine ve inancına bağlıdır" der, Prof. Dr. Haydar Baş (Sosyal Devlet-Milli Devlet sh: 212)
Maalesef milletimizde tarih şuuru olmadığı gibi tarih bilgisi de yok. Tarihçiyim, diyenlerde ideolojik gözle tarihi olaylara baktıkları ve değerlendirdikleri için milletimizi yanlış yönlendirerek Türk'ü, Türk'e düşman ettiler.
Sayın Baş'ın dediği gibi "tarih, milletin hafızasıdır." Karşılaştığın bir olayda hafızana bakarsın. Tarihte bu tip olayların neticesi zafer olmuşsa aynı stratejiyi zamanın gereçleriyle uygularsın. Yok, büyük kayıplara neden olmuşsa, ders alarak doğru strateji ortaya koyarsın.
Ama ülkemizde böyle olmadı. Şurada 95 yıllık Cumhuriyet tarihini anlamayan, anlatamayan hatta küfür olarak gören tarihçi ahmaklar, milletimizi zehirledi. Osmanlı, Selçuklu noktasında da durum aynı. Birileri saltanatı (hâşâ) Allah'ın gölgesi gibi yüceltirken diğerleri ise tam bir aşağılama içerisine girdi. Oysa tarih, bizim tarihimiz ve hafızamızdır.
İşte Mustafa Kemal'i büyük yapan etkenlerden birisi de tarih şuuruna tam vakıf olmasıdır. Tarihi bildiği için tarih yazan adamdır Mustafa Kemal.
Cumhuriyet bayramının yaklaştığı şu günlerde Mustafa Kemal'in, İzmir iktisat kongresinde yaptığı tarih (Osmanlı) analizini sizlerle paylaşmak istiyorum. Göreceksiniz ki, tarihten ders alan Atatürk, tarihi tekerrür ettirmemiş ve tarih yazdırmıştır.
"Efendiler!
Bir milletin doğrudan doğruya hayat gerekleri ile uğraşamaması, o milletin yaşadığı devirler ile ve devirleri belirleyen tarih ile çok ilgilidir. Bundan dolayı biz de eğer uğraşamamış isek, gerçek nedenlerini geçirdiğimiz devirlerde ve özellikle tarihimizde arayabiliriz.
Fakat böyle bir araştırma yaptığımız zaman, yazık ki itirafa mecburuz ki, biz henüz şimdiye kadar gerçek, ilmî, olumlu anlamı ile millî bir devir yaşayamadık.
Bundan dolayı millî bir tarihe sahip olamadık. Bu noktayı biraz açıklamış olmak için hep beraber Osmanlı tarihini hatırlayalım.
Osmanlı tarihinde bütün gayretler, bütün çalışma, milletin isteği, emelleri ve gerçek ihtiyaçları açısından değil, belki şunun bunun özel emellerini, tutkularını karşılamak açısından gerçekleşmiştir.
Örneğin Fatih, İstanbul'u aldıktan sonra yani Selçuk saltanatı ile Doğu Roma İmparatorluğu'nun mirasına konduktan sonra Batı Roma İmparatorluğu'nu da zapt ederek büyük bir saltanat kurmak istedi. Böyle geniş bir emel izledi.
Böyle bir emeli izlemek ve uygulayabilmek için bütün milleti, ana unsuru (Türk Milletini) arkasından bu hedefe doğru yönlendirdi.
Örneğin Yavuz Sultan Selim, Fatih'in açtığı batı cephesini sağlamlaştırmakla beraber; bütün Asya'yı birleştirerek büyük bir İslâm İmparatorluğu meydana getirmek üzere böyle bir siyasî meslek izledi. Ana unsuru bunun arkasından dolaştırdı.
Kanuni Süleyman her iki cepheyi en üst derecede genişletmek, bütün Bahr-i Sefid'i (Akdeniz) bir Osmanlı havuzu haline getirmek, Hindistan üzerinde gücünü kurmak gibi çok büyük, şahane bir siyaset izledi. Bu siyasetin uygulanması için ana unsuru kullandı.
Arkadaşlar, bütün bu işler ve hareketler, doğruluğu araştırılırsa görülür ki, bu büyük, güçlü padişahlar takip ettikleri dış siyasette kendi emelleri, hırsları ve arzularına dayanmışlardır.
Büyük ve şahane arzularına dayanmakla beraber iç kuruluşlarını, iç siyasetlerini bu tutkularından doğmuş olan dış siyasetlerine göre düzenlemek zorunda kalmışlardır.
Hâlbuki dış siyaset, iç teşkilât ve iç siyasete dayandırılmak mecburiyetindendir. Yani iç teşkilâtının dayanamayacağı genişlik derecesinde olmamalıdır. Yoksa hayali dış siyasetler peşinde dolaşanlar, dayanma noktalarını kendiliğinden kaybederler.
Gerçekten Osmanlı hakanları, asıl olan noktayı unuttular. Duyguları ve emelleri üzerine bütün hareketleri ve fiilleri yaptılar. İç teşkilâtlarını, dış siyasetlerine uydurmak zorunda kalınca aldıkları memleketlerde bütün unsurları: dilleri, dinleri, gelenekleri, her şeyi başka başka olan ve birçok milletlerden ibaret bulunan bu unsurları, olduğu gibi korumaya kalkıştılar ve onlara bütün bu şeyleri koruyabilecek ayrıcalıklar verdiler.
Buna karşın ana unsur (Türk Milleti), uzun seferler yapmakla zafer meydanlarında ölmekle, zapt olunan memleketlerin kendisini ve halkını beslemekle ve onlara bekçilik etmekle kendi kendini yıpratıyordu." (devam edeceğiz)
(Gazi M. Kemal Paşa Hazretleri Izmir Yollarında, Istihbarat Matbaası, Matbuat Müridiyet-i Umûmiyesi Neşriyatı, Ankara 1339 (1923), sayfa 108.)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- İhanet çalıştayı Devlet Bahçeli’ye yazar / 20.02.2025
- İktidara gıcıklık olsun diye yazmıyoruz / 19.02.2025
- TÜSİAD neden şimdi konuştu, Apo’yu neden konuşmadı? / 17.02.2025
- Kültür Bakanı kimin kültürünü canlandırıyor? / 16.02.2025
- Ahir zaman hadislerinin muhatabı kim? / 15.02.2025
- Trump severler ters köşe oldu / 14.02.2025
- Hz. Mehdi (a.s) bu gecede dünyaya gelmiştir / 13.02.2025
- Hukuk devletiyiz / 12.02.2025
- Gazze’de rol değişimi / 10.02.2025
- Şara, İsrail’e ne zaman saldıracak? / 09.02.2025
- İktidara gıcıklık olsun diye yazmıyoruz / 19.02.2025
- TÜSİAD neden şimdi konuştu, Apo’yu neden konuşmadı? / 17.02.2025
- Kültür Bakanı kimin kültürünü canlandırıyor? / 16.02.2025
- Ahir zaman hadislerinin muhatabı kim? / 15.02.2025
- Trump severler ters köşe oldu / 14.02.2025
- Hz. Mehdi (a.s) bu gecede dünyaya gelmiştir / 13.02.2025
- Hukuk devletiyiz / 12.02.2025
- Gazze’de rol değişimi / 10.02.2025
- Şara, İsrail’e ne zaman saldıracak? / 09.02.2025