Prof. Dr. Haydar Baş hocamıza ismini veren meşhur Serdaroğlu hoca diye bilinen meczup bir veliydi. Karda yalın ayak gezdiği söylenirdi. Prof. Dr. Haydar Baş dünyaya gelene kadar anne ve babasının erkek çocukları yaşamıyordu. Bu sebeple doğduğunda yaşasın diye ismini YAŞAR koymuştular.
Bizim oralarda yürüme ayına geldiği halde yürüyemeyen çocukların iki ayağını bir iplik veya bezle birbirine bağlanır, Cuma namazı çıkışında dağılan cemaat içinde bulunan muttaki insanlardan birine bu bağ kestirilir ve o çocuğun erken yürümesi için bu ritüel vesile kılınırdı. Hacı anne diye bildiğimiz hocamın annesi de mahalle camiine gelen Serdaroğlu hocaya küçük Yaşar'ın ayak bağını kestirmek istediğinde "bu çocuğunun adı nedir?" diye sormuş. Yaşar olduğunu öğrenince, bu çocuğunun adı Haydar olsun demiş.
Benim bu konuyla birlikte dikkatimi çeken ve unutamadığım başka bir olay ise onun yamalı paltosu idi. O paltoyu kendisine hocası (şeyhi) vermiş. Vefatına kadar o paltoyu sırtından hiç çıkarmamış, onunla yatmış, onunla kalkmış.
AHDİME VEFA EDEBİLDİM Mİ?
Amr b. Kureza b. Kab el- Ensari adında biri vardı. Medine ensarının evlatlarındandı. Bu kişi Kerbela'da aşure günü Hz. Hüseyin (a.s) ile son öğle namazı kılarken düşmandan gelen oklar karşısında kendisini imama siper etmişti. Vücuduna o kadar ok isabet etti ki, sonunda dayanamadı ve yere düştü. Son dakikalarını yaşıyordu. İmam Hüseyin (a.s) namazı tamamladıktan hemen sonra başucuna geldi. O durumda dahi, İmam'a (a.s) karşı tam manasıyla görevini yapıp yapmadığından şüphe ediyor ve İmam'a şöyle arz ediyordu: "Ey Ebu Abdullah! vefa edebildim mi, edemedim mi?" (Prof. Dr. Haydar Baş, İmam Hüseyin, s.597)
ONU EBRAR İLE HAŞREYLE
İmam Hüseyin'in (a.s) Kerbela'da baş ucuna gittiği kimseler sayılı kimselerdir. Bunlardan ikisi serbest bırakılan köleler olduğu kesindir. Onlardan birinin adı Cevn idi. Söylediklerine göre önceden Ebuzer-i Gıffari'nin kölesi idi. Siyahi bir köleydi. Serbest bırakıldıktan sonrada Ehl-i Beyt'in evinde hizmet etmekten vazgeçmemişti. Yani hâlâ onların evinde bir hizmetçi gibi çalışıyordu. Cevn, aşura gününde İmam'ın huzuruna geldi savaşmak için izin istedi. İmam şöyle buyurdu:
Hayır ! Bundan sonra gidip dünyada özgür olarak yaşamak zamanıdır. Bizim ailemiz için yaptığın bunca hizmet yeterlidir. Biz senden razıyız.
O yine ısrar ediyor ricada bulunuyor, İmam ise yine mani oluyordu. Sonra bu kişi İmam'ın ayaklarına kapandı ve ayaklarını öperek, "Efendim, beni bundan mahrum bırakmayın" diye yalvarıp yakardı. Sonra öyle bir cümle kullandı ki, İmam artık ona meydan iznini vermemeyi caiz göremedi. O cümlesi şu idi:
Efendim ! Bana niçin izin vermediğinizi anladım. Ben nere, şu saadet nere? Ben bu siyah rengimle, bu kirli kanımla ve şu kokan vücudumla böyle bir makama layık değilim ve onun için bana izin vermiyorsunuz? İmam şöyle buyurdu:
"Hayır, düşündüğün gibi, söylediğin gibi değil. Öyleyse haydi git."
Recez okuyarak gitti ve şehit oldu. İmam Hüseyin (a.s) ona şöyle dua etti:
"Ya Rabbi! Öbür dünyada onun yüzünü ak ve kokusunu güzel eyle! Ya Rab onu Ebrar ile haşreyle." (Ebrar; yani daima iyilik yapanlar, imanlarında ve sözlerinde içten, muhlis olanlar.) (Prof. Dr. Haydar Baş, İmam Hüseyin, s.613)
BİR ACI KAHVENİN KIRK YIL HATIRI VARDIR
Toplumun ne kadar tefessüh etmiş, (bozulmuş, kokuşmuş ) bir halde olduğunu TV, gazete haberlerinden duyuyor, üzülüyoruz. Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın hayatı hep bu düzensizliklerle, ahlaki yozlaşmayla mücadele ile geçti. Gençlerimizin uyuşturucu müptelası olmaması, ahlaki sapkınlıkların tuzağına düşmemesi için iyi örnekler ortaya koydu. Sağlam aile yapıları oluşturdu. Gençlere malayaniden, sefahatten, fuhşiyattan, menhiyattan alacakları geçici zevkler yerine onlara kalıcı, nefislerinde gizli olarak bulunan nefhayı ilahiyi hatırlattı. Kalıcı lezzetin kendi asıl benlerinde bulunan asalet, vakar, adalet, şefkat, merhamet, insaf ve sevgi duygularında bulunduğunu; kendilerini tanımalarını, bu duygulara aşına olmalarını öğretti.
Onun hakkı ödenmez. O çok şey yaptı. Hepimizin üzerinde çok hakkı var. Bu devirde yaşdaşları dünyanın geçici zevklerinden azami ölçüde yararlanırken onun talebeleri, onun evlatları bunların kötü işler, pis işler olduğunu idrak ederek kendi benlerini tanıyıp Cenab-ı Hakk'ın kendi ruhlarına üflediği şuurunu taşıyarak hareket etmektedirler.
Bir acı kahvenin kırk yıl hatırı varken Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in hatırının üstünde hangi hatır var ki onunla zahiri bağımızı kendi ellerimiz ile koparıyoruz.
Yukarıda örneklerini verdiğimiz Hz. Hüseyin'in ashabının Kerbela'da canlarını ortaya koyarak gösterdikleri vefakarlık, cesaret ve ahdine sadık kalma davranışları hepimize örnek olmalıdır.
Hiçbir bahane, ölüm dahil, Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in gösterdiği adresten, istikametten, Nuh'un gemisi olarak tanımladığı siyasi oluşumundan ayrılma gerekçesi olamaz.
Bu konuda kendi iradesi ile davadan bağını kesenleri ikaz etmek, uyarmak, nasihat etmek yerine, onları haklı çıkaracak yapay argümanlar üretmek çok büyük vebali gerektiren yanlış bir davranıştır.
Bir fikrin, bir düşüncenin yerine ikame edeceğiniz fikir veya düşünce ondan daha güçlü olursa onun yerini alabilir. Şayet mevcut düşünceden daha güçlü fikir veya düşünce ortaya koyamayacaksanız hakikate karşı ters düşmüş olarak tek başınıza kalmaya ve akamete uğramaya mahkum olacaksınız demektir.
Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in düşüncelerine sahip çıkan sevenleri olarak birbirine saygılı bir şekilde eserlerini okuyacağız, konuşmalarını dinleyeceğiz, hatıralarını anlatacağız. Belki bunların hepsi ile birlikte ameli olarak bu fikirlerin hayata geçirileceği eylem halinde ortaya koyulacağı (Milli Ekonomi Modeli, Ehl-i Beyt ve gerçek Atatürk'ün hayata geçirileceği) imkanının bulunduğu siyasi parti çalışmaları ile yani BTP çatısı altında faaliyet göstererek bu çalışmalarımızı kalıcı hale getirip gelecek nesillere aktaracağız.
Prof. Dr. Haydar Baş hocamıza karşı ahdimizi yerine getirmede Cenab-ı Hakk bize başarılar nasip etsin. Yanlıştan, bühtandan, saptırıcı fitnelerden bizi korusun. Âmin.
- Nuh'un gemisi / 08.07.2021
- Hz. Ali’nin adaleti / 03.06.2021
- İnsan-ı Kamil / 27.05.2021
- ‘Ben yoksulluktan sararmıştım, Yoksulların derdi beni soldurdu’ / 25.05.2021
- İnsanın derdi / 24.05.2021
- Sosyal çürüme ve yozlaşma / 01.04.2021
- Salihlerin süsü / 29.03.2021
- İmam Zeynelâbidîn’in duası / 22.03.2021
- Kadınlarımızın kurtuluşu / 15.03.2021