Toplumumuza yönelik yapılan algı yönetimi ve toplum mühendisliğiyle ilgili önceki yazılarımızda pek çok tespit ortaya koyduk. Bu tespitleri daha da çoğaltmak mümkün? Toplumun nasıl, ne yolla değiştiğini gözler önüne serdik. Gelin nerden nereye geldiğimizi ve bizi bu noktaya kimlerin hangi yolla getirdiğini bir de tarihimize kulak verip görelim.Yıl 1916? Hasta adam olarak görülen Osmanlı, Çanakkale cephesinde milli birlik ve beraberlik içinde Yüce Allah'ın inayetiyle İngiltere'yi yenilgiye uğratmıştı. Bunun üzerine İngiltere milletvekilleri Başbakanları David Lloyd George'u hedef alarak en ağır şekilde eleştirip suçladılar. Başbakan bütün konuşulanları dinleyip elinde bir kitapla kürsüye çıktı. Kendisine ve orduya yöneltilen eleştirilere, şöyle cevap verdi: "Şu elimdeki kitabı görüyor musunuz? Bu, Türklerin taptığı kitaptır. Kur'an-ı Kerim... Biz bu milleti tam 300 yıldır bu kitaptan ayırmaya ve dinlerinden uzaklaştırmaya çalışıyoruz. Demek ki başaramamışız. Zira bu kitap Türklerin elinde olduğu ve onlar bu kitaba göre amel ettiği (yaşadığı) sürece, bütün dünyanın orduları bir araya gelse, yine de Türkleri yenemezler. Ne vakit ki, onları bu hayat ve kuvvet kaynaklarından soğutur, uzaklaştırır ve ayırırız, işte o zaman Türkleri yenmek dünyanın en kolay işi olacaktır" dedi ve üzerimize oynanan oyunların perdesini araladı. 1820'lerde Fener Rum Patriği olan Papa V. Gregorius, dönemin Rus Çarı'na Türklerin yola getirilmesi ile ilgili bir mektup yazmıştı. İşte o mektup: "Türkleri, maddeten ezmek ve yenmek mümkün değildir. Çünkü Türkler çok sabırlı ve mukavemetli (dayanıklı, imanlı-şuurlu) insanlardır. Gayet mağrurdurlar. Onurlu ve izzet-i nefis sahibidirler. Bu hasletleri de, dinlerine bağlılıklarından, kadere rıza göstermelerinden, ananelerinin kuvvetinden; atalarına, padişahlarına, kumandanlarına ve büyüklerine olan bağlılık itaat, teslimiyet ve sadakatlerinden ileri gelmektedir. Türkler zekidirler, namuslu ve dürüsttürler ve kendilerini müspet yolda sevk ve idare edecek reislere sahip oldukları müddetçe de çalışkandırlar. Gayet kanaatkârdırlar. Onların bütün meziyetleri, hattâ kahramanlık, cesaret ve secâat (yiğitlik, yüreklilik) duyguları' da an'anelerine (örf, adet, töre, kültür ve geleneklerine) olan samimi bağlılıklarından, ahlâk salâbetinden (sağlamlık ve yüksekliğinden) ileri gelmektedir. Bu nedenle, Türklerde, evvelâ ve mutlaka itaat ve sadakat duygusunu kırmak ve manevi bağlarını yok etmek, dini metanetlerini zaafa (zayıflık-kuvvetsizlik) uğratmak icap eder. Bunun da en kısa yolu, milli ve manevi ananelerine (değerlerine) uymayan harici fikirler ve davranışlara onları alıştırmaktır. Türkler, dış yardımı reddederler; Haysiyet duyguları buna manidir. Velev (hattâ isterlerse) ki, geçici bir süre için dahi zahiri (görünen) kuvvet verse de, Türkleri mutlaka dış yardıma alıştırmalıdır. Maneviyatlarının sarsıldığı ve Kur'an'dan soğutulup İslâm'dan uzaklaştırıldıkları gün, Türkleri kendilerinden şeklen çok kudretli, kuvvetli, güçlü, kalabalık ve zahiren hâkim kudretler önünde zafere götüren asıl kudretleri sarsılacak ve maddi vasıtaların üstünlüğü ile yıkmak kolaylıkla mümkün olabilecektir. Bu sebeple, Osmanlı Devleti'ni tasfiye için mücerret (soyut) olarak (yalnızca) harp meydanlarındaki zaferler kâfi (yeterli) değildir ve hatta sadece bu yolda yürümek, Türklerin haysiyet, onur ve vakarını (ağırbaşlılığını) tahrik edeceğinden, hakikatlere nüfuz etmelerine de sebep olabilir. Yapılacak olan, Türklere hiçbir şey hissettirmeden bünyelerindeki bu tahribatı, her ne pahasına olursa olsun tamamlamaktır."Mektup açık ve net bir dille milletimizin güçlü ve zayıf yönlerini hatta hangi yolla toplumun çökeceğini dile getirmiş ve bu stratejiler bakın nasıl oluşturulup algı yönetimi nasıl uygulanmaya koyuldu. Patrik'in mektubu; İznik Konsilleri tarafından aynı konuda alınan kararlar ile örtüşür. Mektup alenen İngiliz Başbakanı David Lloyd George'u doğrular nitelikte. Bu mektup, özellikle, o dönemde kendini Bizans'ın hamisi sayan ve Bizans bayrağını kullanan Çarlık eliyle, başta yakın akraba Fransa ve İngiltere olmak üzere bütün Batıya açıldı, anlatıldı ve paylaşıldı. Kısa sürede benimsendi ve uygulamaya kondu. Netice: Osmanlı paramparça, işgal ve zulüm?Peki, o tarihte bu gidişe kim 'dur' dedi? Şüphesiz kalpleri vatan sevgisi ve iman ile çarpan kahramanlar. İşte o dik duruşu gösteren kahramanlar, M. Kemal Atatürk ve arkadaşları tüm bu hain planlar stratejiler bütününü gerek savaş meydanında gerekse yeni Türk devletinin kuruluş ve yükseliş aşamasında iç ve dış politikada, tüm hayatı boyunca tekrar tekrar bozmuştur. Günümüzde algı yönetimi ve toplum mühendisliğinin bizi yeniden eşiğine getirdiği uçurum malumunuz. Ümitvar olarak mili ve manevi değerlerimizi yeşerterek birlik ve beraberlik içinde ekonomik ve sosyal adalet için mücadele edenlerle biran evvel el ele verilmeli ve bu gidişata milli mücadele ruhuyla Mustafa Kemal'ce 'dur' demek lazımdır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
İlay Sultan / diğer yazıları
- Ehl-i Sünnet İmamları'nın Ehl-i Beyt sevdası / 19.06.2017
- Atatürk ve 19 Mayıs üzerine / 21.05.2017
- Gadir-i Hum'un önemi / 03.05.2017
- Gadir-i Hum / 28.04.2017
- Yalan dehlizinde sürüklenen millet / 19.04.2016
- Bu kaçıncı kara sabah? / 08.02.2016
- Uzaylı taşlama / 23.06.2015
- Milli Mücadelede Akif'in safı / 29.05.2015
- Sokağın nabzı / 28.04.2015
- O gözlükleri çıkarın / 21.04.2015
- Atatürk ve 19 Mayıs üzerine / 21.05.2017
- Gadir-i Hum'un önemi / 03.05.2017
- Gadir-i Hum / 28.04.2017
- Yalan dehlizinde sürüklenen millet / 19.04.2016
- Bu kaçıncı kara sabah? / 08.02.2016
- Uzaylı taşlama / 23.06.2015
- Milli Mücadelede Akif'in safı / 29.05.2015
- Sokağın nabzı / 28.04.2015
- O gözlükleri çıkarın / 21.04.2015