Yaklaşık sekiz aydır aynı kara sabaha uyanıyoruz. Güneş bir türlü doğmuyor sabahlarımıza. Aynı günü yaşıyoruz sanki. Sabah haberlerinde, öğle ve akşam bültenlerinde hep aynı kötü havadisler karşılıyor bizi.
Bakıyoruz, teröre kurban askerimizin, polisimizin ya da bir sivil vatandaşımızın ardında kalan gözü yaşlı bir eş yahut nişanlı, ne olduğunu anlayamamış veya daha hiç doğmamış bir evlat, ciğeri dağlanmış bir ana, dünyası yıkılmış bir baba? Tarihler değişiyor evet ama zaman geçmek bilmiyor. İsimler değişiyor ama acılar değişmiyor. Aynı kara günü yaşıyoruz, bitmiyor.
Canlı bomba, patlama, pusu haberleri geliyor habire. Yerler değişiyor ama sonuçlar değişmiyor. Bir de marifetmiş gibi 'ülkede güvenlik zafiyeti yoktur' diye açıklamalar yapılıyor bunca olayın üstüne. Her gün insanlar insanlarımız ölüyor, öldürülüyor. Bunu görüyor, izliyor ve hatta ağlıyoruz zaman zaman. Ya sonra? Ertesi gün yine aynı, bir diğer gün yine aynı.
Suriyeli mülteciler dahi 'bu ülkede yaşanmaz' deyip kaçak yollardan ülkemizi terk etme gayretinde. Hemen her gün aynı manzara... Ya alabora olmuş bir bot ya da sahile vurmuş bebek cesetleri. Bu güne kadar kendi milletimizin sağlığı ve huzuru için harcanmayan rakamlar mültecilere sağlanmasına rağmen hem de! Aynı kara günün tekrarlarını yaşıyoruz işte.
Siyasetçileri dinliyoruz, hani ülke bunca kaosa sürüklenmişken ne derler acaba, nasıl çözecekler meseleleri diye. İşleri daha da sarpa sardıracak icraatlar ile Türkiye'yi son kalan bir iki dost ülkeyle krize sokmakla meşgul değillerse suni gündemler ve tartışmaların peşindeler. Mevcut meclisin ne iktidarında ne muhalefetinde dün de bir çözüm yoktu bugünde yok. Sıkıntıyı çözmeye de bir niyet de yok galiba. Sanki bunca soruna sıkıntıya Anayasa sebepmiş gibi ya da Güneydoğu'muzda şehirler boşaltılmıyormuş gibi Yeni Anayasa ve başkanlık sistemini sözde çözüm diye ısıtıp ısıtıp önümüze sunmaktalar. Halinden memnun siyaset işte bu aynı kara günü yaşatıyor milletimize.
Görünen o ki bu milleti daha da karanlık günler beklemekte.
Milletimiz bu ülkede bu karanlık sabaha uyanıp aynı kara günü yaşamaktan yorulursa, bunalırsa 'Artık yeter! Bitsin bu çile' demeye karar verirse kurtulur ancak. İstiklal Mücadelemizin rehberi ve yol haritası olarak bildiğimiz meşhur Amasya Genelgesi'nde de tam olarak belirtildiği üzere 'Milletin istiklalini, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır!' O azim ve ortak karara vâkıf olmak demek birlik beraberlik içerisinde olmayı gerektirir. Vatanımızı ve milletimizi aydınlık sabahlara kavuşturacak lider ise tam bağımsız Türkiye idealinde, Atatürk'ün izinde ve Ehl-i Beyt sevdasıyla yürüyen, insanlığı birleştiren çözümün yegâne kaynağı Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızdan başkası değildir.
Bakıyoruz, teröre kurban askerimizin, polisimizin ya da bir sivil vatandaşımızın ardında kalan gözü yaşlı bir eş yahut nişanlı, ne olduğunu anlayamamış veya daha hiç doğmamış bir evlat, ciğeri dağlanmış bir ana, dünyası yıkılmış bir baba? Tarihler değişiyor evet ama zaman geçmek bilmiyor. İsimler değişiyor ama acılar değişmiyor. Aynı kara günü yaşıyoruz, bitmiyor.
Canlı bomba, patlama, pusu haberleri geliyor habire. Yerler değişiyor ama sonuçlar değişmiyor. Bir de marifetmiş gibi 'ülkede güvenlik zafiyeti yoktur' diye açıklamalar yapılıyor bunca olayın üstüne. Her gün insanlar insanlarımız ölüyor, öldürülüyor. Bunu görüyor, izliyor ve hatta ağlıyoruz zaman zaman. Ya sonra? Ertesi gün yine aynı, bir diğer gün yine aynı.
Suriyeli mülteciler dahi 'bu ülkede yaşanmaz' deyip kaçak yollardan ülkemizi terk etme gayretinde. Hemen her gün aynı manzara... Ya alabora olmuş bir bot ya da sahile vurmuş bebek cesetleri. Bu güne kadar kendi milletimizin sağlığı ve huzuru için harcanmayan rakamlar mültecilere sağlanmasına rağmen hem de! Aynı kara günün tekrarlarını yaşıyoruz işte.
Siyasetçileri dinliyoruz, hani ülke bunca kaosa sürüklenmişken ne derler acaba, nasıl çözecekler meseleleri diye. İşleri daha da sarpa sardıracak icraatlar ile Türkiye'yi son kalan bir iki dost ülkeyle krize sokmakla meşgul değillerse suni gündemler ve tartışmaların peşindeler. Mevcut meclisin ne iktidarında ne muhalefetinde dün de bir çözüm yoktu bugünde yok. Sıkıntıyı çözmeye de bir niyet de yok galiba. Sanki bunca soruna sıkıntıya Anayasa sebepmiş gibi ya da Güneydoğu'muzda şehirler boşaltılmıyormuş gibi Yeni Anayasa ve başkanlık sistemini sözde çözüm diye ısıtıp ısıtıp önümüze sunmaktalar. Halinden memnun siyaset işte bu aynı kara günü yaşatıyor milletimize.
Görünen o ki bu milleti daha da karanlık günler beklemekte.
Milletimiz bu ülkede bu karanlık sabaha uyanıp aynı kara günü yaşamaktan yorulursa, bunalırsa 'Artık yeter! Bitsin bu çile' demeye karar verirse kurtulur ancak. İstiklal Mücadelemizin rehberi ve yol haritası olarak bildiğimiz meşhur Amasya Genelgesi'nde de tam olarak belirtildiği üzere 'Milletin istiklalini, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır!' O azim ve ortak karara vâkıf olmak demek birlik beraberlik içerisinde olmayı gerektirir. Vatanımızı ve milletimizi aydınlık sabahlara kavuşturacak lider ise tam bağımsız Türkiye idealinde, Atatürk'ün izinde ve Ehl-i Beyt sevdasıyla yürüyen, insanlığı birleştiren çözümün yegâne kaynağı Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızdan başkası değildir.
İlay Sultan / diğer yazıları
- Ehl-i Sünnet İmamları'nın Ehl-i Beyt sevdası / 19.06.2017
- Atatürk ve 19 Mayıs üzerine / 21.05.2017
- Gadir-i Hum'un önemi / 03.05.2017
- Gadir-i Hum / 28.04.2017
- Yalan dehlizinde sürüklenen millet / 19.04.2016
- Bu kaçıncı kara sabah? / 08.02.2016
- Uzaylı taşlama / 23.06.2015
- Milli Mücadelede Akif'in safı / 29.05.2015
- Sokağın nabzı / 28.04.2015
- O gözlükleri çıkarın / 21.04.2015
- Atatürk ve 19 Mayıs üzerine / 21.05.2017
- Gadir-i Hum'un önemi / 03.05.2017
- Gadir-i Hum / 28.04.2017
- Yalan dehlizinde sürüklenen millet / 19.04.2016
- Bu kaçıncı kara sabah? / 08.02.2016
- Uzaylı taşlama / 23.06.2015
- Milli Mücadelede Akif'in safı / 29.05.2015
- Sokağın nabzı / 28.04.2015
- O gözlükleri çıkarın / 21.04.2015