‘Nefsin uyuklaması, yırtıcı hayvanın uyuklamasına benzer’
Ey cemaat! Size dünya bir şey versin diye onun ardından koşarsınız. Halbuki o, velî kullara bir şey kabul ettirebilmek için peşlerinde gezer. Onların önüne gelir, başını eğer, onlara bir şey verebilmek için sızlanır
08.04.2023 08:29:00
"Ey cemaat! Size dünya bir şey versin diye onun ardından koşarsınız. Halbuki o, velî kullara bir şey kabul ettirebilmek için peşlerinde gezer. Onların önüne gelir, başını eğer, onlara bir şey verebilmek için sızlanır.
Nefsine tevhid kılıcı ile vur. Onun ıslâhı için başarı zırhını giy. O nefsi mücahede okuyla yere sermeye bak.
Hele takva korkusunu ondan uzak etme. Yakîn (tam iman) kılıcı elinden hiç düşmesin. Nefse, gâh mızrağınla dürt, gâh onu sopanla döv. Sözünü dinler hâle gelinceye kadar bu hâlin devam etsin.
Onun üstüne çıkıp ağzına gem geçirinceye ve yularını ele alıncaya kadar tarif ettiğimiz işleri yap. Nefsi, bu hâle getirdikten sonra, onun sırtında denizi, deryayı, karayı dolaşman kabil olur.
Nefsi bu hâle getiren kimse ile Rabbi iftihar eder; sonra onu nefsin belini kıran, halâsı bu yolda bilen, başka yol tanımayan kimselere katar.
Nefsini anlayan, ona göç yükünü taşıtır. Ona her ağırlığını vurduğu hâlde karşı gelmez ve emrini dinler; yanlış hareket etmez.
Sende hayır yok. Nefsi, kötü arzulardan beri alıp onu iyi anladıktan sonra hakkını verirsen, hayrını bulursun. İşte bundan sonradır ki, o nefis, kalbin himayesine girer. Kalp nefsin elinden tutar, sırra gider. Sır da onlarla birlikte Hak Teâlâ'ya varır.
Cihad asasını nefsin üstünden kaldırmayınız; onun yalancı iyiliklerine aldanmayasınız. Onun yalandan uyuklaması sizi kandırmasın. Nefsin uyuklaması, yırtıcı hayvanın uyuklamasına benzer; daldınız mı biner. O kendini uyur göstermeyi sever.
Şu nefis var ya, uyarlık gösterebilir; yumuşak başlı, engin halli olduğunu ve hayrı takip ettiğini belirtebilir; ama biliniz ki, içinde bunların aksini saklar. Nefse karşı daima dikkatli ol. İşlerin hayırla bitmesi için, onu başı boş bırakma.
Allah yolcularının, halktan ırak bir başka meşguliyetleri vardır. Bununla beraber, halka bakmak için onlara vazife verilmiştir. Bu yüzden onlarla oturur, kalkar, emir verir ve yasakları bildirirler.
Halkla Hak yolcularının durumuna şu hikâye bir misaldir. Şöyle ki:
- Birtakım yolcular, deniz aşırı yerlere gitmek istediler. İçlerinde yoldan anlayanlar geçti ve şaha vardı. Öbürleri, önce gidenlerin geçtiği yolu bilmedikleri için tuhaf oldular ve boğulmaya ramak kaldı.
Bu durumu iyi bilen şah önce gelenlerden dilediğini yol göstermek üzere geri saldı. Onlar da gelip yol üzerinde durdular ve yolda kalan kulları doğru yola davet ettiler:
- İşte yol burada; kurtuluş şurada... dediler.
Bunu duyup gelen elini verdi ve kurtuldu.
Bu hikâyenin aslı Hak Teâlâ'nın şu kelâmına dayanır: "O kimse ki, imanlı idi, gitti ve ey cemaat bana uyunuz, sizi doğra yola götüreceğim, dedi." (Mümin 38)
Sizden aklı başında olan, dünya ile ferahlık duyamaz. Çocuklarına güvenemez. Mal, mülk, akraba onun için bir dayanak olamaz. Yemek, içmek, nikâh gibi işler, ona bir sevinç duygusu getiremez.
Çünkü bunların hepsi birer hevesten ibarettir. İman sahibi bunu bilir. Dolayısiyle iman sahibinin ferah duygusu, yalnız iman kuvvetinden, kalbin, Yaratan'a vasıl olmasından hasıl olur.
Ayık olunuz ve dinleyiniz: Dünyanın ve öbür âlemin sultanları, Hakk'a arif olup O'nun emirleriyle amel edenlerdir." (Abdülkadir Geylani Hazretleri Fethu'r Rabbani eserinden)
Nefsine tevhid kılıcı ile vur. Onun ıslâhı için başarı zırhını giy. O nefsi mücahede okuyla yere sermeye bak.
Hele takva korkusunu ondan uzak etme. Yakîn (tam iman) kılıcı elinden hiç düşmesin. Nefse, gâh mızrağınla dürt, gâh onu sopanla döv. Sözünü dinler hâle gelinceye kadar bu hâlin devam etsin.
Onun üstüne çıkıp ağzına gem geçirinceye ve yularını ele alıncaya kadar tarif ettiğimiz işleri yap. Nefsi, bu hâle getirdikten sonra, onun sırtında denizi, deryayı, karayı dolaşman kabil olur.
Nefsi bu hâle getiren kimse ile Rabbi iftihar eder; sonra onu nefsin belini kıran, halâsı bu yolda bilen, başka yol tanımayan kimselere katar.
Nefsini anlayan, ona göç yükünü taşıtır. Ona her ağırlığını vurduğu hâlde karşı gelmez ve emrini dinler; yanlış hareket etmez.
Sende hayır yok. Nefsi, kötü arzulardan beri alıp onu iyi anladıktan sonra hakkını verirsen, hayrını bulursun. İşte bundan sonradır ki, o nefis, kalbin himayesine girer. Kalp nefsin elinden tutar, sırra gider. Sır da onlarla birlikte Hak Teâlâ'ya varır.
Cihad asasını nefsin üstünden kaldırmayınız; onun yalancı iyiliklerine aldanmayasınız. Onun yalandan uyuklaması sizi kandırmasın. Nefsin uyuklaması, yırtıcı hayvanın uyuklamasına benzer; daldınız mı biner. O kendini uyur göstermeyi sever.
Şu nefis var ya, uyarlık gösterebilir; yumuşak başlı, engin halli olduğunu ve hayrı takip ettiğini belirtebilir; ama biliniz ki, içinde bunların aksini saklar. Nefse karşı daima dikkatli ol. İşlerin hayırla bitmesi için, onu başı boş bırakma.
Allah yolcularının, halktan ırak bir başka meşguliyetleri vardır. Bununla beraber, halka bakmak için onlara vazife verilmiştir. Bu yüzden onlarla oturur, kalkar, emir verir ve yasakları bildirirler.
Halkla Hak yolcularının durumuna şu hikâye bir misaldir. Şöyle ki:
- Birtakım yolcular, deniz aşırı yerlere gitmek istediler. İçlerinde yoldan anlayanlar geçti ve şaha vardı. Öbürleri, önce gidenlerin geçtiği yolu bilmedikleri için tuhaf oldular ve boğulmaya ramak kaldı.
Bu durumu iyi bilen şah önce gelenlerden dilediğini yol göstermek üzere geri saldı. Onlar da gelip yol üzerinde durdular ve yolda kalan kulları doğru yola davet ettiler:
- İşte yol burada; kurtuluş şurada... dediler.
Bunu duyup gelen elini verdi ve kurtuldu.
Bu hikâyenin aslı Hak Teâlâ'nın şu kelâmına dayanır: "O kimse ki, imanlı idi, gitti ve ey cemaat bana uyunuz, sizi doğra yola götüreceğim, dedi." (Mümin 38)
Sizden aklı başında olan, dünya ile ferahlık duyamaz. Çocuklarına güvenemez. Mal, mülk, akraba onun için bir dayanak olamaz. Yemek, içmek, nikâh gibi işler, ona bir sevinç duygusu getiremez.
Çünkü bunların hepsi birer hevesten ibarettir. İman sahibi bunu bilir. Dolayısiyle iman sahibinin ferah duygusu, yalnız iman kuvvetinden, kalbin, Yaratan'a vasıl olmasından hasıl olur.
Ayık olunuz ve dinleyiniz: Dünyanın ve öbür âlemin sultanları, Hakk'a arif olup O'nun emirleriyle amel edenlerdir." (Abdülkadir Geylani Hazretleri Fethu'r Rabbani eserinden)