Dün de değindiğim gibi ortada 2 yıldır devam eden mali bir dava var. Son duruşması 3 hafta önce yapılmış ve dava ileri bir tarihe ertelenmiş.
Ama bakıyorsunuz ki, 3 gün öce bu dava medyanın tamamında gündem olmuş. Böyle bir habercilik anlayışı olabilir mi? Madem haber değeri vardı neden son duruşma günü ve ertesi gün haber olmadı da 3 hafta sonra haber oldu?
Diğer bir önemli husus ise dava mali bir dava ama medya tetikçilerine bakıyorsun dava konusu dışında akıl almaz iddia hatta suçlamalar yöneltiyorlar. Bu kişiler karşısında 'alçaklık' bile yüksek kalır.
Diğer bir nokta ise medyada yan yana gelseler birbirlerini yobazlıkla, gericilikle, dinsizlikle suçlayacak mahlûklar (yazılarında yapıyorlar) Haydar Baş'a karşı aynı safta birleşti.
Bu noktayı biraz daha genişleteyim.
Kılıçdaroğlu elinde bir sürü belge ile çıktı. Sayın Erdoğan ve ailesini yurt dışına para kaçırmak vs. gibi suçlamalar yöneltti. Erdoğan açıkça, "bu iddialarını yargıya götürsene" çağrısı yaptı ve bir hafta bu konu medyanın gündeminde oldu.
Nasıl oldu?
Medyanın bir kesimi Erdoğan ve ailesini açıkça suçlayıp, hüküm verirken diğer kesimi de hem iddia sahibini, hem de Erdoğan karşıtı yayın yapan medyayı yerden yere vurdu.
Kemal Bey bir hafta reklam yaptıktan sonra en başta yapması gerekeni yaptı ve yargıya gitti.
Sonuç mu? Mahkeme kararını aktarayım:
"Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 8. maddesindeki özel ve aile yaşamına saygı hakkı ile 10. maddesindeki ifade özgürlüğü açıklamalarına değinilen kararda, "Şeref, kişinin toplum içinde sahip olduğu saygınlık, toplumun kişiye vermiş olduğu değerdir.
Bir kimse kamusal bir tartışma bağlamında eleştirilmiş olsa bile, o kimsenin itibarı, kişisel kimliğinin ve manevi bütünlüğünün bir parçasını oluşturur ve dolayısıyla özel yaşam kapsamına girer.
Somut olayda davalının yapmış olduğu konuşma bir bütün olarak değerlendirildiğinde, davacıların vergi kaçırmakla, sahtekârlıkla ve hırsızlıkla suçlandığı görülmekte, davalının dava konusu konuşmayla davacılara suçlamada bulunduğu anlaşılmakta olup, konuşmanın değer yargısı olduğunu kabule imkân bulunmamaktadır."
Kemal Bey bayağı bir tazminata mahkûm edildi. Ama o yayınları yapan, Erdoğan ve ailesini suçlayan medya yerli yerinde duruyor.
Diğer taraftan bir sabah uyandık ki, medyanın bir kesimi Kemal Kılıçdaroğlu'nu manşetlere taşımış; "Ataşehir'de milyonluk dairesi var. SGK maaşıyla bu daireyi nasıl aldın?"
Sözde haberler, yorumlar, anında infazlar gırla gidiyor. Karşıt medya ise bunların iftira olduğunu yazarak gönüllü Kılıçdaroğlu avukatlığına soyunuyor.
İncelendi ve o dairenin Kemal beye değil kızına ait olduğu ve de güncel bedelinin 4 yüz bin TL olduğu açıklandı.
Ama aynı medya hiçbir şey olmamış gibi yayınlarına devam etti. Basın özgürlüğünden, insan haklarından, yalan haberciliğin ne kadar aşağılık bir şey olduğundan bahsetti.
Oysa bir ayna alıp baksalar aşağılık kavramının tam portresini karşılarında görecekler.
İlginç olan ise Sayın Baş hakkında tamamen komplo amaçlı sızdırılan bilgileri baz alarak bu iki karşıt görüşteki medyanın, yazar-çizerlerin aynı safta durmasıydı. Ve o safta ortaya atılan iddialar değil Sayın Baş'ın kişiliği, milli ve manevi değerleri hedef alınmak istendi.
Tabi akla şu soru geliyor; birbirine olmadık ithamlar yapan bu medya ve yazar-çizer takımı neden Haydar Baş'a karşı aynı safa geçti?
Çünkü Sayın Baş, ABD öncülüğündeki emperyalistlerin devlet ve milletimiz üzerindeki hedeflerini çok iyi biliyor ve Anadolu'nun her tarafında bu gerçekleri tarihi, dini ve milli belgelerle milletimize anlatıyordu. Ve her gün yaşananlar Sayın Baş'ın dediklerini bir bir doğruluyordu.
Sayın Baş, insanlığın nasıl sömürüldüğünü, ABD'nin dolar ile dünyaya nasıl hükmettiğini anlattı ve bu hükümdarlığa son vermenin modelini ortaya koydu.
Sayın Baş, Vatikan'ın yüz yıllardır ülkemiz ve İslam Coğrafyasındaki emellerini ortaya koydu.
Ehl-i Beyt'i, Atatürk'ü anlattı Sayın Baş.
Haliyle ABD'den, Vatikan'dan, mezhep tetikçiliğinden, dinsiz Atatürk kavramlarından beslenen çakallar korktu. Aç kalmaktan korktular, Türk Milletinin kendisine gelmekten korktular. Emperyalistlerin bu topraklardan kovulmasından korktular. Haliyle Haydar Baş'a karşı aynı safa geçtiler.
Türk Milletine diyeceğim o dur ki, 'düşmanın okunu takip edin. O ok sizi doğruya götürecektir'. Oklar Haydar Baş'a çevrildi.
Ama bakıyorsunuz ki, 3 gün öce bu dava medyanın tamamında gündem olmuş. Böyle bir habercilik anlayışı olabilir mi? Madem haber değeri vardı neden son duruşma günü ve ertesi gün haber olmadı da 3 hafta sonra haber oldu?
Diğer bir önemli husus ise dava mali bir dava ama medya tetikçilerine bakıyorsun dava konusu dışında akıl almaz iddia hatta suçlamalar yöneltiyorlar. Bu kişiler karşısında 'alçaklık' bile yüksek kalır.
Diğer bir nokta ise medyada yan yana gelseler birbirlerini yobazlıkla, gericilikle, dinsizlikle suçlayacak mahlûklar (yazılarında yapıyorlar) Haydar Baş'a karşı aynı safta birleşti.
Bu noktayı biraz daha genişleteyim.
Kılıçdaroğlu elinde bir sürü belge ile çıktı. Sayın Erdoğan ve ailesini yurt dışına para kaçırmak vs. gibi suçlamalar yöneltti. Erdoğan açıkça, "bu iddialarını yargıya götürsene" çağrısı yaptı ve bir hafta bu konu medyanın gündeminde oldu.
Nasıl oldu?
Medyanın bir kesimi Erdoğan ve ailesini açıkça suçlayıp, hüküm verirken diğer kesimi de hem iddia sahibini, hem de Erdoğan karşıtı yayın yapan medyayı yerden yere vurdu.
Kemal Bey bir hafta reklam yaptıktan sonra en başta yapması gerekeni yaptı ve yargıya gitti.
Sonuç mu? Mahkeme kararını aktarayım:
"Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 8. maddesindeki özel ve aile yaşamına saygı hakkı ile 10. maddesindeki ifade özgürlüğü açıklamalarına değinilen kararda, "Şeref, kişinin toplum içinde sahip olduğu saygınlık, toplumun kişiye vermiş olduğu değerdir.
Bir kimse kamusal bir tartışma bağlamında eleştirilmiş olsa bile, o kimsenin itibarı, kişisel kimliğinin ve manevi bütünlüğünün bir parçasını oluşturur ve dolayısıyla özel yaşam kapsamına girer.
Somut olayda davalının yapmış olduğu konuşma bir bütün olarak değerlendirildiğinde, davacıların vergi kaçırmakla, sahtekârlıkla ve hırsızlıkla suçlandığı görülmekte, davalının dava konusu konuşmayla davacılara suçlamada bulunduğu anlaşılmakta olup, konuşmanın değer yargısı olduğunu kabule imkân bulunmamaktadır."
Kemal Bey bayağı bir tazminata mahkûm edildi. Ama o yayınları yapan, Erdoğan ve ailesini suçlayan medya yerli yerinde duruyor.
Diğer taraftan bir sabah uyandık ki, medyanın bir kesimi Kemal Kılıçdaroğlu'nu manşetlere taşımış; "Ataşehir'de milyonluk dairesi var. SGK maaşıyla bu daireyi nasıl aldın?"
Sözde haberler, yorumlar, anında infazlar gırla gidiyor. Karşıt medya ise bunların iftira olduğunu yazarak gönüllü Kılıçdaroğlu avukatlığına soyunuyor.
İncelendi ve o dairenin Kemal beye değil kızına ait olduğu ve de güncel bedelinin 4 yüz bin TL olduğu açıklandı.
Ama aynı medya hiçbir şey olmamış gibi yayınlarına devam etti. Basın özgürlüğünden, insan haklarından, yalan haberciliğin ne kadar aşağılık bir şey olduğundan bahsetti.
Oysa bir ayna alıp baksalar aşağılık kavramının tam portresini karşılarında görecekler.
İlginç olan ise Sayın Baş hakkında tamamen komplo amaçlı sızdırılan bilgileri baz alarak bu iki karşıt görüşteki medyanın, yazar-çizerlerin aynı safta durmasıydı. Ve o safta ortaya atılan iddialar değil Sayın Baş'ın kişiliği, milli ve manevi değerleri hedef alınmak istendi.
Tabi akla şu soru geliyor; birbirine olmadık ithamlar yapan bu medya ve yazar-çizer takımı neden Haydar Baş'a karşı aynı safa geçti?
Çünkü Sayın Baş, ABD öncülüğündeki emperyalistlerin devlet ve milletimiz üzerindeki hedeflerini çok iyi biliyor ve Anadolu'nun her tarafında bu gerçekleri tarihi, dini ve milli belgelerle milletimize anlatıyordu. Ve her gün yaşananlar Sayın Baş'ın dediklerini bir bir doğruluyordu.
Sayın Baş, insanlığın nasıl sömürüldüğünü, ABD'nin dolar ile dünyaya nasıl hükmettiğini anlattı ve bu hükümdarlığa son vermenin modelini ortaya koydu.
Sayın Baş, Vatikan'ın yüz yıllardır ülkemiz ve İslam Coğrafyasındaki emellerini ortaya koydu.
Ehl-i Beyt'i, Atatürk'ü anlattı Sayın Baş.
Haliyle ABD'den, Vatikan'dan, mezhep tetikçiliğinden, dinsiz Atatürk kavramlarından beslenen çakallar korktu. Aç kalmaktan korktular, Türk Milletinin kendisine gelmekten korktular. Emperyalistlerin bu topraklardan kovulmasından korktular. Haliyle Haydar Baş'a karşı aynı safa geçtiler.
Türk Milletine diyeceğim o dur ki, 'düşmanın okunu takip edin. O ok sizi doğruya götürecektir'. Oklar Haydar Baş'a çevrildi.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- İstanbullular neden sokağa çıkıyor? / 27.04.2025
- Ekonominin kitabını yazdılar / 26.04.2025
- 23 yıllık iktidarın her daim mazereti olabilir mi? / 25.04.2025
- Çatlayan sadece fay hatları değil ar damarıdır / 24.04.2025
- Bizim 23 Nisan’dan anladığımız / 23.04.2025
- Türkiye’ye ‘Escobar sistemi’ kurmuşlar / 21.04.2025
- ‘Erdoğan Amca adım Danya Ebu Muhsin’ / 20.04.2025
- 2 bin değil 2 bin 600 yıldır yapılanamayanı yaptılar? / 19.04.2025
- Gazze’den tehciri, ‘hicret’ olarak kabul ettirmeye çalışıyorlar / 18.04.2025
- Sahada yaşananlar Erdoğan’ı teyit etmiyor / 17.04.2025
- Ekonominin kitabını yazdılar / 26.04.2025
- 23 yıllık iktidarın her daim mazereti olabilir mi? / 25.04.2025
- Çatlayan sadece fay hatları değil ar damarıdır / 24.04.2025
- Bizim 23 Nisan’dan anladığımız / 23.04.2025
- Türkiye’ye ‘Escobar sistemi’ kurmuşlar / 21.04.2025
- ‘Erdoğan Amca adım Danya Ebu Muhsin’ / 20.04.2025
- 2 bin değil 2 bin 600 yıldır yapılanamayanı yaptılar? / 19.04.2025
- Gazze’den tehciri, ‘hicret’ olarak kabul ettirmeye çalışıyorlar / 18.04.2025
- Sahada yaşananlar Erdoğan’ı teyit etmiyor / 17.04.2025