Bu ifade dilimize pelesenk olmuş bir söylemdir. Her söyleyişte göğsümüz kabarır ve adeta gücümüze güç katılır. Bu kadar yoğun kullandığımız bir söylemin ne anlama geldiğini iyi bilmemiz gerekir.
Burada bahsi geçen Türklük ırki bir kavram değildir.
Hele hele Anadolu gibi köklü geçmişe sahip, değişik milletlere yurt olmuş, göç dalgalarının merkezinde bulunan topraklarımızda, birçok etnik yapının ve bunların melezlerinin olduğu aşikârdır.
Atatürk burada ne mutlu Türk olana demiyor, bilinçli bir tercih ile "Ne mutlu Türküm diyene" diyor. Yani kendini Türk olarak kabul edip etmeme meselesidir asıl mesele.
İşte buradaki Türklük bir üst kimliktir. İçinde Türk de vardır, Kürt, Arap, Laz, Çerkez ve diğer etnik unsurlar da vardır.
Avrupa'nın çok eski dönemlerden beri Müslüman olanları ırkına bakmaksızın "Türk oldu" diye tanımlaması tarihi bir hakikattir.
Bu konuda Prof. Dr. Haydar Baş hocamız Türk, Kürt, Laz, Çerkez ve Arap halklarının yoğrulup bir araya gelmesine Müslüman Türk milleti denildiğini söylemiş ve İslam ile Türklüğün et ile kemik gibi olduğu tespitini yapmıştır.
Bir başka konuşmasında ise, Türk milletinin Türkün yanında Lazını, Çerkezini, Boşnağını, Arabını, Acemini, Kürdünü içine alan, Hacı Bektâş-ı Veli'nin teknesinde İslam medeniyeti, kültürü, dini ve maneviyatı ile yoğrulan ve adına Müslüman Türk ünvanı verilen dünyadaki tek bir millet olduğunu belirtmiştir.
"Ne mutlu Türküm diyene" sözünü yıkılmaz kale olarak inşa eden Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü tanıdığımız zaman konu daha iyi anlaşılacaktır.
Bu konuda Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın "Hoş Geldin Atatürk" eseri mutlaka okunmalıdır.
Hocamız, Anadolu yaylasındaki Müslüman Türk'ü analiz ederken Türk'ü Ehl-i Beyt ile buluşturan tebliğci, irşad ehli Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli'ye özel bir yer verir.
Der ki; "Anadolu yaylasında her kim Müslüman'dır, onun gönlünde Hacı Bektâş-ı Veli'den bir nişane vardır. Anadolu İslam'ı Hacı Bektâş-ı Veli'nin mührü olmuştur." Hocamız Hacı Bektaş-ı Veli'nin bu toprakların Genelkurmay Başkanı olduğunun ısrarla altını çizmektedir.
"Andımız" etrafında siyasi polemikler söz konusu ediliyor. Ortalık toz duman, andımızın okullarda okunmasını kim engelledi, kim devam etsin istiyor bir netlik yok.
Maalesef her konuya siyasi yaklaşmak, ülkemizde kötü bir gelenek haline geldi. Siyaset proje ve çözüm üretmek üzerine değil de, fırsat kollama, rakibinin yanlışı üzerine söylem bina etme üzerine yürüyor. Sonuç olarak da bir arpa boyu yol kat edilemiyor. Milli Eğitim Bakanlığı'nın istediği şekilde sonuçlanan hukuki kararla Andımızın okullarda okutulması yasaklandı. Yani Cumhur ittifakı'nın Milli Eğitim Bakanlığı andımızın okutulmasını istemiyor.
Sayın Tayyip Erdoğan, andımızın kaldırılmasını, 'dünyanın hiçbir gelişmiş ülkesinde çocukların içtimaya dizilerek ırkçı sloganlar, metinler okuduğunu göremezsiniz' yaklaşımıyla açıklamıştır.
Türklük kavramının etnik bir tanımlama olmadığı idrak edildiği gün, ülkemizde yaşanan ayrılıkçı tartışmaların kol gezdiği vasatın, birliğe ve gül bahçesine dönüştüğü görülecektir.
- Trump, Netanyahu ve Türkiye: Bölgedeki yeni denge / 15.04.2025
- Hoş Geldin Atatürk penceresinden Haydar Baş / 14.04.2025
- O’nun ışığı her geçen gün daha parlıyor / 13.04.2025
- Ekonomik buhrana karşı çözümümüz var / 09.04.2025
- Adalet mi dediniz hakkaniyet mi? / 05.04.2025
- Yunan bayramı, Türk dersi / 29.03.2025
- Asıl rakip ne İmamoğlu ne Yavaş: Hükümetin en büyük sınavı geçim krizi / 24.03.2025
- Bozduğun kantar seni de tartacak / 23.03.2025
- Adaletin zarfı ve mazrufu: İmamoğlu olayı üzerine bir toplumsal okuma / 22.03.2025