IMF ve Dünya Bankası’nın talimatları ile gelişmekte olan ülkelerin ekonomilerine yön verildiği bilinen bir hakikattir. Tarım, hayvancılık, ormancılık vs. sektörler verilen tavsiyeler ile bitirilmekte ve ülkeler açık pazar haline getirilmektedir.
Bu oyunun bir diğer cephesi de zaman içinde tarım arazilerinin çiftçilerin eliyle ve isteğiyle satışa çıkarılmasıdır.
Türkiye’de bu acı akıbet iki yönüyle de yaşanmaktadır. Geçmişte kendi kendine yeten 7 tarım ülkesinden biri olan Türkiye bugün dünya piyasasında söz sahibi olduğu pamuğu ve hatta buğdayı, ayçiçeğini, mercimeği, nohudu dahi dışarıdan ithal etmek zorunda kalmıştır.
AB talimatları doğrultusunda hazırlanan 2013 stratejik kalkınma programı çerçevesinde 10 milyona yakın kişinin tarım sahasından çıkarılması hedeflenmektedir.
Yakın zamana kadar Türkiye, nüfusunun yüzde 35’ini tarım sektöründe istihdam ederken bu rakam bugün yüzde 15’lere gerilemiştir.
Destekleme “hububat, şeker pancarı, tütün ve çay ile” sınırlandırılırken; tarım satış kooperatiflerine verilen hazine yardımı tamamen kaldırılmıştır.
Atatürk’ün, “köylü milletin efendisidir” diyerek altını çizdiği hakikat, milletlerin hayatlarını sürdürebilmesi için milli tarımın şart olduğu gerçeğidir.
Masraflarını karşılayamayan çiftçimiz, banka kredilerine mahkûm edilmiştir. Bankalara olan borçları 1 milyar dolara ulaşan çiftçiler tarım arazilerini satmaya başlamışlardır.
Türkiye’de tarım bitmiş, çiftçi aç kalmamak için kendine başka meslekler bulma telaşına düşmüştür.
IMF talimatları ile hayvancılık da devamlı gerilemektedir. Devlet kurumları olan Yem-San, Türkiye Süt Endüstrisi Kurumu ve Et Balık Kurumu özelleştirilmiştir.
Gelinen noktada dışa bağımlı bir sektör haline gelen tarım ve hayvancılık için derhal milli politikalara dönülmelidir.
Stratejik bir saha olan tarım konusunda BTP’den başka tarım politikası olan bir parti mevcut değildir.
IMF ile yola devam diyen bir zihniyeti, tarımda, hayvancılıkta, ormancılıkta vs. hiçbir konuda milli bir politikası olmayan bir idareyi tekrar seçen milletimizin şikâyete de hakkı yoktur.
Oysa Milli Ekonomi Modeli’nin uygulanacağı BTP İktidarı iş başında olsa idi;
Tahditler kaldırılacaktı.
Devlete ait topraklar uzun vadeli, sembolik ücretler karşılığında kiraya verilecekti.
Ürün fiyatları çiftçiler tarafından üretici kooperatif üzerinden belirlenecekti.
Devlet üreticinin yetiştirdiği ürünün yüzde 50’sine en az 6 ay evvelinden avans verecekti.
İthal ürünlere karşılık yerli üreticinin korunması devlet garantisinde sağlanacaktı.
Tarım için gerekli olan finansman, elde edilen üretim karşılığı senyoraj geliri ile karşılanacaktı.
Devlet tarıma bağlı sanayi üzerine yatırım yapmak isteyen girişimcilere, “proje mukabili sıfır faizli krediler” ve “gerekirse geri ödemesi üretim veya ürün” olacak türden kredi verecekti.
Devlet ürünlere pazar garantisi sağlayacaktı.
Çiftçilerimiz emeklilik desteği ve doğal afetlere karşı sigorta desteği alacaktı.
Ancak bunların hiç birini gerçekleştirme şansı bize verilmedi. Çiftçilerimiz hem açlık hem de topraklarının elinden çıkma tehdidi ile karşı karşıya…
Yabancılara toprak satışının önünü açan düzenlemeler ile topraklarımızın kanuni yollarla yabancıların mülkü haline gelmesi de yakında karşılaşacağımız bir tehlike.
Ne diyelim, ne ekersen onu biçersin…
Bu oyunun bir diğer cephesi de zaman içinde tarım arazilerinin çiftçilerin eliyle ve isteğiyle satışa çıkarılmasıdır.
Türkiye’de bu acı akıbet iki yönüyle de yaşanmaktadır. Geçmişte kendi kendine yeten 7 tarım ülkesinden biri olan Türkiye bugün dünya piyasasında söz sahibi olduğu pamuğu ve hatta buğdayı, ayçiçeğini, mercimeği, nohudu dahi dışarıdan ithal etmek zorunda kalmıştır.
AB talimatları doğrultusunda hazırlanan 2013 stratejik kalkınma programı çerçevesinde 10 milyona yakın kişinin tarım sahasından çıkarılması hedeflenmektedir.
Yakın zamana kadar Türkiye, nüfusunun yüzde 35’ini tarım sektöründe istihdam ederken bu rakam bugün yüzde 15’lere gerilemiştir.
Destekleme “hububat, şeker pancarı, tütün ve çay ile” sınırlandırılırken; tarım satış kooperatiflerine verilen hazine yardımı tamamen kaldırılmıştır.
Atatürk’ün, “köylü milletin efendisidir” diyerek altını çizdiği hakikat, milletlerin hayatlarını sürdürebilmesi için milli tarımın şart olduğu gerçeğidir.
Masraflarını karşılayamayan çiftçimiz, banka kredilerine mahkûm edilmiştir. Bankalara olan borçları 1 milyar dolara ulaşan çiftçiler tarım arazilerini satmaya başlamışlardır.
Türkiye’de tarım bitmiş, çiftçi aç kalmamak için kendine başka meslekler bulma telaşına düşmüştür.
IMF talimatları ile hayvancılık da devamlı gerilemektedir. Devlet kurumları olan Yem-San, Türkiye Süt Endüstrisi Kurumu ve Et Balık Kurumu özelleştirilmiştir.
Gelinen noktada dışa bağımlı bir sektör haline gelen tarım ve hayvancılık için derhal milli politikalara dönülmelidir.
Stratejik bir saha olan tarım konusunda BTP’den başka tarım politikası olan bir parti mevcut değildir.
IMF ile yola devam diyen bir zihniyeti, tarımda, hayvancılıkta, ormancılıkta vs. hiçbir konuda milli bir politikası olmayan bir idareyi tekrar seçen milletimizin şikâyete de hakkı yoktur.
Oysa Milli Ekonomi Modeli’nin uygulanacağı BTP İktidarı iş başında olsa idi;
Tahditler kaldırılacaktı.
Devlete ait topraklar uzun vadeli, sembolik ücretler karşılığında kiraya verilecekti.
Ürün fiyatları çiftçiler tarafından üretici kooperatif üzerinden belirlenecekti.
Devlet üreticinin yetiştirdiği ürünün yüzde 50’sine en az 6 ay evvelinden avans verecekti.
İthal ürünlere karşılık yerli üreticinin korunması devlet garantisinde sağlanacaktı.
Tarım için gerekli olan finansman, elde edilen üretim karşılığı senyoraj geliri ile karşılanacaktı.
Devlet tarıma bağlı sanayi üzerine yatırım yapmak isteyen girişimcilere, “proje mukabili sıfır faizli krediler” ve “gerekirse geri ödemesi üretim veya ürün” olacak türden kredi verecekti.
Devlet ürünlere pazar garantisi sağlayacaktı.
Çiftçilerimiz emeklilik desteği ve doğal afetlere karşı sigorta desteği alacaktı.
Ancak bunların hiç birini gerçekleştirme şansı bize verilmedi. Çiftçilerimiz hem açlık hem de topraklarının elinden çıkma tehdidi ile karşı karşıya…
Yabancılara toprak satışının önünü açan düzenlemeler ile topraklarımızın kanuni yollarla yabancıların mülkü haline gelmesi de yakında karşılaşacağımız bir tehlike.
Ne diyelim, ne ekersen onu biçersin…
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Prof. Dr. Haydar Baş / diğer yazıları
- Ne için 'değerli yalnızlık'? / 16.04.2025
- BOP'un bahanesi demokrasi / 15.04.2025
- İmam Muhammed Mehdi (a.s.) / 14.04.2025
- İmam Hasan El-Askeri (a.s.) / 13.04.2025
- İmam Hadi (a.s.) / 12.04.2025
- İmam Muhammed Takî (a.s) / 11.04.2025
- İmam Rıza (a.s.) / 10.04.2025
- İmam Musa Kazım (a.s.) / 09.04.2025
- İmam Ca'fer (a.s.) / 08.04.2025
- İmam Muhammed Bâkır / 07.04.2025
- BOP'un bahanesi demokrasi / 15.04.2025
- İmam Muhammed Mehdi (a.s.) / 14.04.2025
- İmam Hasan El-Askeri (a.s.) / 13.04.2025
- İmam Hadi (a.s.) / 12.04.2025
- İmam Muhammed Takî (a.s) / 11.04.2025
- İmam Rıza (a.s.) / 10.04.2025
- İmam Musa Kazım (a.s.) / 09.04.2025
- İmam Ca'fer (a.s.) / 08.04.2025
- İmam Muhammed Bâkır / 07.04.2025