Demirel düşüşlerinden birini takip eden on yıl sonra -1991'e doğru- yeniden umut haline gelir gibi olduğunda gazeteciler kendisine sormuştu: - Peki siz enflasyonu nasıl düşüreceksiniz? Hazret kestirip atmıştı: - Bunların yaptığını yapmazsanız enflasyon düşer! Şüphesiz Demirel enflasyon konusunda söyleyecek sözü olmayan, ekonomiden anlamayan biri değildi. Ancak anlamasına rağmen başbakanlıkları döneminde enflasyon patlamış, 24 Ocak kararları sonrası 1980 ihtilaline gelirken sağladığı kısmi düzeltme dışında gerektiği gibi düşürmeyi başaramamıştı. ANAP'ı kastederek 'bunların yaptığını yapmazsan enflasyon düşer' derken aslında siyasetimizi yaratıcılıktan yoksun bırakan bir numaralı sırra sarılıyordu: - Ben muhalefette hiçbir çözüm üretmesem de nasılsa iktidarın işleyeceği yanlışlar tekrar kıymete binmem için yeterlidir. Nitekim Demirel geldi ve enflasyon artmaya devam etti.Bu küçük hatırlatmadan maksadım günümüzle ilgili birebir benzetme kurmak değil. Siyaset pirimizin o gün için kullanıp geçtiği yöntemi, devletsizle savaş için değerlendirmeyi deneyeceğim. 'Nasıl devlet oluruz' sorusuna verilen cevapların müşterisi kalmadığı için 'Nasıl devlet olmayız' sorusu etrafında üretilen sıcak Türkiye derslerinin altını çizmek yararlı olabilir: Putin Samsun'da gözümüzün içine baka baka diyor ki: - Türkiye'yi yönetenlerin sayesinde iki ülke arasında artık en küçük bir sorun kalmamıştır! Böyle bir laf, kendini devlet olarak gören hiçbir muhatap tarafından kabul edilemez. Zira bu sözün Türkçesi şudur: - Rusya ile Türkiye arasında sorunlar vardı ve bunların tamamını siz çıkarıyordunuz. Yöneticileriniz uslu davrandı ve bizim gibi büyük bir ülkeye karşı yaptığınız yanlışlara son verdi. Aferin çocuklar! İktidar partisinin genel başkan yardımcılarından biri Şemdinli olaylarının arkasından ilan buyuruyor: Türkiye'de halkın iradesiyle başa gelen hükümeti devirip yerine başka bir iktidar getirme çabaları var. Bir iktidar yetkilisinin böyle sözler söyleyebilmesi için genlerinde devlet bilincinden zerre kalıntı olmaması yetmez, ayrıca muhakkak aşiret nifakçılığından nasipli bulunması gerekir. Devlet etmek hakkında en küçük bir fikri bulunan kişi, yakalamakla memur olduğu düzen yıkıcıları karanlık laflarla halka şikayet etmez! Hakkari'deki cenaze töreni, oradaki bütün TC görevlilerine karşı haykırıştır: - Siz devlet kadroları değil, örgütümüzün hakaret ve saldırılarını seyredip kahrolmak için tutulmuş AB rehinelerisiniz. Bunu çoktan bilen ve bir gazeteciye ' buralarda işler öyle İstanbul'dan, Ankara'dan göründüğü gibi yürümüyor' diyen kişinin valilik yapmaya devam ettiği bir ülke devlet olamaz. Zira tamamen doğruyu söyleyen vali bu kahredici gerçeklere karşı çaresizliği içine sindirmekte, hiç değilse 'istifa' ile tepki koymayı bile düşünmemektedir.Aynı cenaze sırasında alçaktan savaş uçağı uçurma fikri ve uygulaması ise, güçlü bir orduya sahip bulunmanın bile devlet olmak için yetmeyeceğini, vahim bir ders şeklinde vatan semalarına yazmış bulunmaktadır.Bir şiddet örgütünün çirkin ama silahsız eylemine askeri uçak görüntüsü ve gürültüsü ile gözdağı vermeye kalkışmak 'nasıl devlet olamayız' sorusunun yakıcı cevabıdır.Şöyle de denebilir: Bu savaş uçağı uçurma fikri, AB ağababalarının kafasının tasıhı attırıp ayağa kaldırmak ve Ankara'ya yüklenmelerini sağlamak içindi! Ömer Lütfi Mete/ Sabah