Kapatılsın, olmayacak mıydı? Hayır. Çünkü Sayın Bahçeli AYM kapatılsın, TTB kapatılsın, HDP kapatılsın gibi daha birçok konuda kapatılsın, dedi bu utanç başlığında direk bir şey söylemedi. Yarımcısı Sayın Bahçeli'nin bu tip olaylara karşı duruşu nettir, idamsa idam.
Bu utanç başlığında herkes konuştu, eteklerindeki taşı döktü. En sonra Sayın Erdoğan konuştu, 'kabul edilemez' dedi 'ama 'aması' vardı. Neydi aması? Kandil'e götürülen kız çocukları için ortalık böylesine ayağı kalkmalıymış!
Yaklaşık birkaç hafta daha konuşuruz. Yargı birkaç tutuklama yapar. Sonra böyle bir olay gerçekleşinceye kadar unutur, olay gerçekleştiğinde de 'bak, biz demiştik'e' geri döneriz.
Onun için Nakşibendilik araştırılsın, diyorum. Sadece bu Nakşibendilik de değil. Ülkemizdeki bütün dini ve kültürel yapılar araştırılsın.
Bu araştırmaları tarihçiler, ilahiyatçılar ve toplum bilimciler yapsın ki bu yapıların inancımızla, kültürümüzle ne kadar bağlantılı oldukları ortaya çıksın.
Başlığa dönersek. Nedir Nakşibendilik? Ne zaman ortaya çıktı? Nasıl kurumsallaştı? Allah'ın (c.c) Kitabı, Resulü ve Ehl-i Beyt'i ile ortak paydaları nelerdir? Allah 'ın (c.c) Kitabı, Resulü ve Ehl-i Beyt'i ile karşı karşıya geldikleri başlıklar var mıdır?
Örneğin 'o dönemde darbe ile tahtından indirilen Malatya sultanının (Hristiyan) tahtına dönmesini sağlayan Abdülcemil, 113 yaşında olmasına rağmen mükâfat olarak sultanın 18 yaşındaki kızıyla evlendirilir.
113 yaşındaki Abdülcemil, Malatya'dan önce Urfa'ya sonra Buhara'ya giderek Gucdüvan köyüne yerleşir ve burada 113 yaşındaki bu kişinin bir erkek çocuğu dünyaya gelir: Abdülhâli? Gücdüvani.
Bahaeddin Nakşibend
TDV İslam ansiklopedisinde Buhara yakınlarında dünyaya geldiği, daha çocukken manen büyük biri tarafından sahiplendiği, tekkeye abdest suyu taşıdığı vs. yazıyor ve şöyle devam ediyor:
'Tarikat adap ve erkânını öğrendiği bu dönemde gördüğü bir rüya üzerine, kendisinin doğumundan yaklaşık bir asır önce (617/1220) vefat etmiş olan Abdülhâli?-ı Gucdüvânî'nin ruhaniyetine intisap etti ve Üveysî lakabını aldı' diyor.
İslam'da böyle bir şey var mı?
Murat Bardakçı
Geçmişi malum tarihçi Murat Bardakçı 2018 yılında şöyle yazıyordu: 'Hafta başında, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın yaptığı Özbekistan ve Kore seyahatlerine katıldım,
Türk ve Özbek Cumhurbaşkanlarının bizim geçmişte "Buharâ-i Şerif" dediğimiz Buhara programlarına da iştirak ettim ve İslâm dünyasının bugün en güçlü tarikatı olan Nakşibendîlik'i kuran Özbek Türk'ü Muhammed bin Muhammed Bahaeddin el-Buharî'nin, yani Bahaeddin-i Nakşibend'in buradaki kabrini ziyaret imkânını buldum. İşte, bir dut ağacının gölgesindeki kabir ile ilgili izlenimlerim..." diyerek bir şeyler yazmış.
Bahaeddin Nakşibend cellattır
Ne TDV İslam ansiklopedisinde, ne Murat Bardakçı'nın açıklamalarında ne de birçok bu konudaki yazılarda Bahaeddin Nakşibend'in bir cellat olduğu yazılmıyor.
Bahaeddin Nakşibend, Gazan Hanı Halil'in 12 yıl cellatlığını yapmıştır.
Ahmet Sirhindi-İmam Rabbani
Babür Kral'ı Ekber Şah'a göre; "Bir baş tarafından yönetilen bir devlette yaşayanların birbirinden ayrı ve birbirine karşı inançlar beslemesi ve başka, başka kanunlarla yönetilmesi doğru değildir.
Dolayısıyla bütün bunları birleştirmeliyiz; şöyle ki: hem hepsi bir olsunlar, hem de o birin içinde hepsi bulunsun.
Böylelikle herhangi bir din içindeki iyi şeyleri kaybetmemek ve öbürlerindeki daha iyi şeyleri de kazanmak gibi bir kazanç sağlamış oluruz. Bunu yapmakla Allah'a tapma işi, halkın rahatlığı ve devletin güvenliği sağlanmış olur' diyordu.
Bu bağlamda farklı inanç mensubu kişileri bir ayara toplayarak ortak bir din çalışması başlatmıştır. O ekiptekilerden birisi de İmam Rabbani veya Ahmet Sirhindi isimli şahıstır.
Nakşibendiliğin bu temel isimleri hem tarihi hem de itikadı olarak araştırılsın.
Hâlid-i Bağdadi, Yahudi Barzani ailesi ve bu kili arasındaki ilişkiler de araştırılsın.
Gerek Kurtuluş Savaşı yıllarında ve gerekse cumhuriyetin ilk yıllarında İngilizlerle işbirliği yapan, insanları ayaklanmaya çağıran Nakşi şeyhlerinin, İslam ile alakaları araştırılmalıdır.
Hele son dönemlerde Kabe'de birbirleriyle kavga eden, birbirlerini hadis uydurmakla suçlayan, kasetle tehdit eden bir anlayışın gerçek yüzü ortaya konmalıdır.
Ki, insanımıza yapılacak en büyük hizmetlerden birisi de budur.
Neden araştırılsın?
Hz. Muhammed (s.a.a.v) "Musa'dan sonra ümmeti yetmiş bir fırka, İsa'dan sonra ümmeti yetmiş iki fırkaya ayrıldı.
Benden sonra da ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır ki bunlardan sadece bir fırka kurtuluş ehli olacaktır. Nitekim İsa ve Musa'nın ümmetlerinden de birer fırka kurtuluş ehli idiler" buyurdu.
"Ehl-i Beytim Nuh'un gemisi gibidir; ona binen kurtulur; uzak duran boğulup helâk olur."
"Ya Ali! Ümmetimin içinde senin misalin Nuh'un gemisi misalidir. Ona binen kurtulur, binmeyen boğulur."
"Ben ilmin şehriyim. Ali onun kapısıdır. Allah (c.c) şöyle buyurdu; "Evlere kapılarından girin" (Bakara 185) O halde kim, ilim istiyorsa kapısından girsin."
"Ya Ali! Sen, Benim vasim ve halifemsin. Kim, senin vasiliğini ve halifeliğini inkar ederse o, benden değildir. Bende, ondan değilim. Ve kıyamet günü onun hasmı (davacısı) olacağım."
Nakşilerin yolu Ali kapısından geçmiyor.
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -1- / 05.04.2025
- Boykotun babasını yaptılar, yapıyorlar / 04.04.2025
- Erdoğan’ın ‘Filistin’ nöbeti / 03.04.2025
- İktidar sanki hiç sandık gelmeyecekmiş gibi hareket ediyor / 01.04.2025
- İslam dünyasında bayram! / 31.03.2025