Müminlerin annesi, Allah Resul'ünün canı, sevdası, maddi ve manevi yardımcısı, destekçisi en değerli eşi Hz. Hatice-i Kübra (a.s.) annemiz hicretten 68 yıl önce Mekke'de dünyaya geldi. Babası Huveylid b. Esed, annesi ise Zaide b. Esam kızı Fâtıma'dır.
Hz. Hatice'nin (a.s) anne ve babası, Resulullah'ın (s.a.v) en büyük ceddi Luvey b. Galib'e ulaşmaktadır. Annesinin annesi "Hale" ise Resulullah'ın ecdadından Abdi Menafa'a ulaşmaktadır.
Yani Hz. Hatice (a.s.) hem baba hem de anne tarafından Resulullah (s.a.v) ile aynı neseptendir.
Peygamber Efendimiz (s.a.a) Hz. Hatice'yi kâmil kadınlardan saymış, dünya kadınlarının en üstünleri olarak Hz. Hatice, Hz. Fatıma, Hz. Meryem ve Hz. Asiye'yi tanıtmıştır.
Hz. Peygamber (s.a.a) her daim onu över, metheder ve şöyle buyururdu: "Ben (kadınlar içinde) Hatice'den daha üstününe nail olmadım. Tüm insanlar inkâr ederken o, bana inandı, herkes beni yalanlarken o, "sen doğrusun çekinme devam et" dedi.
Herkes beni yalnızlığa terk ederken o, bana sadece imanı ve sevgisiyle değil malıyla da destek oldu. Bu uğurda maddi varlığını feda etmekten geri durmadı. Bana her şartta sahip çıktı. Üstelik çocuklarımın anasıdır."
İslam'dan önce Hz. Hatice
Kaynaklarda, Hz. Hatice'nin (s.a) İslam'dan önceki durumu hakkında üstün makamı, fazilet sahibi biri olduğu ve ticaret ile uğraştığı kaydedilmiştir.
Yine yüksek sosyal statüsüne, şeref ve nesep sahibi olduğuna vurgulanmıştır.
Karanlık cahiliye devrinde bile o yüce hanım "Seyyidetu'n-Nisvan/kadınların hanımefendisi" lakabıyla tanınmaktaydı.
Tahire, Zekiye, Marziye, Sıddıka, Seyyide-i Nisau Kureyş (Kureyş kadınlarının en üstünü), Hayrunnisa (kadınların en hayırlısı) ve üstün sıfatlı kadın lakapları ile anılmaktadır. Ayrıca Ümmü'l Müminin ve Ümmü Zehra künyeleri ile de anılmaktadır.
Cahiliyet döneminde kendisine 'Tahire' (tertemiz) denmekteydi. Peygamber Efendimiz (s.a.a) O'na "Kübra" lakabını takmıştır.
Hz. Hatice mensup olduğu bu yüksek nesebin yanı sıra temiz ve saygı uyandıran bir üne de sahipti. Güzel ahlâkıyla ve erdemli vasıflarıyla biliniyordu.
Babası Huveylid, Haceru'l-Esved'i alıp Yemen'e götürmek isteyen Yemen kralı Tubba'a karşı çıkmış, büyük kuvvetinden ürkmemiş ve kahramanca direnmişti. Bunu yaparken, savunduğu şeyin, dininin en temel ibadetlerinden birini temsil ettiğinin bilinciyle hareket ediyordu.
Hz. Hatice'nin dedesi Esed b. Abduluzza, Erdemliler Paktı (Hilfu'l-Fudul) örgütünün en faal ve en önde isimlerinden biriydi.
Bazı Kureyş kabileleri, kendi aralarında böyle bir ittifak kurmuşlardı. Mekke'de zulme uğrayan yerli veya yabancı biri bulunacak olursa, onun yanında yer almayı ve uğradığı zulmü bertaraf edinceye kadar onu savunmayı kararlaştırmışlardı.
Resulullah Efendimiz (s.a.a) bununla ilgili olarak şöyle buyurmuştur: Abdullah b. Cad'an'ın evinde bir ittifaka tanık oldum ki, bu ittifak benim için kızıl develerden daha sevimlidir. Bu gün İslâm döneminde dahi böyle bir ittifaka çağırılsam kabul ederim.
Amcasının oğlu Varaka b. Nevfel, putlara tapmayı, onlara ibadet etmeyi bir maskaralık sayıyor ve içine sindireceği bir dini arıyordu
Hıristiyan ve Yahudi kitaplarını incelemek amacıyla inzivaya çekilir ve bu kitaplardan öğrendiği şeyler içinde hoşuna giden kuralları ve ibadetleri hayatında uygulardı.
Anlaşılacağı üzere Hz. Hatice ilim ve inanç ile bilinen köklü bir aileye mensuptu. Akrabaları, İbrahim Peygamber'in (s.a.a) Hanif dini üzereydiler. Bu yüzden Arap Yarımadası'nda ortaya çıkacak hak dinin beklentisi içindeydiler.
İslam'ın ilerlemesinde Hz. Hatice'nin rolü
Hz. Hatice (s.a), İslam ve Hz. Peygamberin (s.a.a) nübüvvetini ameliyle kabul etmiş ve Peygamberimizin buyurduğu gibi kalple iman, dille ikrar ve erkân ile amel düsturunun odağı olmuştur.
Hz. Hatice (s.a) Allah Rızası için Peygamberden hidayeti elde etmek için bütün servetini ortaya koymuş, Hz. Peygamberin tebliği için tüm mal varlığından geçmiş ve İslam'ın ilerlemesi için adamıştır.
Allah Resulü de her daim şöyle buyururdu: "Hatice'nin servetinin bana kazandırdığı kazançtan daha karlı bir kazanç elde etmemişimdir."
Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.a) Hz. Hatice'nin malından borçluların, borçlarını öder, yetimlere, yoksullara ve öksüzlere yardım ederdi.
Müşriklerin 3 yıl süren ekonomik ambargo yıllarında Hz. Ebu Talip (a.s) ve Hz. Hatice (a.s) tüm mallarını, İslam'ın korunması ve muhasara altında olanlara infak ederek harcamıştır.
Hz. Hatice (s.a) Hicretten üç yıl önce ve altmış beş yaşında iken Mekke-i Muazzama'da hayatını kaybetti.
Hz. Resulü Kibriya Efendimiz (s.a.a) ilk önce kendi cübbesi ile daha sonra cennet cübbesi ile Hz. Hatice'yi (s.a) kefenledi ve Mekke'nin "Hücun dağı" eteklerindeki Mualla türbesinde toprağa verdi.
Rabbim şefaatlerine nail eylesin. (amin)
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Alparslan Türkeş’in vefat yıl dönümünden önce / 07.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -2- / 06.04.2025
- Sayın Erdoğan’ın nefretten doğan AB aşkı -1- / 05.04.2025
- Boykotun babasını yaptılar, yapıyorlar / 04.04.2025
- Erdoğan’ın ‘Filistin’ nöbeti / 03.04.2025
- İktidar sanki hiç sandık gelmeyecekmiş gibi hareket ediyor / 01.04.2025
- İslam dünyasında bayram! / 31.03.2025