YSK büyük ihtimalle bugün kararını verecek. Ve yine büyük bir ihtimalle bu karar AKP'nin istediği nitelikte, yani iptal başvurularının reddi şeklinde olacak. Bu kadar baskıdan sonra başka bir karar da beklenemez herhalde.
Yargıtay'ın DEHAP kararını onamasının ardından ilginç bir şekilde seçim-kriz- kaos havasına sokulduk. Dövizde beklenmedik artışlar, borsada göstermelik düşüşler, piyasalarda yapmacık, kaotik çalkalanmalar... Derken aylardır sözde iyi giden ekonomimiz, bir anda krizin eşiğine geldi. 'Demek ki o kadar iyi değilmiş' diyesi geliyor insanın ama pek samimi de gelmiyor bu uydurma gündem.
Hem Yargıtay, hem de YSK seçim öncesi ve sonrasında önemli hatalar yapmış olabilir. Tamam, DEHAP, evrakta sahtecilik yaptığı bilindiği halde seçime sokulmuş. Yani olay yeni ortaya çıkmış birşey değil. Ama sonra hukuk bir karar vermiş. Verilen bu karara göre DEHAP oylarının iptal edilmesi ve hatta seçimin iptal edilmesi gerekiyor. Ama işte bu noktada önemli bir 'stop' tabelasıyla karşılaşıyoruz. Hukuk devleti söylemi buraya kadar. Bundan ötesinde hukuk yok; güç var, iktidar var. Dediğim dedik, çaldığım düdük misali. Madem hukuk devletinde yaşıyoruz ve hükümet olarak hukuk devletinin gereğine inanıyor, AB'ye giriş ve 'hukuk devleti vasfını kazanmak için' bir dizi yasalar çıkartıyorsunuz. O zaman milletin iradesinden kaçmaya hiç gerek yok.
Hem hükümet hem de hükümeti destekleyen medya YSK üzerinde ciddi baskılar kuruyor. Aydın Doğan'a ait gazeteler ve televizyonlar YSK'nın vereceği kararı AKP lehinde etkileyebilmek için günlerdir "YSK ret verecek" yönünde haberler yapıyor. Hükümet de YSK'ya üstü kapalı tehdit mesajları gönderiyor. 'DYP Meclis'e girer, bizim de anayasa çoğunluğumuz giderse erken seçim kararı alırız' da ne demek oluyor? Bu tür açıklamalar hükümetin kendine güveni olmadığının tezahürü. Kendine güveni olan bir hükümet, milletin iradesinden neden çekinsin, YSK'yı baskı altına neden alsın? Kendine güveni olan bir hükümet bu tür ucuz politikalara ihtiyaç duyarı mı? Bence duymaz.
Benim en çok takıldığım nokta da, ekonomik kriz edebiyatı ve AB müzakereleri. Sâbık hükümetin Başbakanı Ecevit ve ekonomi bakanı Derviş bas bas bağırmıyor muydu, "seçime gitmeyelim ekonomik kriz çıkar, AB yolunda ciddi darbe alırız" diye. Peki ne oldu? Hiç bir şey. Hatta sizin iddianıza göre, yapılan seçimle istikrar geldi Türkiye'ye ve ekonomiye. Demek ki seçimle istikrar geliyormuş. Kaos ve kriz edebiyatını bir tarafa bırakmak gerek. Açık açık "milletten çekiniyoruz" diyemiyorsunuz ama millet herşeyin farkında.
Yargıtay'ın DEHAP kararını onamasının ardından ilginç bir şekilde seçim-kriz- kaos havasına sokulduk. Dövizde beklenmedik artışlar, borsada göstermelik düşüşler, piyasalarda yapmacık, kaotik çalkalanmalar... Derken aylardır sözde iyi giden ekonomimiz, bir anda krizin eşiğine geldi. 'Demek ki o kadar iyi değilmiş' diyesi geliyor insanın ama pek samimi de gelmiyor bu uydurma gündem.
Hem Yargıtay, hem de YSK seçim öncesi ve sonrasında önemli hatalar yapmış olabilir. Tamam, DEHAP, evrakta sahtecilik yaptığı bilindiği halde seçime sokulmuş. Yani olay yeni ortaya çıkmış birşey değil. Ama sonra hukuk bir karar vermiş. Verilen bu karara göre DEHAP oylarının iptal edilmesi ve hatta seçimin iptal edilmesi gerekiyor. Ama işte bu noktada önemli bir 'stop' tabelasıyla karşılaşıyoruz. Hukuk devleti söylemi buraya kadar. Bundan ötesinde hukuk yok; güç var, iktidar var. Dediğim dedik, çaldığım düdük misali. Madem hukuk devletinde yaşıyoruz ve hükümet olarak hukuk devletinin gereğine inanıyor, AB'ye giriş ve 'hukuk devleti vasfını kazanmak için' bir dizi yasalar çıkartıyorsunuz. O zaman milletin iradesinden kaçmaya hiç gerek yok.
Hem hükümet hem de hükümeti destekleyen medya YSK üzerinde ciddi baskılar kuruyor. Aydın Doğan'a ait gazeteler ve televizyonlar YSK'nın vereceği kararı AKP lehinde etkileyebilmek için günlerdir "YSK ret verecek" yönünde haberler yapıyor. Hükümet de YSK'ya üstü kapalı tehdit mesajları gönderiyor. 'DYP Meclis'e girer, bizim de anayasa çoğunluğumuz giderse erken seçim kararı alırız' da ne demek oluyor? Bu tür açıklamalar hükümetin kendine güveni olmadığının tezahürü. Kendine güveni olan bir hükümet, milletin iradesinden neden çekinsin, YSK'yı baskı altına neden alsın? Kendine güveni olan bir hükümet bu tür ucuz politikalara ihtiyaç duyarı mı? Bence duymaz.
Benim en çok takıldığım nokta da, ekonomik kriz edebiyatı ve AB müzakereleri. Sâbık hükümetin Başbakanı Ecevit ve ekonomi bakanı Derviş bas bas bağırmıyor muydu, "seçime gitmeyelim ekonomik kriz çıkar, AB yolunda ciddi darbe alırız" diye. Peki ne oldu? Hiç bir şey. Hatta sizin iddianıza göre, yapılan seçimle istikrar geldi Türkiye'ye ve ekonomiye. Demek ki seçimle istikrar geliyormuş. Kaos ve kriz edebiyatını bir tarafa bırakmak gerek. Açık açık "milletten çekiniyoruz" diyemiyorsunuz ama millet herşeyin farkında.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Alperen Polat / diğer yazıları
- Sadaka sosyalizmi / 17.04.2013
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012