Milyonlarca işçimizin aylık geliri olan asgari ücreti belirleme toplantısının ilki dün gerçekleşti. Asgari Ücret Tespit Komisyonu Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan başkanlığında Bakanlıkta toplandı. Malum, bu komisyonda işçileri Türk-İş, işverenleri ise TİSK temsil ediyor. Bu yılki görüşmelerde önceki yıllardan farklı olarak beş kişilik Türk-İş heyetinde ilk kez dört işçi yer aldı. Bunlar kasiyer, sağlık çalışanı, enerji işçisi ve karayollarında çalışan bir taşeron işçi…
Bu işçilerin toplantıya katkısı ne olacak bilmiyoruz; açlık sınırına konumlanmış bir asgari ücretin yetmediği noktasında komisyonu ikna etmek için mi, yoksa komisyonun belirlediği asgari ücret konusunda diğer işçi arkadaşlarını ikna etmek için mi?
Tarafların yetkililerinden yapılan açıklamalar kulağa hoş geliyor ama maalesef bu tür konuşmalar her yıl yapılıyor, sonuç yine açlık sınırında bir maaş oluyor.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, toplantı öncesi yaptığı açıklamada "Çalışanlarımızın gelirlerini enflasyona ezdirmeyecek, istihdamı koruyacak ve artıracak en makul noktada belirlenmesi için çalışacağız" dedi.
Mevcut asgari ücret ne kadar, 11 bin 402 TL. Türk-İş'in en son açıkladığı açlık sınırı ne kadar, 14 bin 25 TL. Demek ki asgari ücretli enflasyonun altında ezilmiş.
Eğer Bakan Işıkhan, bugüne kadar yaptığımız gibi çalışanlarımızı enflasyona ezdirmeyeceğiz anlamında söylüyorsa, işçilerimizin vay haline! Eğer asgari ücret belirlenmesinde yeni bir bakış açısı ortaya koyacaklarsa –ki uyguladıkları mevcut ekonomik sistemle bu asla mümkün değil- onu da, çok değil, 2 hafta içinde göreceğiz.
İşveren tarafı adına konuşan TİSK Başkanı Özgür Burak Akkol şunları söyledi: "İşçi olmadan işveren olmaz. İstihdamın korunması için verilecek desteklerin bu dönem için kıymetli olduğunun farkındayız. Vergi dilimlerinde yapılacak güncelleme de atılacak önemli adımlardan biri. Süreci en hızlı şekilde, dengeli rakam ve mutabakatla tamamlama arzusundayız."
İşçi tarafı adına Türk-İş Genel Başkanı Yardımcısı Ramazan Ağar ise şöyle konuştu: "Asgari ücretin tespitinde öncelikle çalışanların geçim şartları göz önünde bulundurulmalı. Bir pazarlık ücreti değildir. Fiyat artışları her alanda devam ediyor. Alınan tedbirler henüz işçinin mutfağına yansımamıştır. Asgari ücret aylardır açlık sınırının altındadır."
İşverenler işçi maaşlarında makul bir artış ve bunun için de hükümetten destek bekliyor, işçiler ise açlık sınırının üstünde bir maaş. Öyle bir hale gelmişiz ki, işçilerimiz, "Geçinebilmemiz için yoksulluk sınırının üstünde bir maaşa ihtiyacımız var" diyemiyor. Bırakın bunu dillendirebilmeyi, hayallerinde bile yok.
Türk-İş Başkanı Ergün Atalay'ın pazarlık anlayışına da hayranım! Bildiğiniz gibi Atalay, "Açlık sınırından bir pazarlık olmaz" diyerek, bu sınırın üzerinden bir pazarlık olacağını kaydetti. İşverenler de dahil herkesin 16-17 bin liralık bir asgari ücreti tahmin ettiği bir atmosferde, milyonlarca işçiyi temsil eden Atalay, yine geçen sene olduğu gibi pazarlığı 14 bin 25 TL olan açlık sınırından başlatıyor.
Halbuki Türkiye'de geleneksel olarak pazarlıklar en üstten başlar, aşağıya doğru iner. İşçi sendikası en üstten, işveren sendikası da en alttan başlaması lazım, sonra ortada buluşmaları lazım. Akıl, mantık bunu gerektirir.
2024'teki tahmini enflasyona göre bile asgari ücret 15 bin 500 TL olarak hesaplanırken, 14 bin TL'den pazarlık başlatmak, sonuç ne çıkarsa çıksın "Bakın biz başardık" demek için herhalde…
Bir TV kanalına konuşan Atalay, "Zam devam ettiği için bırakın sene sonunda insan 3 ay bu ücret ile idare edemiyor" dedi. Ben de kendisine soruyorum, zammın açıklandığı ilk ay şu ana kadar 1 ay bile idare edebilen bir işçi ailesi var mı? 11 bin 402 TL temmuz ayında belirlenmişti, daha işçilerin cebine maaş girmeden bu zamlı maaş açlık sınırının altına düşmüştü.
2024 yılının asgari ücreti için 4 senaryodan bahsediliyor:
Yüzde 45 zam yapılırsa brüt 19 bin 451 liraya, net 16 bin 533 liraya çıkacak, işverene maliyeti yaklaşık 22 bin 855 lira olacak.
Yüzde 50 zam yapılması halinde brüt 20 bin 121 liraya, net 17 bin 104 liraya çıkacak, işverene maliyeti yaklaşık 23 bin 641 lira olacak.
Yüzde 55 artış yapılırsa brüt 20 bin 791 liraya, net 17 bin 673 liraya çıkacak. Bu durumda işverene maliyeti yaklaşık 24 bin 428 lira olacak.
Yüzde 60 artışa gidilirse brüt 21 bin 462 lira, neti ise 18 bin 243 lira olacak. İşverene maliyeti de 25 bin 218 lira olacak.
Bunlardan daha fazla olmayacak ama Mehmet Şimşek'in "talebi baskılama" söylemlerine bakılırsa daha düşük olma ihtimali var.
Bu rakamlara çıksa bile, mevcut ekonomik sistemle asgari ücretlinin maaşı yine açlık sınırının altında kalacak, işveren ise bu ücretleri eğer devlet desteği olmazsa vermekte zorlanacak.
İşçiler hak ettikleri yoksulluk sınırı üstünde bir maaşı almak istiyor, işveren de aşırı maliyet yükünden kurtulmak istiyorsa bunun tek formülü Prof. Dr. Haydar Baş'ın Milli Ekonomi Modeli'ndedir.
Bunun için de Bağımsız Türkiye Partisi ve lideri Hüseyin Baş'a fırsat verilmelidir.
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025